Bir ömür bin bir hayat

Güncelleme Tarihi:

Bir ömür bin bir hayat
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2013 01:18

Geçen hafta sanat gündeminin birinci maddesi, Fahrelnissa Zeid’in tablosunun, çağdaş Türk sanatı adına bir rekor kırarak, 2.7 milyon dolara (yaklaşık 5.375 milyon lira) satılmasıydı. Zeid’in tablosu muazzam ama yaşamöyküsü daha da muazzam.

Haberin Devamı

Christie’s’in Dubai’deki müzayedesinde, Fahrelnissa Zeid’in ‘Atomun Parçalanışı ve Bitkisel Hayat’ isimli tablosuna rekor fiyat veren iş adamı Zafer Yıldırım, eseri vatanına, Türkiye’ye geri getireceğini söyledi.
Yıldırım, Zeid’in kökeni itibariyle bu “geri getirme” ifadesinde haklı olmasına haklı da söz konusu Zeid olunca vatan, toprak, ülke kavramları hallaç pamuğuna dönüyor. Zeid Türkiye’de, 90 yıllık ömrünün ancak yarısını geçirdi. Geri kalanını da Berlin, Londra, Amman ve diğer birçok Avrupa şehrinde yaşadı. Ona DNA’larını veren köklü bir Osmanlı ailesiydi; zihnini şekillendirense dünyanın dört bir yanında karşılaştıkları oldu.

KAPLUMBAĞA ÇORBALI DAVETLER

Christie’s onu Türk/ Ürdünlü bir sanatçı olarak tanıtsa da Zeid aslında bir Osmanlı. 1901’de doğduğunda, II. Abdülhamit’in sadrazamlarından olan amcası Cevat Paşa henüz ölmüştü. Diğer aile üyelerini de es geçmeyelim; zira Zeid’in adı anıldığında, onun da mensubu olduğu, genç Cumhuriyet’in modern sanat hayatına damga vuran Şakir Paşa ailesinden bahsetmek şart. Zeid, devlet adamı ve tarihçi Şakir Paşa’nın kızı, yazar Halikarnas Balıkçısı ve ressam Aliye Berger’in kardeşi, seramik sanatçısı Füreya Koral’ın da teyzesiydi. Kızı Şirin Devrim tiyatroda, oğlu Nejad Devrim resimde tanındı. En küçük çocuğu Raad ise Ürdün prensidir. Ama biz Fahrelnissa’ya dönelim. Soyut resimleriyle yalnızca Türkiye’de değil, yıllarca yaşadığı Avrupa’da da öncü olarak anılan Fahrelnissa’nın iç dünyasına… Bu zenginliği hazırlayan çevresi, az insana nasip olan şaşırtıcılıktaki yaşamına…
Büyükadalı Fahrelnissa resme başladığında İstanbul işgal altındaydı. Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın öğrencilerinden biriyken, 1920’de yazar İzzet Melih Devrim’le evlendi. Cumhuriyetin ilanından sonra adı Güzel Sanatlar Akademisi olan okulda Namık İsmail atölyesine devam etti. Onu neden Fahrelnissa Devrim olarak tanımıyoruz derseniz, cevabı 1932 yılında Gümüşsuyu’nda yaşanan bir karşılaşmada… Çocukları Şirin ile Nejad’ın babası İzzet Melih Devrim ile evliyken Gümüşsuyu’nda Hayırlı Apartmanı’nda oturuyorlardı. Komşuları, Iraklı iki prensesti. Prenseslerin Ankara’da Irak elçisi olan kardeşi Emir Zeid, gelip giderken gördüğü Fahrelnissa’ya âşık oldu.
O da Zeid’e…
On üç yıllık evliliğini bitirip Zeid’le evlendi, prenses unvanı aldı, çocuklarını İstanbul’da bırakıp onunla Almanya’ya gitti. Kral Faysal’ın kardeşi olan Zeid, Hitler Almanya’sında Irak Krallığı’nın ilk elçisi olarak görevlendirilmişti. Emir Zeid’in yeğeni Hüseyin, daha sonra Ürdün Kralı olacak ve aile Ürdün Kraliyetini oluşturacaktı. Gelin görün ki, bütün bu unvanlar Fahrelnissa’nın Emir Zeid’e ‘Loloş’ diye hitap etmesine engel değildi. Berlin’den sonraki durak Londra elçiliğiydi. Fahrelnisa’nın oradaki günleri büyük bir zenginlik ve şaşaa ile geçti. Davetlerde ikram ettiği kaplumbağa çorbası dillerdeydi. Bir yandan resim yapıyor bir yandan da davetler veriyordu. Kraliçe Elizabeth’in bile katıldığı davetler…
1958’e kadar… Bu tarihte Irak’taki askeri darbede Emir Zeid’in ailesinin pek çok üyesi öldürüldü, serveti ve yetkileri yok oldu. Bu, Fahrelnissa için de yeni bir dönemdi. O, yeni dönemlere alışıktı zaten. Osmanlı aristokrasisinden Cumhuriyet seçkinine, İstanbulluluktan Ürdün prensesliğine, kocaman bir servetten beş parasız kalmaya uzanan yollarda yürüdü hep.

