Mihran Pilikoğlu: Milyonları kaybetmişim dava etmedim

Güncelleme Tarihi:

Mihran Pilikoğlu: Milyonları kaybetmişim dava etmedim
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2013 12:43

Dayısı İttihat ve Terakki tarafından devrilen Osmanlı kabinesinin Ermeni kökenli Hariciye Nazırı'ydı. (Dışişleri Bakanı) O 1977'de Süleyman Demirel ünlü "70 sente muhtacız" sözünü söyleyince Almanya'daki iş yerini kapatıp tüm sermayesiyle yurduna, Türkiye'ye döndü. İşte o isim Mihran Pilikoğlu 1915 Tehcir'inin yıl dönümünde Hürriyet'e konuştu. Kimsenin bilmediği detayları anlattı.

Noradunkyan, İttihat ve Terakki’nin Bab-ı Ali baskınıyla devrilen kabinenin üyesiydi ve Balkan savaşı nedeniyle eleştiri oklarının hedef olunca Paris'e yerleşti, 1936'da orada vefat etti. Ailesi kuşaklar boyu sarayda ekmekçibaşılık yapan Noradunkyan’ın yeğeni Mihran Pilikoğlu (80) ise İstanbul’da mütevazı bir hayat sürüyor. Pilikoğlu, dönemin başbaşakanı Süleyman Demirel’in ünlü, "Türkiye 70 sente muhtaç" sözünü duyunca 1977’de ekonomiye destek için Almanya’daki işyerini kapatıp, sermayesiyle yurda dönmüş, tüm parasını yatırdığı Merkez Bankası’ndan teşekkür belgesi almış. Alman sosyetesine deri giysiler, Beyoğlu’nda pahalı çantalar üreten, Çukurova Holding’e iş makinesi ithal eden Pilikyan, "70 sent haberini görünce ‘ben gidiyorum’ dedim, konsolos ‘sen çıldırmışsın’ dedi. Annem, babam, milletim burada, niye yardım etmeyeyim" demiş. 12 Eylül’de gümrüklerin kapanmasıyla senetleri elde kalan Pilikoğlu anlatıyor.

TALİMHANE VE TAKSİM OLDUĞU GİBİ GABRIEL’İN

*Büyük dayım Noradunkyan ve biz Divriği’nin Kesme köyündeniz. Sarayın ekmekçibaşıları Kesme’denmiş hep. Noradunkyanlar da kuşaklar boyu sarayın ekmekçibaşısı imiş. Ekmekçibaşı sarayda çok itimat edilen birisiydi, zehir katılıyor, neler oluyor, çok önemli bir görev ekmeğin imalatı ve denetimini yapmak. Sarayın içinde. Orduya, halka yapılan ekmek ayrı.

Babamın dayısı, ‘Talimhane, Taksim olduğu gibi Gabriel’in (Noradunkyan) derdi. Kanun çıktı birkaç yıl önce, gayrimüslim mallarında geriye dönük araştırma yapamazsınız diye, o kanuna göre kayıtlara inemiyoruz, utanç verici bu. Buradaki hukuk kapanır, AİHM’e gideriz. Ha benim olmuş, ha milletin ne fark eder. Divriği’de doğdum. Büyükannemin babası Minas terzi imiş, Divriği’ye ilk makineyi getiren. Makine duruyor. Annem Dikranuhi, şehrin tek kadın terzisiydi. Fatma Peşken kitabını yazdı. Çok çırak yetiştirdi. Maden mühendislerinin yabancı tebaalı hanımlarının ısmarlama giysilerini dikerdi.

15 KATIRLIK KERVANIN DAVASI

*1915 hadiseleri olunca her şey değişiyor. Babam da Kesme’de kardeşi Garabet’le. Yaz başı, köyden bir çocuk geliyor, diyor ki kaçın, annenizi, babanızı öldürdüler. Abisi babamın elinden tutuyor, dere, tepe kaçıyorlar. Babamı Eğin’in Aşutga beldesinde Hacı baba evlat edinmiş. Oraya nasıl varmış bilmiyoruz. Hacı baba sonra haber göndermiş babama, gelsin ölmeden mülkleri pay edeyim evlatlar arasında diye. Halbuki resmi olarak üzerine almamış babamı. Babam "beni saklamışlar, büyütmüşler, ne hakkım var mala mülke, gitmem" demiş. 25 tane keçi gönderdi Hacı baba, nur içinde yatsın. Büyükannemin kocası Agop, kervanı varmış 15 katır yükü, Halep ve Tebriz’den mal getiriyor, Divriği’de tutukluyorlar. Eşya orada kalıyor. Annem eşyalar için dava açıp kazandı ama mülkün üç mislini harcamasına rağmen bir şey alamadı. İlkokulu okuyup baba mesleği kunduracılığa geçtim. Kardeşim de çarşıda erkek terziliği yapardı. Eskiden meslek geçerliydi. Meslekler saymakla bitmezdi Divriği’de. Nalından çivisine, kapı anahtarlarına hep elde yapılırdı. Semercilik, bakırcılık, marangozluk, kalaycılık aklınıza ne gelirse, sanatçılık vardı.

KADIKÖY’DE 10 DÜKKAN NASIL UÇTU?

