Suriye denilince söyledikleri 3 şey

HERHANGİ biri...

Haberin Devamı

“Reyhanlı patlaması hükümetinizin Suriye
politikasının bir sonucudur”
dediğinde...
Hükümet yetkililerinin söyledikleri aşağı yukarı üç şey var:
BİR: Vay... Demek sen de Esad’çısın.
İKİ: Ne yani? Sınırlarımıza dayanmış ölümden kaçan insanlara kapımızı mı kapatsaydık?
ÜÇ: Ne yani? Yanı başımızdaki katliama seyirci mi kalsaydık?

Birinciyi geçiyorum.
Çünkü bu cümle, “Arkadaş, ben politikamı tartıştırmam, tartışmaya kalkanı da yaftalarım” yaklaşımının çok kaba ifadesinden başka bir şey değildir.
Üzerinde durmaya değmez yani.

İkinciye gelince...
Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirenlerin kahir ekseriyeti “Sınırlarımıza dayanmış ölümden kaçan zavallı mültecilere kapıları kapatın” demiyor.
Denilen şu:
Sınırı yolgeçen hanına çevirmeyin.
Mülteci adı altında savaşçı barındırmayın.
Bu iki kurala uymak koşuluyla mültecilere her türlü insani yardımda bulunun.
 
Üçüncüye gelince...
Doğrudur, Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirenlerin bir kısmı, yanı başımızdaki katliama seyirci kalınmasını istiyor.
Bakınız:
CHP’den gelen “Bunlar Suriye’nin içişleridir, karışılmaz” türü açıklamalar.
Ancak Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirenlerin bir kısmı da şunları söylüyor:
Yanı başımızdaki katliama seyirci kalmayın ama gücünüzün ve etkinliğinizin farkında olun...
Kendi halkınızın güvenliğini birinci planda tutun...
Dünyayla birlikte hareket edin...
Madem Suriye’nin tepesine bombalar yağdırarak Esad’ı devirecek gücünüz yok, ona göre davranın...
Katliamlara karşı dünyayı ayağa kaldırın...
Muhalif gruplar bile kansız çözüme kapı aralarken siz “İlle de kanlı olsun” diyenlerden olmayın...

Haberin Devamı

Kandan rant

MUHALEFET onlarca kişinin can verdiği bir olayı, hükümete çakmak için fırsata dönüştürmeye çalışıyor.
Amenna ve saddakna!

Peki hükümet ne yapıyor?
Onlarca kişinin can verdiği bir olayı muhalefete, özellikle de CHP’ye çakmak için fırsata dönüştürmüyor mu?
Eğer dönüştürmüyorsa...
Bakanların ve bakan yardımcısı pozisyonundaki köşe yazarlarının, patlamanın hemen ardından ağızlarından düşürmedikleri “Esad yanlısı CHP” haykırışlarını ne yapacağız?

Haberin Devamı

Ahali neden inanmıyor

KOSKOCA İçişleri Bakanı ile koskoca Başbakan Yardımcısı, Reyhanlı saldırısının hemen ardından kamuoyunun karşısına çıktılar ve şunları söylediler:
“Failleri yakaladık/İtiraf ettiler/Hiçbir kuşkumuz yok/Saldırıyı Suriye Muhaberat’ı yaptı/Buradaki bir terör örgütü de taşeron olarak kullanıldı”.

İki koskoca bakan böyle dediği halde...
Ve söyledikleri çok büyük ihtimalle doğru olduğu halde...
Bakıyoruz: Ahalimizin önemlice bölümünün tavrı, “Külahıma anlatın” tavrının ötesine geçmiyor.
Suriye konusunda ahalide yönetime karşı öyle bir güvensizlik var ki, “barış süreci” gibi daha zorlu bir konuda bile bu denli güvensizlik oluşmadı.
Neden?

Haberin Devamı

Nedeni şunlar olabilir mi acaba:
Halkımızın kahir ekseriyeti en baştan itibaren Türkiye’nin Suriye işine fazla müdahil olmasını istemedi. Bakınız: Yapılan anketler.
Halkımızın kahir ekseriyeti Esad ile kankalık vaziyetinden baş düşmanlık vaziyetine geçişin nasıl olduğunu anlayamadı.
Halkımızın kahir ekseriyeti Esad kadar bazı muhalif grupların yapıp ettiklerini de “tehlikeli” buluyor.
Halkımızın kahir ekseriyeti Suriye’nin bir zamanların Beyrut’una döneceğini, Türkiye’nin de bundan payına düşeceğini alacağını düşünüyor.

Yayın yasağının yol açtığı fenalıklar

HABER şu:
“Reyhanlı haberleri için yayın yasağı kondu”.
Bu altı kelimelik haberin toplumsal algısı ise aşağı yukarı şöyle olmaktadır:

Haberin Devamı

Herkes “Oğlum var ya... Galiba çok acayip şeyler dönüyor lan” demeye başladı.
“Aslında ölü sayısı 3 yüzü aşmış ama hükümet gerçeği saklıyormuş” türü sallamalar alıp başını gitti.
Ahali, uygulanan politikaların savunulamayacak kadar haksız politikalar olduğu kanaatine sahip olmaya başladı.
Bütün dikkatler internette hiçbir süzgeçten geçmeden aktarılan yalan yanlış bilgilere çevrildi.
Tıpkı 12 Eylül günlerinde olduğu gibi yine en muteber kaynak BBC oluverdi.
Ortada saklanması gereken acımasız bir gerçeğin varlığına herkes iman etmeye başladı.

Mülteciye düşmanlık, insanlığa düşmanlıktır

PATLAMANIN hemen ardından Reyhanlı’ya giden Hürriyet’in her şeyi Sebati Karakurt anlatıyor:
Galeyana gelen halk, mültecilerin araçlarını parçaladı, deşifre olan mülteci evleri taşlandı.
Öfkeli kalabalıkların tepkisini gören mülteciler, topladıkları eşyalarla Reyhanlı’dan kaçıp Suriye’ye dönmek istediler.
Cilvegözü Sınır Kapısı’na gelen mülteciler, sınır kapalı olduğu için Suriye’ye geçemedi.
Kadınlı çocuklu mülteci aileler, yağmurdan korunmak için sınır kapısında park etmiş TIR’ların altında bekleşiyorlar.
Kısa bir süre önce ailenin yarısını Esad’ın attığı bombalarla kaybeden bir mülteci, “Öleceğimizi bilsek bile Suriye’ye dönmek istiyoruz” diyor.

Haberin Devamı

Kim ne derse desin...
Ölümden kaçıp evimize sığınmış bu insanlara, “Öleceğimi bilsem bile Suriye’ye dönmek istiyorum” dedirten yaklaşım ile insanlık arasında hiçbir bağ yoktur.
Galeyana gelsek de, acılar çeksek de, çok öfkelensek de...
İnsanlığımızı kaybetmemeliyiz.
Onu kaybedersek kendilerine öfkelendiklerimizden hiçbir farkımız kalmaz.

Yazarın Tüm Yazıları