Nimeti bugüne külfeti geleceğe

PİYASA oyuncuları, hükümetin, daha önceki seçim dönemlerinde olduğu gibi, yine seçim ekonomisi uygulamayacağı beklentilerini dile getiriyorlar.

Haberin Devamı

Seçim ekonomisi dediğimizde aklımıza “memur maşlarına yüksek zam” geliyor ama bence hükümet uygulamalarında seçim ekonomisi ciddi yer tutuyor.
Örneğin dün değindiğimiz gibi ekonomi yönetimi, yanlışlığını bile bile, konut sektörüne olan cazibeyi sürdürüyor, hem de bunu sanayicilerin fabrikalarını satıp konut sektörüne gireceği kadar özendirici biçimde yapıyorsa, aslında bunun adı seçim ekonomisidir. Planlara “konut sektörü yerine üretken sanayi dallarına üretim özendirilecek” diye yazıp, daha yeni iç talebi kısacak önlemlerde konut kredileri muaf tutuluyorsa o da seçim ekonomisidir.
Üstat Ege Cansen’in, geçenlerde bu sayfalarda “popülizm” üzerine yine çok güzel bir yazısı yer aldı. Ülkemizin en saygın iktisatçılarının bu Hükümetin popülist politika izlemediğini ileri sürdüklerini belirterek, bu hükümlerini de bütçe açığı /milli gelir ile kamu borcu /milli gelir oranlarının düşük olmasına dayandırdıklarını söylüyordu. “Gerçekten AKP Hükümeti popülist bir iktisadi politika izlemiyor mu?” sorusunu sorup, şu yanıtı veriyordu: “ Bana göre hakikat tam tersidir. Türkiye’de “külfeti geleceğe ertelenmiş nimeti güncel paylaşılar” bir ekonomi politikası izlenmektedir. Buna da “popülizm” denir.”
Makro iktisadın sadece kamu kesimini değil tüm ülkeyi kapsadığını, makro ekonomik göstergelerin sadece kamu kesimini yansıtması halinde “eksik olduğu için yanıltıcı” olacağının altını çizen Cansen, bütçe açığı ve kamu borcu gibi göstergelerin yorumuna değinerek, “Ülke borcu artarken kamu borcu azaldı diye sevinmenin pek bir anlamı yoktur. Hakeza yıllık dış açık artarken iç açık (bütçe açığı) düştü diye böbürlenilemez” diyordu.

Haberin Devamı

KÜLFETİ İLERİYE ATILIYOR

Ege Cansen’in “popülizm” tanımına aynen katılıyorum. Seçim ekonomisini de aynı kapsamda değerlendirip, günlük nemasını yiyeceğim diye bilinçli olarak külfeti ileriye atılan uygulamaları gözden kaçırmamamız gerekiyor.
Konut ile yaratılan rant ekonomisi, her ne kadar uzun dönemde sakıncalı olsa da, kısa süre içerisinde çok sektörü etkilediği için yarattığı canlılık nedeniyle Hükümetin seçim öncesi feda edemeyeceği bir alan oluyor.
Faiz politikasının da yine seçim ekonomisine kurban gittiği, yapılan bilinçli yanlışlar nedeniyle ileriye dönük riskin büyüdüğünü düşünüyorum. Burada yapılmak istenen çok açık; hem büyümeyi yüksek tutmak için sıcak parayı özendiriyor, hem de sıcak para küresel nedenlerle azalırken seçim öncesi diye faizi değiştirmiyorsunuz. Bunun sürdürülebilir bir denge olmadığı ise açık.

Haberin Devamı

ENERJİDE SEÇİM EKONOMİSİ

Hükümetlerin KİT’ler yoluyla, kamu mal ve hizmetleriyle enflasyonu etkileme gücü azaldı ama hala özellikle enerjide bu rolünü koruyorlar. Akaryakıtta otomatik fiyatlandırma nedeniyle vergiler, ya da hükümetin yaptığı gibi üretici ve aracıların kar paylarıyla sopa gösterip oynayarak fiyatlar düşük tutuluyor. Doğalgazda ise “sözde bağımsız EPDK ”kanalıyla hükümet ciddi biçimde seçim ekonomisi uyguluyor. Daha yeni geçmişteki sübvansiyonların yarattığı zarar Başkent Gaz’ı satarak azaltılırken, şimdi “yapılmayan zamlar” la zarar yeniden büyüyor. En azından yüzde 20-25 zam gereği olduğunu herkes görüyor ama Başbakan onay vermediği için zam yapılmıyor.
Seçim ekonomisi nedeniyle Botaş’ın zararı yine büyüdüğü gibi, bu nedenle zarar eden özel sektöre bu kez dolambaçlı yollarla ek kazançlar sağlamanın yolu da açılıyor. Sonunda hepsinin faturasının yine halka çıkacağını unutmayalım.

Yazarın Tüm Yazıları