Hayat normale, babam anormale dönerken...

Gezi Parkı olaylarından sonra normal hayata dönebilmek üzere yeniden İzmir’e, baba evine döndük. Asıl gidiş nedenimiz aslında çok başka.

Haberin Devamı

Artık sokakta birine selam verdikten sonra hal hatır sormak yerine, “Olaylardan haberin var mı?” diye dürtmeye başladık. Zaten bir saat erken uyusam zaten gündem baştan aşağı kaçırıyor. Kaçırdığım bir şey olmasın diye her şeyi didikleyip öyle yatıyorum. Eski sevgiliden dert yanar gibi dudak büzüp hükümeti çekiştirmeye başladık. Ne olur ne olmaz diye arabaya deprem çantası gibi direniş çantasını koyduk. İçinde spor ayakkabısı, deniz gözlüğü, yedek tişört bir de tıbbi maske var. Twitter ana sayfam eskiden komik yazılar ve aşk acısı çeken insanlarla doluyken şimdi ana haber bülteni gibi. Saniye saniye ne olduğunu oradan takip ediyoruz. Herkes nasıl bir anda toplu bir aydınlanma yaşadık diye hayretler içinde. Sıkıldığımız, kaçtığımız, “Ben bilmem anam, babam, beyim bilir” diye başımızdan savdığımız konular artık hayatımızın merkezi oldu. Hayatımızı uyutularak geçirdiğimiz için biraz öfkeliyiz sadece. ‘Ben buradayım!’ diye altını çize çize bağırmamızın nedeni de belki budur. Hepimiz şaşkınız ama umutluyuz da.

Haberin Devamı

BABAMDAKİ DEĞİŞİKLİĞİN SIRRI

Bu arada İzmire’e asıl geliş sebebimiz babamı ‘yine’ evermek. Her sene olağan cici anneye göre eşya değiştirme faslına başladık. Yalnız, bu kez babamı çok farklı gördüm. 8 yaşımda babam annemden velayetlerimizi aldı, o gün bügündür onunla beraber bekâr hayatını yaşıyoruz. Çıkardığı pantolonu bile asmayan, tek yumurta kırmamış, çayını bile kendi koyamayan bir insandır babam. Ev işlerini geçtim, evde bir tane ampul değiştirmemiştir.
Şu an bambaşka bir adam var karşımda. Sevdiği kadına yemekler yapıyor, eskiden nefret ettiği açık mavi renginde tişörtler giyiyor. Masasının üstünde benden fazla parfümü var. Gezmeyi, dolaşmayı hiç sevmeyen adam kalkmış dünya turu planları yapmış. Sağ olsun, o planlara bizi de eklemiş ama “Sağ ol canım, kalsın” diye geri çevirdik. Babam ve sevgilisiyle dünyayı dolaşmak korkunç. İnsan babasını mıç mıç görmek istemiyor pek. Nasıl diyeyim, biraz garip duruyor babamı aşk sözleri söylerken dinlemek.
Odası bilgisayar malzemeleri doluyken şu an gayet normal bir yatak odasına dönmüş bir şekilde. Kendimi bildim bileli üzerinde çalıştığı ve bize ne olduğunu söylemediği bir bilgisayar kasası vardı, onu bile rafa kaldırmış. Biz, zaman makinesi yaptığından şüpheleniyorduk açıkçası. Hayatını, konuşma tarzını, giyimini herşeyini değiştirmiş. Nasıl aşık, nasıl mutlu.... Bana, “Hayatın için plan yapma, gerçekleşmezse mutsuz olursun. Gerçekleşirse kendini hazırladığın için heyecanı kalmaz” diyen adam, yarın atacağı adımı bile hesaplıyor.
Üniversiteyi kazandığım sene otogarda bana iki nasihatta bulunmuştu. Bir, ‘otobüste verdikleri keki yeme, gaz yapıyor sonra bütün yol ağlarsın’; iki, ‘İnsanlara nasılsa değişir diye yaklaşma, buna katlanabilir miyim diye düşün. Kimse değişmez.’ Şu an kendisiyle çeliştiğini görüyorum. Bundan da çok mutluyum nedense. Babam meğersem hiç mutlu değilmiş, hep işinin arkasına saklanmış. O bilgisayar malzemelerinin arasında kendi hayatını unutmaya çalışıyormuş.
Kız çocuğu hırsıyla birazcık kıskansam da, bizle niye böyle değildi diye içimden homur homur söylesem de, ergenlik yıllarımda burnundan kan getirdiğim günleri düşününce, sen bu mutluluğu çoktan hak etmiştin aslında baba. 50 yaşından sonra aşk bir adamı böyle değiştiriyorsa, hayata ilişkilere artık daha umutla bakabilirim demektir.

Yazarın Tüm Yazıları