Röportaj vermek mecbur mu?

Kendi açılarından haklılar...

Lige bu kadar yatırım yapıyorlar, dolayısıyla programlarını renklendirecek, kanallarını daha fazla izletecek, seyirciyi doyuracak her türlü fırsatı kullanmak istiyorlar.

Sponsorlara da bunu vaat ediyor... Peki ya hocalar ve futbolcular röportaj vermek istemezse?

Şansal Büyüka başta olmak üzere bütün yorumcular çekiyorlar kılıcı... Aykut Kocaman, “Beşiktaş’ı tebrik ederiz” dedi sadece...

Emre Belözoğlu da benzer şekilde kısa bir açıklama yaptı.

“Emre’ye yakıştıramadık, olmadı Aykut Hoca” eleştirileri hemen geldi.

Silah zoruyla röportaj verdilir mi bir insana?

Mağlup olduk... Keyfim yok... Hastayım... Yorgunum...

Hiçbiri değilse bile insanın “Canım konuşmak istemiyor” deme hakkı bile yok mu?

Bence bu Lig TV’nin röportaj işleri zorla değil...

Gönül rızasıyla olmalı.

Zorla verilen röportajdan da bir hayır gelmiyor çünkü...

Kelebek’in röportajları...

Pazar Kelebek çıkmasaydı gazeteci milleti neyi diline dolayacaktı bilmiyorum.

Pazar Kelebek çıktıktan sonra hafta sonu ekler de dahil olmak üzere herkes daha çok röportaj yapmaya başladı.

Bu bizim suçumuz mu?

Keşke daha önce konserve pazar gazetesi yapmak yerine röportaj yapsalardı...

Diğer yandan da yine Kelebek’in röportajları gündemde ama...

Yok İzzet’in röportajı şöyle...

Yok Ömür’ün bacakları böyle...

Yok Cengiz’in fotoları nane... Yok fotolar büyük, yok röportajı yapan daha çok öne çıkmış...

Bize söylenen laf bitmiyor...

Medyada “Kelebek etkisi” denilen şey zaten vardı, şimdi “Pazar Kelebek etkisi” de çıktı...

Talihsiz yazı...

Ahmet Hakan dün Milliyet’i eleştirdi.

Milliyet’in önce İmralı tutanaklarını büyük gazetecilik başarısı olarak yayınlayıp, Başbakan’ın “Batsın böyle gazetecilik” sözünden sonra arkasında duramadığını yazdı...

Bir tek Can Dündar’ın cılız bir şekilde savunduğunu iddia etti...

Oysa Can Dündar dışında, Aslı Aydıntaşbaş da, Kadri Gürsel de, Negahan Alçı da yazdı, Milliyet’in haberciliğinin arkasında durdular.

Ahmet Hakan’ın bu yazısının çıktığı gün, yani dün de yayın yönetmeni Derya Sazak, Başbakan’ın açıklamalarını üzerine almadıklarını söyleyerek haberinin arkasında durdu...

Nasıl bir iklimde gazetecilik yapıldığını gayet iyi biliyorsun Ahmet...

Milliyet buna rağmen hem iyi bir habercilik yaptı hem de bugünün koşullarında durması gerektiği kadar haberinin arkasında durdu...

Milliyet’e büyük bir haksızlık yaptığını düşündüğüm için yazmadan duramadım...

RTÜK ne yapar...

Kadın kimliğiyle dizilerden bölüm başı 1000-1500 lira para kazanan Rüzgar Erkoçlar’a yeni dönemde yayınlanacak dizi için bir yapımcı bölüm başı 20 bin lira önermiş...

Keşke dizilerde yeni kimliğiyle oynamaya devam etse... Hiç değilse kamuoyu cinsiyet değiştirenlere, cinsel kimliği nedeniyle baskı altında kalanlara karşı biraz empati geliştirir.

Elbette bu Rüzgar Erkoçlar’ın vereceği bir karar... Ama olur da bu teklifi kabul ederse ben en çok RTÜK’ün ne yapacağını merak ediyorum.

“Cinsiyet değiştirmiş oyuncu dizilerde oynayamaz, gençlere kötü örnek oluyor” gibi bir gerekçe bulup diziye ve kanala ceza yağdırır mı acaba?

Fırsatçılık mı, saygı mı?

Son 10 yılda pek çok markanın reklamında gözüken Müslüm Gürses’in son oynadığı reklam filmi Çaykur’du...

Müslüm Baba’nın aylarca yoğun bakımda kaldığı dönemde Çaykur bu reklamları ekranda dönmeye devam etti.

Gelen eleştirilere de, “Müslüm Gürses’e moral olsun diye reklamları yayınlıyoruz” yanıtını verdiler.

Dün de neredeyse bütün gazetelerde Müslüm Gürses’le ilgili yarım sayfa ölüm ilanı vardı Çaykur’un...

“Adı son kez anıldığında ölürmüş insan. Türkiye seni hep anacak” diyordu ilanda...

Bu bir saygı mı, fırsatçılık mı?

Beraber çalıştığı sanatçıyı anmak mı, ölüm üzerinden reklama devam etmek mi?

Valla bu reklamı yapan Hulisi Derici olmasaydı net olarak saygıdan söz ederdim de...

Söz konusu, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” anlayışını sonuna kadar şiar edinmiş, Hitler’i bile reklamlarında kullanmış Hulisi Derici olunca kafam fena halde karışıyor...