Meydanların en ünlüsü

New York üçlemesinin ilk bölümünde Beşinci Cadde’yi anlatmıştım. Bu hafta sıra kentin simgelerinden Times Square’de. Bütün dünyanın gazete ve TV’lerde sık sık gördüğü bu meydan, şimdilerde yine tiyatro ve müzikallerin merkezi.

Haberin Devamı

O günler benim için çok zordu. Binbir güçlükle kazandığım parayı, sent sent hesaplayarak harcıyordum. Hafta sonları ya müze önlerini ya da Central Park’ın çimenlerini mekan tutuyordum. Ama 15 günde, çok yolsuzsam ayda bir Times Square’ın uyuşturucu, seks ve alkol kokan gecelerine karışıyordum.
70’li yılların sonlarıydı. New York’ta bir çaylaktım. Gördüğüm her şeye şaşırıyordum. Beni en çok şaşırtan ise 42’nci Cadde boyunca sıralanmış seks mağazalarıydı. Önceleri birileri görür korkusuyla ürkerek girdiğim bu dükkanlarda, seksle ilgili ne aranırsa bulmak mümkündü: Kırbaç, kelepçe, kabaralı bileklik, siyah şapkalar, büyük tokalı kemerler, sivri topuklu, kasıklara kadar uzanan rugan çizmeler... O zamanlar düş gücüm gelişmediği için, bunların o dükkanlarda ne işi olduğunu anlayamamıştım.
Dükkan ziyaretini bitirince, en erotik filmi gösterme yarışındaki sinema fuayelerinde afişlere bakıyordum. Tüm fotoğraflar birbirinden hayasızdı. Onlara yan gözle bakarken (çaktırmadan), yüzümün kızardığını hissediyordum.
O zamanlar Times Square tam bir bataklıktı. Tıpkı 19’uncu yüzyılın sonlarında olduğu gibi. Çok renkli ve çok tehlikeli bir meydandı. Orospular, uyuşturucu satıcıları, pezevenkler, esrarkeşler, üçkağıtçılar, hırlı hırsız aklınıza gelen her türe rastlamanız mümkündü.
Genelevlerde kadınlar 20 dolara pazarlanıyordu. Tüm bu alemi, cadde üstü barların penceresinden izliyordum. Etrafımda her zaman, müşteri bekleyen homoseksüeller oluyordu. Bir, bilemedin iki kadehten sonra gece daha da koyulaşmadan eve dönüyordum. Kılığımla, tavırlarımla, görünüşümle meydanın sakinlerine benzediğim için bana pek sataşmıyorlardı. Ama ben yine de onlardan çok korkuyordum.

Haberin Devamı

İYİLER, KÖTÜLER

İsmini The New York Times gazetesinin 25 katlı binasından alan bu meydan, tarih boyu “iyi” ile “kötü” arasında bir ping pong topu gibi yer değiştirmişti. 19’uncu yüzyılın sonlarında yankesicilerin en gözde mekanlarından biriydi. At tüccarları, nalbantlar, seyisler buranın değişmez sakinleriydi. Havadaki yoğun idrar kokusu, meydanı ahıra çeviriyordu.
1900’lerin başında “kötüler” gitti, onların yerini “iyiler” aldı. Başta Broadway Bulvarı olmak üzere Times Square, tiyatro ve eğlence merkezi oldu. Ünlü eserler ilk kez buradaki tiyatrolarda sergilendi. Şık hanımlar, zengin beylerin kolunda bu meydanda caka atmaya başladı. Ama “iyilerin” hakimiyeti pek uzun sürmedi ve 1930 ekonomi bunalımından sonra, eski sakinler tekrar sökün etti. Tiyatrolar perdelerini indirdi, şık bayanların yerini yine orospular aldı.
Bunalımdan sonra “iyiler”, bir kaç kez teşebbüs etseler de meydan bir türlü iflah olmadı. Sahne ışıkları sadece Broadway Bulvarı’nda yandı. 40’lı yılların sonuna doğru New York’a giden Falih Rıfkı, burada gördüğü kadınları şöyle tanımlamıştı: “Buradaki kadın, dağdaki erkek kadar hür, haremdeki hanım kadar nazlı, çocuk kadar fantazyalı...” 1970’li yıllarda ise Times Square dünyanın seks merkezi haline gelmişti. İşte ben, bu meydanın “kötüler”in elindeki son yıllarına yetişebilmiştim.

Haberin Devamı

BU DUVARIN AYLIK KİRASI 250 BİN DOLAR

Bu meydana ne zaman gitsem kendimi, vahşi bir reklam bombardımanının tam ortasında bulurum. Meydanın dört bir yanına yerleştirilmiş dev panolarda, rengarenk reklamlar akıp gider. Bu reklamları izlerken birden, dünyanın en çok bakılan yerini veya reklamcılar için dünyada en kıymetli yeri keşfettim. Bu yer, Broadway Bulvarı ile Yedinci Cadde’nin kesiştiği noktada yükselen dar binanın ön cephesiydi. Bütün New York, yeni yıla bu binanın önünde giriyordu. Bu kutlamaları ekrana getiren TV’ler, aynı anda o dar binanın duvarlarındaki ilanları tüm dünyaya gösteriyordu.
Bu bina, önünde savaştan dönen denizci ile sevgilisinin öpüştüğünü gösteren fotoğrafla ünlenmiş ve ününü bugünlere taşımıştı. Milyonlarca turist önünde fotoğraf çektiriyor, dostlarına kendi fotoğraflarıyla birlikte, arka plandaki ilanları da gösteriyordu. Ünlüler bu binanın önünde poz vermeyi seviyordu.
Buraya ilanlarını asanlar, genellikle dünya markalarıydı. Bir duvar parasına tüm dünyaya markalarını gösteriyorlardı. Böylesine ünlü mekanın kirası da yüksekti: Ayda 250 bin dolar! Buna ilan maliyetini de eklemek lazımdı. Yani ortalama hesapla, duvarın küçük bir bölümü için yılda yaklaşık 2,5 milyon dolar ödeniyordu.

ESKİ TADI YOK

Haberin Devamı

Binanın karşısında para hesabı yapmaktan sıkılıp tekrar sokaklara döndüm. Eski seks mağazalarını boşuna aradım. Onların yerine, elektronikçiler sıralanmıştı. Afişlerdeki erotik görüntülerin yerini Oscar adayı filmler almıştı. Tiyatrolar perdelerini yine açmıştı. Binlerce kişi kıvrıla kıvrıla uzayıp giden bilet kuyruğunda bekleşiyordu. Batakhanelerin yerinde pizzacılar iş tutuyordu. Yani Times Square bir kez daha “iyiler”in eline geçmişti.
Kalabalıklardan sıyrılıp, ikinci kattaki bir kahvede cam kenarına oturdum. Karınca misali koşuşturan kalabalıklara, akıp giden araçlara, beni içine çeken saldırgan reklamlara baktım. “İyiler”in elindeki Times Square’in, beni çok heyecanlandırmadığını düşündüm. Eski günlerdeki karmaşanın, portrelerin, kokuların ve korkuların bu meydana daha da yakıştığına karar verdim.

Yazarın Tüm Yazıları