Haberin Devamı

“BENİM İÇİN PORTRE YALNIZCA BİR RUH HALİ...”

Haberin Devamı

İlk sergisini İstanbul’da açtığında yıl 1944’tü. Sonra Londra’da ve Paris’te sergiledi işlerini. Asıl sıçraması, 1950’de büyük ebatlı resimleriyle New York Hugo Gallery’de açtığı sergiyle gerçekleşti. Buradan 50 ayrı sergi için davet aldı.Bundan sonrası Avrupa’da atölyesinde, sergi salonlarında ve sevgili eşi Emir Zeid’in yanı başında geçti. Eşinin ölümünden sonra 1976’da oğlu Raad’ın yaşadığı Amman’a yerleşti, burada kendi adıyla anılan bir sanat enstitüsü kurdu. Son yıllarında hep portreler çizdi. Zeynep Oral onunla bir söyleşi yaptığında “Neden portre” diye sormuştu. “Yalnızlıktan kurtulmak için” diye cevap verdi Zeid; “Eşimi yitirdikten sonra kendimi bir uçurumun eşiğinde buldum. Yuvarlanmamak için portrelere sarıldım. Benim için portre ne figür ne form ne de renk. Benim için portre yalnızca bir ruh hali…” Adım attığı her yer gibi Ürdün’e de ışıltı katmıştı. 5 Eylül 1991’de, son coğrafyası Amman’da hayatını kaybettiğinde Ürdün’de ulusal yas ilan edilmesi boşa değil. Bugün Amman El Rağdan Sarayı Kraliyet Mezarlığı’nda yatıyor. Resimleri dünyanın dört bir yanında dolaşıyor.

Haberin Devamı

Sandıktan çıkan defterleri 2 milyon Pound’a satıldı

Ailenin eski hizmetkârlarından biri yıllardır kapalı duran bir sandığı açtığında, içinden Fahrelnissa Zeid’in 150 çalışması çıktı. Kâğıtlara çizilen desenler, defterler, karalamalar, mektuplar… Oradan oraya taşınırken, çalışanına emanet
edip gittiği bir sandıktı hepi topu.
Bu koleksiyon, Bonhams’ın müzayedesinde rekor bir fiyata, toplam 2 milyon Pound’a alıcı buldu.

Tayyip Erdoğan Zeid’den nasıl rol çaldı?

1994 Kasımı’nda Zeid’in yurt dışındaki eserleri Türkiye’de ilk kez Cemal Reşit Rey Salonu’nda sergilendi. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CRR’de içki servisini yasaklayınca Ertuğrul Özkök köşesinden isyan etti: “Zeid dünyanın hiçbir yerinde böyle manasız ahlaki bir vetoyla karşılaşmamıştır. Ortada hepimizin gurur duyacağı bir olay var. Ama ne oluyor, Fahrelnissa Hanım’dan söz edeceğimize, gecenin konusu birden Tayyip Bey oluyor”.
2000 yılında EKAV’da açılan sergisinde ise bugün hâlâ hatırladığımız bir olay yaşandı. Açılışa katılan Hülya Avşar fotoğrafını çekmek isteyen muhabirlere “Sarı - kırmızı tablonun önünde olmaz. Bunun siyah - beyazı yok mu?” dedi. Bunu duyan ressam Prof. Dr. Adnan Çoker köpürdü: “Resimden hiç anlamıyorsunuz. Daha önce de çapınızdan büyük laflar edip profesörlerle tartıştınız”. Olay, Avşar’ın “Kaya olsa ağzını burnunu dağıtırdı” cümlesine kadar geldi. Gel de Fahrelnissa Zeid orada olsaydı ne derdi diye merak etme…

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!