Gökçebağ'ın gençliği

Hürriyet’in Keyif eki için söyleşi yapmaya gittiğimde Yalçın Gökçebağ’ın atölyesinde gördüğüm bir resim beni çok şaşırttı.

Haberin Devamı

Meğer Gökçebağ 1966/67 ders yılında Akşehir’de resim öğretmeni olarak çalışırken, Nasreddin Hoca’nın fıkralarını tuvale dökmüş. Gökçebağ’ın o dönem yaptığı resim, günümüzdeki tepeden bakışlı çalışmalarından çok farklı. Yalçın Hoca ile röportaj uzadıkça uzadı. Ben de büyük bölümü geçen hafta Keyif’de yayınlanan söyleşinin geride kalanları heba olmasın diye bu köşeye aldım:
- İlk başlarda siz de para kazanmada zorlanmışsınızdır sanırım.
- 1970’li yıllarda hiç para kazanamazdık. İçimizde dolup taşan resim duygusunu dışarı vurmak için resim yapardık. Sanatçı bir kaynak gibidir. Bu kaynağı kapatamazsınız. ‘Resim para etmiyor, bundan sonra yapmayacağım’ gibi bir anlayış olamaz. Ben ve benim dönem arkadaşlarım devamlı resim yaptığımız için bugünlere geldik.
- Çok fazla para konuşulmazdı yani öyle mi?
- O zamanlar sanat için sanat konuşulurdu. Şunun veya bunun resmi iyi olmuş veya olmamış; bu sergi açılır ya da açılmamalı; güzel olmuş, olmamış gibi şeyler... Bedri Rahmi, Turan Erol, Adnan Turani, İstanbul’daki Ali Çelebi, Mahmut Cuda...Bunlar hep gündemde olan hocalarımızdı. Biz daha o zaman tıfıldık. Ancak sergi açmaya izin alabiliyorduk.
- Şimdi para kazanıyorsunuz değil mi?
- Ben yıllardır bugünlerin özlemiyle yaşadım ve çok şükür ki bugün resimlerim satın alınıyor. 1980’den itibaren resimlerim satılmaya başladı.
- Müzayedelerde eserleriniz gözde resimler arasında ve oldukça pahalıya gidiyorlar
- Bugün herşey paraya dayandı. Bu iyi bir şey değil. Çünkü sanatla çok para birbirine yakışmıyor. Fazla para suni ortam getiriyor. Ressamları lanse edeceğiz derken yanlışlar yapılıyor. Ama bu sadece Türkiye’ye özgü değil, bu anlayış ne yazık ki dünyaya hakim oldu.
- Ne oldu da birden resimleriniz satılmaya başladı?
- Dışişleri Bakanlığı, eskiden mensuplarına evlerine resim alsınlar diye ödenek verirdi. Onlar da resim alırlardı. Diplomatlar aynı zamanda ülkemizin kültürünü de dış ülkelerde temsil ettikleri için, duvarlarımızda kendi ressamlarımızdan eserler olsun diye uğraşırlardı. Diplomatların evlerinde resepsiyonlar olurdu. Buralara gelen yabancılar onların evlerinde resimlerimizi görürdü. Herkes birbirinden görerek bir satış zinciri oluştu.
- Sizi kim keşfetti Dışişleri’nde?
- Rahmetli büyükelçi Adnan Bulak resimlerimi çok beğendi ve 11-12 tanesini bakanlık için ayırttı. Ancak sonra ne oldu bilemiyorum, bu resimler satın alınmadı. O zaman değerli dostum emekli büyükelçi Pulat Tacer devreye girdi. Onunla birlikte ayırtılmış resimleri koltuğumuzun altına aldık, Dışişleri’ne giderek birer, birer dağıttık. Hayatta unutamadığım bir şeydir bu. Böylece dışişleri personeli resimlerimle tanıştı. O zamanlar atölyem yok, evimde çalışıyorum. Diplomatlar evime gelir, resim alırlar veya aldırırlardı. Bundan dolayı ben Dışişleri’ni kendime çok yakın bulurum. Elbette diplomatlar dışında, Mülkiye’deki öğretim görevlileri, doktorlar, işadamları, devletin diğer birimleri de resimlerimi almaya başladı.
- Resimlerinizle ilgili “Oldu mu, Gökçebağ’dan bol figürlü resim olacak. Çünkü bol figürlü resim maddi olarak da değerli” diye bir efsane dolaşır durur yıllardan beri.
- Evet ben de duyarım bunu. Biz ressamların görüşüyle, “piyasanın” görüşü farklı ki, çok komik buluyorum bunu. Resim dolu dolu, bol figürlü olacakmış. Olur mu böyle şey? Bazen bir tek ağaç bile resmi çok güzel hale getirir. Bunları ben anlayamıyorum ve kim çıkartıyor bilmiyorum. Herhalde bu işin içeriğini bilmeyen alt yapısından yetişmemiş insanların uydurması diye düşünüyorum. Ne kadar çok figür varsa o kadar para eder gibi bir şey olamaz, olmamalı. Bunlar tuhaf kriterler.
(Not: Keyif’deki söyleşiye “http://www.hurriyet.com.tr/keyif/22928257.asp” adresinden ulaşabilirsiniz)

