Amacım solan ümitleri yeşertmek

Güncelleme Tarihi:

Amacım solan ümitleri yeşertmek
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 24, 2013 01:15

Hürriyet gazetesinin internet sitesindeki “Yetiş Ayşe” köşesiyle okurların yardımına koşuyordu Ayşe Aral. Kendini hiç tanımadığı insanların dertlerine çare aramaya adamıştı... Sonra bu formatı ekrana da taşıdı. Aral, her cuma D-Smart kanalındaki programıyla yardım isteyenlere el uzatıyor.

Haberin Devamı

* Kelebek’teki köşenizde de, programınızda da kendinizi açmaktan, özelinizi okuyucunuzla ya da seyircinizle paylaşmaktan çekinmiyorsunuz. Özellikle insanların kendi gerçekliğini saklamak için kırk takla attığı bir dönemde bu açıklığın hiç dezavantajı olmuyor mu diye sormak istiyorum...

- Hayır, şu ana kadar bunun hiçbir dezavantajını görmedim. Bilakis ne kadar doğal ve kendiniz gibi olursanız o kadar çok seviliyorsunuz. Kendi adıma ben öyle insanları daha çok severim. Bir de yaradılışım bu benim, karakter yapım böyle, neysem oyum. Yazılarıma da bunu yansıtmam lazım. Programımda da yaşadıklarımı, hatamı sevabımı paylaşıyorum o yüzden.

* “Yetiş Ayşe” programı nasıl doğdu?

- Yetiş Ayşe, zaten hurriyet.com.tr’de üç senedir vardı. Her pazartesi, program formatına yakın hali yazılı olarak hayattaydı yani... Bazen okurlarım, bazen de ben, pek çok insana pek çok durumda yardım ettik. Fikir oradan çıktı, “neden televizyonda da olmasın” dedik. Televizyona geçince haliyle yardım kapasitemiz de arttı. Bambaşka bir haz bu, anlatılmaz.

ÇADIRDA YAŞAYAN AİLE BENİ MAHVETTİ

* Yıllarca köşeniz aracılığıyla yardım etmeye çalıştığınız kişilerle birebir buluşmak nasıl bir duyguydu? Ne de olsa göz görmeden gönül bir nebze olsun katlanabiliyor.


- Fena bir durum. Televizyon programı başladığından beri çok değiştim zaten...

* Ne gibi?

- Zaten çok duygusal bir tiptim, bu konuda sınırlarımı aştım! Bir de bize e-posta yollayanlar dışında artık telefonla ulaşanlar da var. E-posta yollayanların dertleri hafif kalmaya başladı, çünkü telefonlarla ulaşanların durumları daha vahim. Çadırda yaşayan aileler, kulağı duymayan bebek, bebeğine mama alamayan anne, 66 yaşında kalp hastası mendil satan teyze... Hepsine yetişiyoruz bir şekilde. İçim sızlıyor, keşke daha fazlasını yapabilsem diye ağlıyorum.

* Pek çok acı hikâyeyi ekrana taşıyorsunuz. Hepsi insanı çok derinden etkileyen öykülere sahip. Sizin aklınızdan silinmeyen, unutamadığınız bir hikaye var mı?

- Çadırda yaşayan iki aile var. Birinde altı çocuk, birinde iki... Evleri yok, bir tencerede yemek pişiyor, ikiye bölüyorlar, çocuklar yalınayak geziyor. Onlar beni mahvetti.

YARDIMLARDAN SONRA KUŞ GİBİ HİSSEDİYORUM

* Derdi tasası olan çok insan var. Programınıza katılmak için günde kaç kişi arıyor ve siz ne kadarına yetişebiliyorsunuz?

- Açıkçası telefondan çok e-posta geliyor bana. Genelde e-posta alışkanlığı var insanlarda. Kimi kendi derdi için yazıyor, kimi de beni etrafında gördüğü mağdura yönlendiriyor. Telefon da geliyor elbette; ortalama günde 40 kadar... Sağlık sorunlarını öncelikli olarak ele alıyoruz... Bebekleri ve yaşlıları da... Eliyoruz yani önce, sonra programa alamasak da kalan hepsine yetişiyoruz.

* Yapılan yardımlardan sonra nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

- Kuş gibi... Ekipçe çok büyük huzur ve mutluluk duyuyoruz, tarifsiz bir his kesinlikle.

* İnsanların dertlerine çare bulmaya çalışan programlar çoğunlukla izleyicinin de gözyaşına boğulmasını sağlar. Elbette duygusuz olmayan bir insanın gözleri dolacaktır ama bazı programlarda işi ajitasyon boyutuna vardırıyorlar. Siz bu konuda dikkatlisiniz sanırım...


- Bu konuda bilakis ters bir rota çiziyorum. Onların ağlamasını sağlamak yerine gülmelerini sağlamaya çalışıyorum. Yarına umutla bakmalarını sağlamaya çalışıyorum, espriler yapıyorum. Kendimle dalga geçiyorum. Amacım, onların solmuş ümitlerini yeşertmek.

Haberin Devamı

KENDİ RUHUMU HAFİFLETEMİYORUM ONUN İÇİN KALBİMDE PİL VAR

Haberin Devamı

* Bu “Yetiş Ayşe” hali ne zamandan beri devam ediyor? Yani çocukken de arkadaşlarınız sizden yardım ister miydi?

- Emeklerken bile yetişirmişim. Şaka değil. Yardım etme isteğim hep vardı. İnsan sevgisinin boyutu biraz abartılı bende. Annem sokağa çıkınca ben hiç yalnız kalmazdım; postacımız, sütçümüz, apartman görevlimiz, manavımız ağlarım diye bizim evden çıkmazlardı. Herkese yetiştim hep.

* Dert dinleyen, dert paylaşan insan olmak ağır bir yük değil mi? Ruhunuzu, kalbinizi hafifletmek için siz ne yapıyorsunuz?

- Hayır, ağır bir yük bindirmiyor. Dertleri dinlerim, anında da çözümü üretirim ve bu kesinlikle doğru çözümdür. Kendime üretemem o ayrı. Ruhumu ve kalbimi pek hafifletemiyorum artık, böyle yaşamaya alıştım. Onun için zaten kalbimde pil var, sanırım yıllarca beni taşıya taşıya yorgun düştü bu kalp (gülüyor).

Haberin Devamı

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!