TIP EĞİTİMİNDE DARBOĞAZ (6) Eğitimde nicelik kalitenin önünde

TÜRKİYE, son 20 yıl içinde sessizce bir dünya rekoru kırdı. Bu rekor, yeni açılan tıp fakültesi sayısı ve bu fakültelerin nüfusa oranı gibi başlıklarda elde edildi.

Haberin Devamı

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) verilerine göre, ‘bir milyon nüfusa düşen tıp fakültesi oranı’ Kuzey Amerika için 0.62’dir. Bu oran Avrupa’da 0.54, dünya genelinde 0.30 dolayındadır.
Türkiye ise bu alanda en gelişmiş Batı ülkelerini bile geride bırakmış bulunuyor. Söz konusu oran Türkiye’de 1’in üstüne çıkarak, 2010 yılında 1.02’ye ulaşmıştır. Gelgelelim, bu oran hükümet tarafından hâlâ yetersiz bulunmakta ve yeni tıp fakültelerinin açılması teşvik edilmektedir.

* * *

TTB’nin 2010 tarihli “Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu”, özellikle 1990’lı ve 2000’li yıllarda Türkiye’de tıp fakültelerinin açılmasında büyük bir patlama yaşandığını gösteriyor. Buna göre, 1990 yılında 25 olan tıp fakültesi sayısı 2000 yılına gelindiğinde 47’ye çıkmış (Artış oranı yüzde 88).
Benzer bir artış yönelişi sonraki 10 yıl için de geçerli. 2000 başında 47 olan tıp fakültesi sayısı 2010 yılında yüzde 57’lik bir artışla 74’e yükselmiş. 2010 yılında bu fakültelerin 66’sı öğrenci kabul ederken, 8’i kurulmuş ve öğrenci almaya hazırlanıyordu. 2012’de öğrenci alan fakültelerin sayısı 74’tür. Ancak kurulmuş olup ve henüz öğrenci kabulüne başlamamış olanlarla birlikte sayının 85’e yaklaştığı anlaşılıyor.
Bu yönelişin aynen devam etmesi durumunda 2020’li yıllara varmadan toplam tıp fakültesi sayısının 100’ü geçeceğini söylemek yanıltıcı olmaz.
Buna karşılık, tıp eğitimi veren üniversite
sayısı Almanya’da 41’dir. Bu sayı Fransa’da 52, İtalya’da ise 42.

* * *

Haberin Devamı

Evet, Türkiye’de nicelik olarak baktığımızda etkileyici bir artış söz konusu. Peki aynı etkileyiciliği eğitimin niteliği açısından da söyleyebilir miyiz?
Önümüzdeki bütün nesnel veriler, niteliksel gelişmenin, yani “kalite”nin niceliksel artışın ciddi derecede gerisinde kaldığını gösteriyor.
Aslında eğitime başlayan öğrencilerin niteliği açısından bir sorun görünmüyor. Genelde en yeni açılan tıp fakültelerinde bile taban giriş puanlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Ancak, gençler tıp fakültelerinin kapısından içeri adım attıktan sonra onları bekleyen akademik ortam açısından aynı gözlemi yapabilmemiz mümkün değil.
TTB’nin raporunda son derece düşündürücü bir tabloyla karşılaşıyoruz. Örneğin, anatomi laboratuvarı olmayan, öğrencilerin kadavra görmeden anatomi dersini tamamladığı tıp fakülteleri var.
TTB’nin 2010’da değerlendirdiği 66 fakülte içinde temel bilimler laboratuvarı yalnızca 44’ünde bulunuyor. Mesleksel beceri laboratuvarı olmayan tıp fakültelerinin sayısı 12.
Ayrıca, anabilim dalları ve öğretim üyesi sayılarında daha da düşündürücü rakamlar göze çarpıyor. Bu toplam içinde tıp tarihi ve etik anabilim dalı olan fakültelerin sayısı yalnızca 33. Anabilim dallarında profesör ve doçent olmayan pek çok tıp fakültesi mevcut. Bunların listesi bir köşe yazısına sığmaz.
Bir diğer sıkıntılı alan, öğretim üyesi artış oranının (2008-2010 arası dönem yüzde 8) öğrenci sayısındaki artışın (yüzde 14) gerisinde kalmasıdır. Bu da önümüzdeki yıllarda hoca başına düşen öğrenci sayısının artacağını gösteriyor.

* * *

Haberin Devamı

Ancak 2010’da Tam Gün Yasası’nın uygulanmasıyla birlikte, gerek üniversiteden ayrılan, gerek muayenehane açtığı için uygulamalı eğitim vermesi yasaklanan hocaların durumu hesaba katıldığında, bu tablonun daha da geriye gittiği tahmin edilebilir.
Bakın TTB’nin raporunda ne deniliyor:
“Son on yılda açılan çok sayıda tıp fakültesine rağmen bunlardan bir kısmı açık bir misyon, yeterli kaynak, yeterli klinik eğitim ve araştırma olanaklarından yoksundur... Öğrenciler, klinik staj eğitimlerinde aşırı uzmanlaşmış klinik alanlarda temel bilgi beceri düzeylerinden oldukça uzak bir eğitim ortamı ile karşılaşmakta, çoğunlukla kendileri için yapılandırılmamış eğitim ortamlarına katılmak durumunda kalmaktadırlar.”
Görülüyor ki, yeni tıp fakülteleri açmak tıp eğitiminin ileri gittiği anlamına gelmiyor. Yarın meseleye küresel tıp eğitimi kriterleri açısından yaklaşalım ve “Dünya nereye, Türkiye nereye gidiyor?” sorusuna yanıt arayalım.

Haberin Devamı

AÇIKLAMALAR

Geçen perşembe günkü yazımda Ankara Tabip Odası’nın bir araştırmasına dayanarak, Ankara’daki bazı tıp fakültesi hastanelerinde yapılamayan, sayıca daha az yapılan ya da 650 sayılı kararname nedeniyle hukuken sorunlu bir şekilde yapılan bazı ameliyatlardan söz etmiştim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Semih Baskan açıklama göndererek, damar cerrahisi, transplantasyon cerrahisi, hepatobilier cerrahi ameliyatlarında sıkıntı yaşanmadığını belirtti. Prof. Baskan, son bir ay içerisinde dört karaciğer naklinin gerçekleştirildiğini de ekledi. Fakültenin genel cerrahi anabilim dalındaki 30 öğretim üyesinden dördü iki yıl ücretsiz izin almış.
Ayrıca Gazi Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Anıl Onan da gönderdiği bir açıklamayla “Jinekolojik laparoskopik” operasyonların da herhangi bir sıkıntı yaşanmaksızın “dünya standartlarında” gerçekleştirildiğini kaydetti. Gazi’nin bu anabilim dalında altı profesör ve iki doçent var. Altı profesör ise muayenehaneleri olduğu için yalnızca teorik ders verebiliyor. Ücretsiz izinde olan iki hoca mevcut. Prof. Onan, “Aktif olarak çalışan hekim sayımız yarıya inmiş olsa da sunulan sağlık hizmetinde bir azalma olmadığını belirtmek isterim” dedi.

Yazarın Tüm Yazıları