Haberin Devamı

ÇANKAYA BELEDİYESİ’NE ÇAĞRI

Haberin Devamı

Artık Galeri Akdeniz de, sanatseverleri 5 Nisan’dan itibaren Yıldız/Hilal Mahallesi’ndeki yeni yerinde ağırlıyor. Galerinin açılışı Halil Akdeniz’in sergisiyle yapıldı. Sergi 27 Nisan’a kadar açık. Bu vesileyle Çankaya Belediyesi’ne bir çağrıda bulunmak istiyorum. Ankara’nın tüm ünlü galerileri Hilal Mahallesi’nde buluşarak burayı bir “Galericiler Semti” haline getirdiler. Bu, kendiliğinden gelişmiş güzel bir şey. Ama semtin ara sokaklarının asfaltlanmaya, bir çevre düzenine ihtiyaç olduğunu söylemek lazım. Bir önerim de şu olacak: Çankaya Belediyesi, önümüzdeki sonbaharda yeni sezon açılırken pekala burada bir resim şenliği düzenleyebilir. Bunun için semtteki galerilerle konuşmakta fayda var diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

KENTTE NE VAR?


Bubi (3 Mayıs’a kadar-Güler Sanat/Beysukent), Habip Gerez-Ali Senger (27 Nisan’a kadar-Galeri Polart/Hilal Mah.), Abidin Elderoğlu (16 Nisan’da açılacak-Arda Sanat/Hilal Mah.), Numan Arslan (11 Nisan’da açılacak-BiTabu Sanat/Yıldız), Muhittin Selamet (20 Nisan’a kadar-Galeri Gözde/Y.Ayrancı), Mehmet Kutlu (11 Nisan’da açılacak-GaleriM/Armada AVM), Cihat Aral ve Genç Etki V karma sergi (27 Nisan’a kadar- KAV Sanat/Yıldız), Haluk Evitan (30 Nisan’a kadar-Medya Sanat/Çankaya), Ege Aydan (11 Nisan’da açılacak-Peker Sanat/Yıldız), Işıl Özışık (30 Nisan’a kadar-Nurol Sanat/Güvenevler), Sadık Öztürk (24 Nisan’a kadar-Parme Sanat/Oran), Zeki Serbest (20 Nisan’a kadar-Sevgi Sanat/Çankaya), Karma sergi (30 Nisan’a kadar-Stillife/Hilal Mah.), Hanefi Yeter (15 Nisan’a kadar-Takı Antika/GOP), Selva Tüzüner (27 Nisan’a kadar-Winepoint/Beysukent), Karma sergi (30 Nisan’a kadar-Yağmur Sanat/Atakule yakını), Nevin Ulutürk (19 Nisan’a kadar/Ziraat Kültür/Mithatpaşa), Gülümser Aydemir (1 Mayıs’a kadar-Egeart/CEPA AVM), Güneş Şahein (18 Nisan’a kadar-Madalion/Hilal Mah.), Karma sergi (30 Nisan’a kadar-Eskiz Sanat/Sancak Mah.)

Yazarın Tüm Yazıları