Ne yardan ne serden

Biri, ilişkinizin durumunu sorduğunda biraz düşünüyorsanız, sevgi sözcüklerinden çok birbirinize hakaret ediyorsanız, ayrılmaya çalıştıkça daha da birbirinize yapışıyorsanız gözünüz aydın! Nurtopu gibi uzatmalı ilişkiniz var.

Haberin Devamı

Ben biraz vantuz kadınlardanım. Göz koyduğumla en az üç yıl devam ediyorum. İlk başlarda bununla gereksiz bir gurur duyuyordum. Hepsiyle evlenme arifesine girip, ayrılığı son dakikaya erteleyince olayı laçkalaştırmadığımı düşünüyordum. Oysa en büyük hatayı ben yapıyormuşum. Olmadığını anladığın noktada bırakman lazımmış. Yoook, nerde böyle ufak bir nedenden ayrılınmaz, aman bundan mı aramız kötü olacak diye diye hastalıklı bir ilişki yumağına çeviriyorum olayı. Sonra o düğümü ne adam çözebiliyor ne de ben.
Meğer en son ilişkimde işte, bir yıldır yaptığımız tek şey ayrılmaya çalışmakmış. İnsan, içinde yaşarken anlamıyor ama dışından biraz bakınca iki tarafa da nasıl zarar verdiğini görüyor. Çekip kapıyı çıkıyor mesela, hemen beynimin içinde çanlar çalmaya başlıyor... Hayatımda hep olsun, onsuz ne yaparım, o ampulu nasıl değiştiririm, yolda kalırsam kimi ararım. Beni kim onun gibi sevebilir. Yeni birine alış, ona kendini anlat, Allahım ben ne yaptım diye sarılıyorum telefona. Sonra hoppaa dön başa.
Bir de kavgaları tutku zannetmek var ki en büyük bela, o kadar çok kavga ediyorsun ki o ayrılmaya çalıştığın dönemde, kavga sonrası seksin büyüsüne inanıyorsun. Oysa yok öyle bir şey, tek istediğin susması, kaldırmıyor başın çünkü. Aynı şekilde karşı tarafta, sağ olayım ‘Bardağı neden buraya koydun?’ olayından ‘İki sene önce yanımda o kadına mesaj attın’ diye saçımı başımı yolacak hale geliyorum.

Haberin Devamı

AYRILIYORUM İŞTE!

Sosyal hayat denilen şey de kalmıyor o zaman. Bir kere insanlar sizi artık ciddiye almıyor. Ayrılık acını arkadaşlarınla içip, dağıtıp yaşamak istiyorsun. Hepsinin ilk söylediği şey, ‘Amaan yaa, yine barışırsınız.’ Barışmayacağız işte, bi dinle, bi yardımcı ol, bi yalnız bırakma beni. Ama bakarsan onlar da haklı. Her seferinde de destek olunmaz ki, ertesi gün barıştığını bir milyon kez görmelerine rağmen üstelik.
Sonuna yaklaşınca zaten beyin sadece ayrılığa odaklı oluyor, “N’apıyorsun?” diye biri sorsa “Ayrılıyorum” diyecek hale geliyorsun. Konuştuğunuz tek şey, ayrılık. Ciddi ciddi son konuşmayı yapıyorsun, hatta başka bir şehre bile gidiyorsun ki tamamen bitsin. Bu kez, yine barışırsak diye ot gibi yaşamaya başlıyorsun. Telefonla, mesajla her türlü yerden ulaşabiliyorsun çünkü. Aradığında da o telefonu açıyorsun. Çünkü kötü biri değil, tek sorun birlikteyken mutlu olmayışınız. Uzaklaşınca biteceğini düşünüyorsun, daha da özlüyorsun.

Haberin Devamı

YAZMA O CEVABI

Ya da “Çivi çiviyi söker” diyorsun, çivinin çıktığı delik yıpranıyor, toz toprak içinde kalıyor, başka çivi çakamıyorsun. Eski çiviyi sökerken de burkuyorsun, o da yerine girmiyor, böylelikle kalbi kırık, ilişkileri umutsuz, ne yapacağını bilmeyen iki insan geriye kalıyor.
Sanırım en güzel yapılacak tek şey, o telefonu açmamak. O mesaja cevap vermemek. Açtığın an, önce duygusal konuşmalar olacak, ardından kavga... Sonra o kavganın özrü için bir arama daha, bir tane daha derken bir daha başa döneceksin. Öğrendiğim bir tek şey var ki olmuyorsa olmuyor, olmayacak, olması mümkün değil, sadece kendine bile bile acı çektirme. O mesaja cevap yazmayın, ona da kendinize de bunu yapmayın.

Yazarın Tüm Yazıları