Kardeşim biz azınlık değiliz

SON 10 yıldır bize şu duyguyu verdiler.

Haberin Devamı

Biz derken...

Bu ülkenin Batılı hayat tarzına sahip insanlarına...

Atatürk’ü seven insanlara...

Hayatını bildiği gibi yaşamak isteyen insanlara.

Evet bu insanlara şu duygu verildi?

Siz bir avuç insansınız.

Siz Nişantaşı’ndan ibaretsiniz.

Yani siz halk değilsiniz.

Siz statükocusunuz. Siz geçmişsiniz.

Siz şusunuz busunuz dediler.

Bu ülkenin insanına, “vatandaşlık” beratı verme hakkını sadece kendilerinde gördüler.

Bizim de kabahatimiz var.

Kabul edelim, biz de bu duyguya kapıldık, kendimizi bir avuç gördük.

Yaşadığımız şehirlere küstük.

Hayat bize zindan oldu.

Kendi ülkemizde kendimizi üvey evlat hissettik, kendi gözümüzde bile azınlığa düşürüldük.

Şimdi bu dönem geçiyor.

Büyük bir toplumsal haykırış, ülkenin şurasından burasından gelmeye başladı.

Hayır” diyen bir ses bu.

Biz bu ülkenin has evlatlarıyız.

Bu ülkede sizin ecdadınız varsa, bizim de ecdadımız var.

Sizin hakkınız varsa, bizim de hakkınız var”
diyen bir ses.

Kibir ve nobranlığın estirdiği bir fırtına şimdi artık sakinleşiyor.

Hani bir zamanlar kafamıza “normalleşme” lafını takmışlardı ya...

Türkiye şimdi normalleşiyor.

Yaygarasıyla, Ergekon’uyla, dinleme terörüyle, maliyecisiyle, bürokratıyla sindirilen üvey evlatlar ayağa kalkıyor.

Soner Yalçın’ın tahliyesi, bu gerçeğin artık Türkiye’nin gerçeği haline geldiğini gösteren adımlardan sadece biridir.

Hür dünyaya hoş geldin Soner.

Yattığın yılları da şeref madalyası olarak göğsüne tak...

Haberin Devamı

Aşure çetesini kimse ciddiye almadı, biri hariç

MERAKLA bekledim.

Kim ciddiye alacak diye.

Aydınlık gazetesi, 48 saat önce birinci sayfasının tamamını ayırarak “bugüne kadar gizli tutulan Ergenekon çetesi şeması”nı yayınladı.

Bu kişileri, birinci sayfadan fotoğraflarıyla da verdi.

Çete şeması, Tuncay Güney adlı kişinin verdiği bilgiler üzerine hazırlanmış.

* * *

Kimler yok ki...

Hepsi sürpriz isimler.

- İşadamları arasında Şevket Sabancı en başta...

- Altında çok ilginç bir isim.

Ethem Sancak...

Başbakan’a en yakın işadamlarından biri.

AK Parti üyesi. Son kongrede partinin “Demokrasi Hakem Kurulu”na seçildi.

- Ama şemanın en eğlenceli kısmı tabii ki “çetenin medya ayağı”...

- Medya örgütlenmesinin çetebaşı olarak Sabah gazetesinin eski sahibi Dinç Bilgin görünüyor.

- Altında onun yanında çalıştığı ima edilen iki ünlü gazeteci:

Enis Berberoğlu ve Bekir Coşkun...

Her ikisi de Hürriyet’te çalışıyor ama bu kadar kusur kadı kızında da olur.

- Altında Hüseyin Gülerce...

Fethullah Gülen’e en yakın insanlardan biri. Zaman gazetesi yazarı.

- Altında Selahattin Sadıkoğlu...

O dönemde Yeni Şafak gazetesinin genel yayın yönetmeni.

- Onun altında da bendeniz.

Dönemin Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni...

- Benim altımda da Doğu Perinçek var...

Siz hayatınızda hiç böyle bir aşure gibi çete gördünüz mü?

Böyle bir liste görseniz aklınıza gelen ilk soru şu olmaz mı?

Yahu bu insanlar nasıl yan yana gelmişler?


* * *

Haberin Devamı

Aradan 48 saat geçti.

Dün gazetelere baktım.

Kimse ciddiye almamış.

Eski MİT Müsteşarı zaten “Deli saçması” demişti.

Ergenekon savcıları ciddiye almamıştı ki, mahkemeye gönderirken isimlerin üzerini kapattı.

Geriye baktığım zaman şunu görüyorum. Bu deli saçmasını bugüne kadar ciddiye alan tek gazete “Taraf” olmuştu.

Hem de bu haberi manşetten vererek.

* * *

Bakın o haber çıktıktan sonra ne oldu?

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu apar topar görevden uzaklaştırıldı.

Ben de genel yayın yönetmenliğinden ayrıldım.

Şimdi biz de çıkıp “Bizi andıçladılar, işimizi kaybettik” dersek ne olur?

Durun durun hiddetlenmeyin.

Ben kendi payıma böyle bir şey söylemem. Çünkü öyle değil.

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sadıkoğlu’nun durumunu ise bilemem.

Onu gidip kendine sorun...

Bildiğim tek şey, bu ülke önümüzdeki yıllarda epey yeni andıçları konuşacak.

Haberin Devamı

Türbanlı rolünü kim oynasın

“HUZUR Sokağı” bizim sokağın huzurunu bozdu.

Yani medya sokağının...

Olay şu. Filmin kahramanı türbanlı.

Yani türban sete girdi.

Ama türbanlı kadın henüz sette değil.

Şimdi ikinci raunt başladı.

“Türbanlı kadını kim oynayacak?”

Çünkü türbanlı kadınların böyle bir talebi yok.

İnançları gereği sahneye çıkmıyor, rol almak istemiyorlar.

Öteki taraf da diyor ki...

Kardeşim bu ne biçim mantık?

Eşcinseli oynamak için ille de eşcinsel mi olmak gerekir?

O zaman bu tartışmaya ben de köşesinden bodoslama dalayım.

Türbansız bir kadını da türbanlı bir kadın oynasın.

İyi bir empati olur.

Ne dersiniz? Konu sanat olduğuna göre, böyle bir şey düşünülemez mi?

Yazarın Tüm Yazıları