Erdoğan-Arınç ilişkisinin zor dinamikleri

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında ortaya çıkan son görüş ayrılığını değerlendirirken, bu iki AK Parti şahsiyeti arasındaki ilişkinin kendine özgü dinamikleri içinde geçmişte yaşanmış benzer durumları da kısaca hatırlamamız gerekiyor.

Haberin Devamı

Bu ilişkinin, sıkça dışa yansımasa da, zaman zaman belli çatışmaları içinde barındıran bir yapısı var. Arınç’ın, Erdoğan’dan farklı tutumlar aldığı, hatta bazı kritik dönemeç noktalarında kendi pozisyonunu hâkim kıldığı pek çok siyasi hadise var.
Erdoğan ve Arınç, Abdullah Gül ile birlikte Milli Görüş hareketi içinde Necmettin Erbakan’a karşı mücadele bayrağını açıp AK Parti’nin kuruluşunu gerçekleştiren çekirdek kadronun üç kilit ismidir. Bu kadroya sonradan AK Parti’den kopmuş olan Abdüllatif Şener de eklenebilir.

* * *

Sözünü ettiğimiz dönemeçlerden ilki, 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra AK Partili ilk Meclis Başkanı’nın seçiminde yaşanmıştır. O dönemde Erdoğan, bu makamda Kocaeli Milletvekili Vecdi Gönül’ü görmek istiyordu. Buna karşılık Arınç, Gül’ün de desteğini yanına alıp yaptığı hamle ile Meclis Başkanlığı için adaylığını öne sürmüş ve seçimi kazanıp koltuğa oturmuştur.
Buradaki belirleyici faktörlerden biri, Arınç ile Gül’ün parti içinde güç birliğine gitmiş olmalarıydı. O tarihte Gül-Arınç ekseni, AK Parti içindeki dengelerde -bazı durumlarda- Erdoğan’ın ağırlığını aşmaya yeterli olabiliyordu.
Daha çarpıcı bir örnek, kabul edilseydi Türkiye’nin ABD ordusu için Irak’a karadan cephe açması sonucunu doğuracak olan tezkere için 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’de yapılan oylamadır.
O tarihte Erdoğan, tezkerenin Meclis’ten geçmesi için bütün ağırlığını koymasına karşılık parti içinde ciddi bir dirençle karşılaşmıştı. Örneğin Gül, Başbakan olmasına karşılık, tezkereyi kuvvetle destekleyen bir tutum sergilemiyordu. Genel kanı, 1 Mart’taki tarihi birleşimi yöneten TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın burada oynadığı kilit rolün tezkerenin takılmasındaki faktörlerden biri olduğudur.

* * *

Haberin Devamı

Çok önemli bir başka dönüm noktası, siyasi açıdan sıcak bir şekilde geçen 2007 yaz ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamında Gül’ü görmek konusunda gönülsüz olduğu, Çankaya Köşkü’nde daha düşük profilli bir AK Parti şahsiyetini tercih ettiği Ankara’da bir açık sırdı. Gül’ün Cumhurbaşkanı olmak için yaptığı hamlede Arınç’tan aldığı siyasi desteğin önemi yadsınamaz.
Yakın tarihten verdiğimiz bütün bu örnekler, Arınç ile Gül yan yana gelip güç birliğine gittiklerinde, daha güncel bir anlatımla özgül ağırlıklarını birleştirdiklerinde, ortaya çıkan “kritik yoğunluğun” hedeflenen siyasi sonucu yaratmakta etkili olduğunu gösteriyor.
AK Parti’de iktidar, Erdoğan her zaman “eşitler arasında birinci” olsa da, belli bir centilmenlik hukuku çerçevesinde paylaşılabilmekteydi başlangıç döneminde. Arınç ve Gül, yan yana geldiklerinde Erdoğan’ın gücünü pekâlâ frenleyebilmekteydiler.

* * *

Haberin Devamı

Ancak AK Parti’nin ilk dönemindeki güç dengeleri ile bugünün dengelerini kıyasladığımızda geçmişteki kalıbın 2013 yılında aynen işleyeceğini öne sürmek yanıltıcı olabilir. Kuşkusuz Erdoğan’ın AK Parti içindeki iktidar alanı bugün tartışmasız bir şekilde her zamankinden çok daha geniştir.
Ancak yine de Arınç’ın, vicdanının sesini dinleyen çizgisiyle AK Parti içinde kendi özerk alanını yaratmış önemli bir ağırlık merkezi oluşturduğu da inkâr edilemez. Tutuklu milletvekillerinin durumu en başta olmak üzere Başbakan’la görüş ayrılığına düşmekten çekinmediği durumlarla ilgili uzun bir liste yapılabilir yakın zamanın gazete arşivlerinden.
Ama galiba en önemlisi, Arınç ile Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarında tamamen ters düşmüş olmalarıdır. Arınç’ın burada gösterici gençleri anlamaya çalışan esnek duruşuna karşılık Başbakan’ın sert, ödünsüz çizgisi ikisini Bakanlar Kurulu’nda da karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle geçen haziran ayı başında kamuoyuna tam olarak yansımasa da büyük bir “kırılma”nın yaşandığı biliniyor.
Dolayısıyla Arınç’ın kendisini kamuoyu karşısında zor bir duruma düşüren Başbakan karşısında aldığı tutumun gerisinde bu kırılmanın biriktirmiş olduğu basıncın etkisini de hesaba katmak gerekebilir.

Yazarın Tüm Yazıları