Medeni çözüm

TÜRBAN meselesinde, yıllarca süren uzun mağduriyet ve kavgalardan, hatta askeri müdahalelerden sonra, nihayet medeni bir çözüme ulaşıldı; yasak Meclis’te de kalktı.

Haberin Devamı

Bunu içine en zor sindiren parti elbette CHP’dir, buna rağmen olgun davrandılar. Şafak Pavey, en sert eleştirilerin güler yüzle ve düzeyli bir üslupla yapılabileceğini gösterdi. Pavey’in üslubunu Bülent Arınç da kutladı.
Bülent Arınç’ın konuşması zafer havasından uzak, sakin, ağırbaşlı, birleştirici ve hukuki nitelikteydi; bir liberal demokratın da imzalayacağı konuşmaydı.
BDP’li Pervin Buldan’ın, partisinin bilinen militan üslubundan uzak ve “kadın” konusuyla çerçevelenmiş bir konuşma yapmasını da beğendim.
Fakat en fazla beğendiğim, Ruhsar Demirel’in konuşması oldu.

‘HAYATIMIZA KARIŞMAYIN’

MHP’li Ruhsar Demirel’in konuşması, geleneksel erkek egemen otoriterliğe karşı veciz bir itirazdı. Fakat en çok Ruhsar Hanım’ın konuşmasını beğenmemin sebebi, onun şu sözleridir:
“Herkes inancının getirdiği özgürlüklerini kullansın. İnanç bir özgürlüktür. İnsanların özgürlük hanesini genişletmek devletin sorumluluğudur.
Türkiye’de bugün bu tür konuların sorun diye anlaşılma sebebi devletin fazla görünür olmasıdır. Devlet dediğimiz şeyin görünmez bir el olarak bizi kollaması gerekir ama devlet, bugün hayatımızın çok içinde, Türkiye’deki yüksek tansiyonun sebebi de bu olsa gerek.”
Bu sözler “müdahaleci devlet” yahut “otoriter devlet” geleneğine yöneltilmiş mükemmel bir eleştiridir. Devlet dediğimiz üstün gücü kullananların yasak ve baskılarla “hayatımızın çok içine girmesi” geçmişten beri toplumumuzda “yüksek tansiyon”a, keskin kutuplaşmalara yol açıyor. Onun için liberal demokrasinin evrensel tanımındaki birinci madde, iktidar kurumunun bireysel özgürlüklerle ve kuvvetler ayrılığı ile sınırlandırılmasıdır.

Haberin Devamı

YİNE SOSYOLOJİ

Yirmi yıl önce, Kasım 1993... İzmir’de 1. Ulusal Sosyoloji Kongresi’nde, türban konusunda Sosyolog Aynur Leblebicioğlu bilimsel bir tebliğ sunuyor. Türbanın “modernleşmeye kendi usulünde bir katılım” ve daha önemlisi, “geleneksellikten bir tür emansipasyon”u ifade ettiğini anlatıyor. (Kongre yayını, cilt 2, sf. 619-620)
Yani türban irtica değil, modernleşmeye katılım simgesidir.
Sosyolojik gerçek bu...
1997’de 28 Şubat geldi, yasaklar pekiştirildi. Türbanlı kadınlar ve gencecik kızlar kamusal dışlama ve toplumsal baskılara maruz kaldılar. Partiler kapatıldı. Anayasa Mahkemesi karar üstüne kararlar vererek bu baskıları perçinledi...
Ama işte “sosyoloji”, askerin müdahalesinden de darbe dönemlerinde kadrolaştırılmış yargı kararlarından da daha işlevsel, daha etkili çıktı...

Haberin Devamı

ENDİŞELİ MODERNLER

Demek ki, hoşumuza gitmese de, “sosyolojik” çaptaki bir toplumsal olguyu dışlamak ve bastırmaya çalışmak yerine, demokratik özgürlüklerde uzlaşmak daha akıllıca bir davranıştır.
Kırk yıla yakın devam eden ağır türban yasakları milyonlarca insana büyük ıstıraplar yaşattı; geçmiş olsun diyorum.
Şimdi, Ruhsar Demirel’in “yüksek tansiyon” dediği kutuplaşmadan kurtulmak için “endişeli modernler”in yaşadığı bunalma duygusunu gidermek gerekiyor. Bu kesimin hayat tarzına öyle bir müdahale elbette yok, fakat otorite kavramının oluşturduğu siyasi iklimin nasıl endişe yaratıcı olabileceğini türban yasakları döneminde muhafazakârlar yaşadılar.
Dünkü Meclis’te ortaya konulan demokratik iklim, konuşmalardaki medeni ve ölçülü dil yaşamakta olduğumuz “kutuplaşma”yı aşmak için de gerekli.

Yazarın Tüm Yazıları