Çocuk sevgimizin samimiyetsizliği

Dün Kelebek’deki köşemde Yağmur Balbay’ın başına gelenler üzerine bir yazı yazdım.

Haberin Devamı

Yazının linki bu:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22939261.asp

Yazıma gelen yorumlardan 2 tanesini çok önemsedim.
Önemli geldiler bana; çünkü aslında yazıma yazı katıyorlardı.
Gerçekçi, net ve mertler. Lafı dolandırmıyorlar.
Özeleştiri var.
Yapıcılık var.
O yüzden paylaşılmaya fazlasıyla değerler.

Okuyun. Düşünelim.
Bi kere daha.

Yonca
“hemfikir”

****
Yonca ellerine sağlık, cesaretine de alkış.
Zira bizimkilere, yani biz Türklere, çocuklara yaklaşımınız hastalıklı diyemeyiz.
“Elleme, oynama, koşma, ağlama, bağırma” diye diye müdahale etmenin doğru yol olduğuna inanmışlar aksini söyleyene fena bozulurlar.
Bizdeki çocuk sevgisi hiç, hem de hiç samimi değil. Ama kaç kişiyle konuşulabilir ki bu?
“Yerim seni, yanaklarını ısırırım, kurban olurum” gibi sevgi selleriyle bu iş olsaydı hepimiz uçmuştuk.
Pembe panjurları açıp bakınca görürüz ki bizim dünyamızda çocukları büyükler ezer; "kapıcı çocuğu", "çingene çocuğu" der, veya "zengin çocuğu", "doktor çocuğu" diyerek heyecanla övmeye bayılır.
Ben ve kardeşime de "kiracı çocuğu" derlerdi küçükken iyi mi!
Mis gibi, herkesin gıpta ettiği bir aile olmamız önemli değildi.
Bizler hayal dünyamızda kendimizi hala o güzel, temiz Anadolu insanı ile özdeşleştiren, gerçekte ise kötülüğün dibine vurmuş insanlarız.
Çocuğunu 18 yaşında hayata salan, bebeklikten itibaren güven aşılayan anne babalara burun kıvırmamız çok doğal.
Çocuklarına gösterdikleri sabır, onları taaa küçük yaşlardan beri bir birey olarak görüp saygı duyuşları hayret uyandırıcı. Emir kipiyle konuştuklarına bir kere bile şahit olmadım.
Bir laf vardır:
"Only the wisest and the stupidest of men never change". (Sadece insanların çok bilge ve çok aptal olanları asla değişmez)
Biz bu "wisest" –yani bilge- grubunda olduğumuza fena inanmış durumdayız.

Zeynep

Haberin Devamı

***
Merhaba Yonca Hanım,
Yazılarınız -yalan söylemeyeyim- ara sıra takip ediyordum; ama bugünkü yazınız o kadar etkiledi ki beni, ilk kez bir köşe yazarına teşekkür maili atıyorum.
Son satırları okurken hemen 'toplumsal empatiyi bize hatırlattığı için teşekkür etmeliyim', dedim.
Çok duygulandım okurken.
Kültürümüzde otokratik düşünce bozukluğu o kadar yaygın -ki büyük ihtimalle toplumun bir parçası olduğum için- ben de fark etmeden yapıyorum.
Hiçbir farklılığa yer yok ve sanki gökkuşağını tek renk görüyoruz; halbuki diğer renkler olmadan farklılıklardan bir araya gelmiş bir birliktelik ve onun ahengini sürdürmesidir etkileyici olan.
Birileri bizim görmediğimiz diğer renkleri görüyor ya da bizim gördüğümüz renkleri göremiyor diye cezalandırıyoruz.
Toplumsal sağduyumuz ne kadar düşük düzeyde gerçekten.
Ayna tutup hatırlattığınız için minnettar kaldım.
Betül

***

Haberin Devamı

Betül’ün yazdığı bu: “Gökkuşağını tek renk görmek...” betimlemesine bayıldım.
Okuduğumdan beri budur diyorum. Budur...
Halimizi en “iyimser” anlatan “eleştirel benzetme” budur.
Gökkuşağı tek kelime.
Oysa,
7 rengi bir arada barındıran bir tek kelime...
Yonca
“renagrenk”

Yazarın Tüm Yazıları