Çok yaşasın ölüler

Ölümden sonra hayat var mı, bilinmez ama ölümden önce bir tane var. Tuncel Kurtiz ve Turgut Özakman’ı kaybettik.

Haberin Devamı

İnsan isterse bir ömre neler neler sığdırabilir, ikisi de bunu kanıtlamış kişilerdi.
Tuncel Kurtiz’i herkes çok severdi. Son yıllarda dizilerdeki performanslarıyla efsaneye dönüştü. Kurtiz’in tiyatro geçmişini önemsemek gerekir. 1970’lerle birlikte önemli bir oyuncu olarak gönüllerde taht kurmaya başlamıştı. Anma yazılarında pek bahsedilmedi: Tuncel Kurtiz 1980’lerde efsanevi yönetmen Peter Brook ile çalışmıştı. Peter Brook, bilindiği gibi çağımız tiyatrosunun en büyük isimlerinden biri. Açık sahneleme anlayışını kuran, Fransa’da oluşturduğu uluslararası toplulukla büyük kitlelere ulaşan bir bilgin. Hint efsanesi Mahabharata’yı tiyatroya aktardığında sanat dünyasında yer yerinden oynamıştı. Tuncel Kurtiz bu ekibin içindeydi. Şu link’i izlemenizi isterim; ‘www.youtube.com/watch?v=J9rvGNGiujM’. Kusursuz bir İngilizce, keskin bir performans. Ramiz Dayı olmak da kolay iş değil ama talihin küçük dokunuşlarıyla bir Hollywood star’ı olmaması için de hiçbir neden yokmuş.
Tuncel Kurtiz, eline bir kadeh şarap alır, bir tablonun önüne dikilir şiirler okurdu. Bunu çeşitli etkinliklerde defalarca yaptı. Bir kurgu dahilinde, tek kişilik kısa bir oyun gibi akan zevkli gösterilerdi bunlar. Performans sanatının tiyatroyla buluştuğu özgün ve çağının oldukça ilerisinde işlerdi. Etkisi kolay kolay geçmez.
Turgut Özakman’ın son yıllardaki kitapları geniş kitlelere ulaştı. Cumhuriyet’in kuruluşu ve milli mücadele konularında kült bir yazar oldu. Yazılarında neredeyse sinematografik bir anlatım seçti. Sahneler adeta bir filmden fırlamış gibi kurulurdu. Aile dramı ‘Ocak’, gençlik oyunu ‘Ah Şu Gençler’ kim bilir kaç milyon seyirciye ulaşmıştır. Usta ve bilgili bir yazardı. Bir yazar olarak etkisi kaç kuşak sürer bilemem ama teorisyen ve hoca olarak her türlü övgüyü hak eden biriydi. Dil Tarih’teki dönemin kadrosuna bakın: Özdemir Nutku, Sevda Şener, Metin And, Turgut Özakman. Böyle bir bilgin dörtlüsünü dünyada bir araya getirebilecek üniversite yoktur. Özakman, dramatik yazarlık kuramını neredeyse tek başına tanıttı. Antik Yunan’dan Hollywood’a her türlü hikâye kurma usulünü analiz etti, sınıflandırdı. Masalların, halk hikâyelerinin dramatik potansiyelinin nasıl bulunabileceğini gösterdi. Büyük bir radar gibiydi. Hayat hepimizden hızlı akar ama kaleme aldığı kaynak eserler bugün bile değerli. Çalışmaktan usanmayan, bilgisiyle cömert bu iki büyük isme şükran borçluyuz.

Yazarın Tüm Yazıları