Bıyıklı siyaset yettiniz artık!

BAZEN bir kadını sırf güzel olduğu için tutarlar o işyerinde...

Haberin Devamı

Bazen sırf erkek olmadığı için hayalindeki pozisyona layık görmezler...
Aynı işi yapan erkeğe verdiklerinden az paraya çalıştırırlar.
Beceremez diye...
Kadındır, korumak gerekir diye...
Erkek dilinden anlamaz diye...
Ateşe atmazlar.
Belki de korkarlar, o ateşe atsalar, erkekten daha mert çıkacak diye.
İş hayatında kadının kendini kanıtlaması için ya erkekleşmesi ya da erkeklerin 10 katı çaba göstermesi gerekir.

*

1950’lerde geçen Mad Men dizisini izlemeye bu yüzden tahammülüm yok.
Kadınlara olsa olsa eş, anne, metres, en fazla sekreter rolünün biçildiği bir dünyayı görmeye tahammülüm yok.
Günümüz Türkiye’sine baktığımda ise itinayla 1950’ler dünyasına doğru savrulduğunu görüp dehşete kapılıyorum.

*

Otoritenin söylemleri beni çileden çıkarıyor.
2 Ekim 2007’de kadınlara siyasi eşitlik sağlanmasını isteyen ve “Ruanda’da bile kota var” diyen KADER Başkanı’na otoritenin cevabı neydi hatırladınız mı?
“Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur Ruanda ol!”
21 Temmuz 2010
’da aynı otoritenin ağzından çıkanları kulağı duydu mu bilmem ama bizimkiler duydu:
“Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir”.

*

Haberin Devamı

Otoritenin söylemleri zaman içinde giderek kadının iş hayatındaki değil, evdeki annelik rolüne vurgu yapmaya başladı.
3 Eylül 2010’da otorite kızdı:
“ ‘Yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar çocuk yap’ diyorlar. Böyle saçmalık olur mu?”
2 Mayıs 2011
’de “En az 3 çocuk” isteğini dillendirmeye başladı.
“Sakın ha” dedi, “Bu oyuna gelmeyin. Bu bir tuzaktır. Doğum kontrolleri yaptılar bu ülkede. Bu milleti kısırlaştırmak istediler”.
Bu kısırlaştırma senaryosunu otorite birçok farklı yerde, defalarca tekrarladı.

*

6 Haziran 2012’de kürtaj tartışmalarında “Vücut benimdir” diyen kadınlara, “Vücut senindir, ancak cenin senin olmaktan çıkmıştır” dedi.
2 Haziran 2012’de çocuk tanımının 0-18 yerine eksi 1 ile 18 şeklinde yeniden tarif edilmesi için UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü’ne resmi yazı gönderildi.
29 Mayıs 2012’de otorite özel bir hastanenin açılışında buyurdu:
“Sezaryen bu milletin nüfusunu engelleme operasyonundan başka bir şey değil. Niye iki çocuktan fazla olmasın? Sezaryenle olursa ikiden fazla olmaz”.
2 Haziran 2012
’de otorite, feminist kesimi “Bu vücut benim, tercih hakkımı kullanırım” propogandası yapmakla suçlarken, kendisinin yaşam hakkından hareket ettiğini iddia etti.

*

Haberin Devamı

Söylemler bu yönde seyrederken...
Otoritenin kadın emeği ve bedeni üzerine baskıcı ve dayatmacı yaklaşım içeren politikalarının odağına iki konu oturdu.
Birincisi, kadınların çok çocuk doğurmasını teşvik edici önlemler.
İkincisi, kadın istihdamının “esnek çalışma” üzerinden artırılması. Evden çalışması mesela...
Düşük ücretli, kariyerde ilerleme fırsatı sunmayan, kadın-erkek eşitsizliğini körükleyen, sigorta primlerini daha düşük seviyede tutan, sosyal güvenlik sisteminin birçok ediniminden dışlayan, kadınları yaşlılık dönemlerinde de erkeklere muhtaç bırakan işler.

*

Hükümetin kadın politikası budur.
Şimdi kalkıp işverenler, “Yeni işçiler kadın olmasın” talimatları vermeye başladı.
Sanayi Odası başkanları, “Doğum yapan kadına sağlanacak ek haklar kadınları iş hayatından etmesin” uyarıları yapıyor.
Türkiye’nin bıyıklı siyasetinden başka türlüsü beklenemezdi elbette.
Hâlâ şaşırıyoruz, hata bizde.

Yazarın Tüm Yazıları