*Babamın dayısından mektup geldi Divriği’ye, oğlum gel, büyükannenden mülkler var, 10 tane dükkan diye. Kadıköy’ün en güzel dükkanlarıydı, Osmanağa caminin içinde, sıra sıra. Belediye istimlak ediyor, 20 bin lira veriyormuş. Büyük para, Cumhuriyet altını 8,5 lira. Dayısı bu para az, dava edelim demiş. Babam bir vekaletname verip dönmüş, 1500 lira da para almış. Haber geldi, bilirkişi 40 bin lira değer biçmiş. Bize 1500 liradan başka bir şey düşmedi. Dayı vermemiş payımızı. İstanbul’a geldik 1938’de. Çantacılık öğrendik, kadın çantacılığı. Çok geçerli meslekti, fermuarlı, klipsli çantalar, parmakla gösterirlerdi, Viyanalı çantacı derlerdi. Yahudi yanında çalışırdık. Ayrıldık çantacılığa devam ettik. 40 bin lira sermaye yaptık. Babam arkadaşının çay bahçesine ortak oldu, o parayı batırdı.

KİĞILI MAĞAZASINDAN 60 YILLIK ALACAK

*6-7 Eylül hadiselerini gördük sonra. Kırıp dökülen bir şeyimiz olmadı ama çok alacağımız kaldı. Mesela Kiğılı mağazasında hala alacağımız kalmıştır. Milyonları kaybetmişim, dava etmiyorum. Suadiye’de iskele tarafında büyük demirlerle dükkanları kırıyorlardı. Türk, Rum, Ermeni fark etmiyordu, soygunculuk vardı. Nefret geldi bana. Yurtdışına gitmeye karar verdim. Trenle Marsilya’ya, oradan Paris’e, oradan Almanya’ya geçtim. İş bulma kurumu, kunduracı arayan ortopedi uzmanı bir doktora gönderdi. Nasıl çalışacağız dedi doktor, önce gösterin dedim, bir gördüm, o kadar, daha sormadılar şöyle yapacaksın diye. Yetenekliydim. Gemi tezgahlarında çalışan Türkler 240 mark aylık alırdı, ben o parayı haftalık alırdım.

ALMAN ARTİSTLERE DERİ KIYAFET DİKTİ

*Bir Almanla evlendim. Çocuğumuz oldu 1964’te. Usta diplomamı alıp işyeri açtım. Deri giyime geçtim. Kemerler, 3-4 bin marklık krokodil çantalar, kürkler imal ediyordum. Spor arabam var altımda, her arabayı kullandım. Yaşantım çok iyiydi, çok para kazanıyordum. Barlar, kulüpler, konfor. Elizabeth ve Kurt Jurgens gibi meşhur artistlere deri giysiler yapıyorum. Öyle villalarda gecelemişimdir ki hayallerde olur.

70 SENTE MUHTAÇ TÜRKİYE

*Türkiye’ye kriz gelmişti. Gazete geliyordu Türkiye’den. Tercümandı, okudum, şaka mı bu, koskocaman Türkiye 70 sente muhtaç olmuş. Orhan bey vardı konsolos. Bak muhtaç olmuşuz 70 sente dedim. Sana ne, bana ne dedi. Dedim ben gideceğim. Şaka mı yapıyorsun dedi. Yok gideceğim, vatanımı, milletimi bu vaziyette bırakamam dedim. Sen çıldırmışsın dedi, kızıp çıktı dükkandan. Türkiye’ye temelli döneceğim, iş kuracağım, param var. Temmuz’da her şeyi tasfiye ettim, paralarımı aldım. Konsolos başkomisere yazdı, hududumuza gelecek Mihran Pilikoğlu yakınımızdır, konsolosluğa yardımları olmuştur, öncelikle hududu geçsin diyor. O mektupla geldim, paralarım da yanımda. Baktım yüzlerce araba, ağlayan çocuklar, yok Mihran dedim, kuralı bozma, sıraya geç. İyi ki girmişim, o mektup hatıra kaldı.

MERKEZ BANKASI’NDAN TEŞEKKÜR BELGESİ

*Geldim paramı Merkez Bankası’na yatırdım. Merkez Bankası Başkanı imzalı teşekkür belgesi verildi. Müthiş bir ithalat permim vardı, bedelsiz. Çukurova Holding’e iş makineleri ithal ettim. Ziraat makineleri, tırlar, kamyonlar, arabalar, yatırdığım para hariç müthiş para kazandım. Ne zaman ki 12 Eylül darbesi oldu, gümrükler kapatıldı, her şey altüst oldu, senetler elimizde kaldı. Kimi dava edeceksin, çeker vurur. Türk ortağım bunalımdan intihar etti, çocukları ortada kaldı. Benim birkaç kuruşum vardı da bugüne kadar geldim.

BUGÜN AYRIMCILIK YAPANLAR, YURTDIŞINDA ASKER

*Bir ara yine gittik Almanya’ya. Oğlumun askerliği geldi, orada doğmuş, dedi ki vatanım Almanya. Oğlum sen Türkiye vatandaşısın, benim şerefimi düşünüyorsan, Türk askeri olarak vazifeni bitir, nereye gidiyorsan git sonra dedim. Askerlik için tekrar döndük. Asker oldu, bitirdi, ABD’ye gitti, mücevheratçı, Lapis’in mücevherat bölümü müdürüydü. Bugün ayrım yapanların çocukları oralarda askerlik yapıyor. Milletime, vatanıma canım feda.

BU ASİL DAVRANIŞINIZDAN DOLAYI...

"Sayın Mihran Pilikoğlu, Yurtdışındaki tasarruflarınızla bankamızda ‘Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesabı’ açarak, ülkemizin ekonomik kalkınma çabalarına anlamlı katkınızı memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum. Bu asil davranışınızdan dolayı şahsım ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası adına teşekkürlerimi sunarım."

Mihran Pilikoğlu: Milyonları kaybetmişim dava etmedim
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!