Herkes çıplak doğar

Güncelleme Tarihi:

Herkes çıplak doğar
Oluşturulma Tarihi: Aralık 07, 2012 00:00

Asıl adı Bryan Grey Yambao ama dünya onu hazırladığı blog sayfası yüzünden Bryanboy olarak tanıyor. “Blogger’lık benim gerçek mesleğim” diyen ve pek çok moda dergisinden daha fazla takipçisi olduğunu söyleyen Bryanboy, bu akşam düzenlenecek Elle Style Awards gecesi için İstanbul’a geldi.

Haberin Devamı

Blog yazmaya ne zaman başladınız?
- 2004’te... Blogumda ilk olarak Moskova’yı yazmıştım. Ondan önce bir freelance web tasarımcısıydım aslında. Madem Rusya’ya tatile gidiyorum, ilk kez göreceğim de bir yer, orada yaşadıklarımı, gördüklerimi anlatacağım, fotoğraflarımı arkadaşlarım ve ailemle paylaşacağım bir yer lazım dedim. Eğer bir blog açarsam kendi fotoğraf günlüğüm ve bir gezi gazetem olabilir diye düşündüm. Moskova’dan döndüğümde sayfamı ziyaret eden pek çok kişi olduğunu gördüm. Aynı adreste kendimden, hayatımdan, sevdiğim şeylerden ve kıyafetlerden bahsedebilirim dedim.

Modayla ilgilenmeye ne zaman başladı peki?
- Moda her zaman ilgili olduğum bir alandı, çocukluğumdan beri ilgiliyim diyebilirim. 9-10 yaşlarındayken Filipinler’de bir Katolik okuluna gidiyordum. Orada bir üniforma giymemiz gerekiyordu ve ben formadan gerçekten nefret ediyordum. Bu formaya değişik neler yapabilir diye uğraşıyordum. Ayakkabıma bir şeyler yapıştırıyordum, beyzbol şapkaları takıyordum falan... Bir de annemin moda dergilerini takip ederdim.

Gezi fikriyle yola çıkıp sonra modaya yönelmenizin nedeni bu moda tutkusu demek...
- Evet, moda en temel ilgi alanım. Bazıları otomobilleri sever, bazıları kadınları sever, bazıları müziğe ilgi duyar, benim de ilgi alanım bu, moda!

MARC JACOBS’A KÜFÜR ETTİM
Tasarım da yapıyor musunuz?
- Hayır. Gelecek yıl hayata geçecek birkaç ortak proje var ama tasarım işi bana göre değil. Tasarımcılara büyük saygım var ve sadece bir tişört tasarlayarak ortaya çıkan sahte tasarımcılardan olmak istemiyorum. Herkesin bir tişört markası var resmen.

Ünlü tasarımcı Marc Jacobs sizin adınıza bir çanta tasarlamış, ne büyük bir onur bu...
- Evet, gerçekten çok güzel bir hediye oldu. Onun hakkında bir video hazırlamıştım. Blog’umda yayınladıktan beş dakika sonra, “Merhaba, ben Marc Jacobs. Yaptığın işi gerçekten çok beğendim” yazan bir mail aldım.

O mail’i görünce tepkiniz ne oldu?
- İlk önce o olduğuna inanmadım. Hatta “senin gerçek olduğuna inanmıyorum” deyip, küfür ettim. “Bana inanmıyorsan işte bu telefon numaram, ara” yazdı. Aradım, gerçekten oydu. Arkadaşlığımız öyle başladı.

Sizde de vardır mutlaka o çantadan, hâlâ kullanıyor musunuz?
- Üç ay kadar kullandım. Sonra da bunun kirlenmesini istemiyorum deyip evde cam bir kutunun içine koydum.

LOGGER’LIK ARTIK GERÇEK BİR MESLEK
İnsanlar size mesleğinizi sorduğunda ne cevap veriyorsunuz?
- Artık bir blogger’ım. Öyle söylüyorum.

Blogger’lık gerçek bir meslek sayılır mı?
- Tabii ki. Gerçek bir iş, gerçek bir meslek. Benim blogumun normal bir moda dergisinden daha çok takipçisi var. Dior, Tod’s, Cartier gibi birçok markadan reklam alıyorum.

Blogunuzu günde kaç kişi ziyaret ediyor?
- Yaklaşık 200 bin kişi.

Peki, kıyafetleriniz tasarımcıların hediyesi mi, yoksa kendiniz mi alıyorsunuz?
- Çoğunu kendim alıyorum ama hediye de geliyor. Ama kesinlikle beğenmediğim şeylere blogumda yer vermem. Bir de eğer hediyeyse bunu blogumda belirtirim.
Sürekli para konuşuyor gibi görünmek istemem ama merak ettim, ayatınızı idame ettirecek kadar kazanıyor musunuz?
- Çok para kazandığımı söyleyemem ama New York’a taşındım, çok güzel bir evim var ve rahat yaşıyorum. Yeterli...

Üstünüzdekilerin markasını sorsam kabalık etmiş olur muyum?
- Tabii ki sorabilirsin. Ceketim Acne (1600 Euro), kazağım Calypso St. Barth (300 dolar), deri pantolonum da Acne, indirimden almıştım (1000 Euro).

Ayakkabılarınız da çok şık...
- Prada’dan almıştım (700 dolar).

İSTANBUL’UN ALTIN TAKILARI ÜNLÜYMÜŞ
Buraya kaç bavulla geldiniz?
- Sadece iki.

Twitter’da paylaştığınız fotoğraflarda biraz fazla ayakkabı gördüm sanki!
- Dokuz çift getirdim, çok değil.

Peki, kaç çift ayakkabınız var, saydınız mı hiç?
- Bir kısmını Filipinler’de bıraktım, 400 çift kadar sanırım... New York’taki evimde ise 40 çift. Çok fazla değil aslında (gülüyor)...

Ayakkabılara bir bağımlılık durumu var gibi...
- Bir dönem çantalara bağımlıydım, 180 çantam vardı, sonra yarısını sattık ve artık pek almıyorum. Şimdi bağımlılık dediğin gibi ayakkabılara döndü. Her sezon beş-altı çift alırım.

Sadece tasarımcılardan ya da ünlü markalardan mı giyinirsiniz?
- Hayır, her şeyi giyerim. Modanın önemli bir noktası da bu. Nerede ne bulacağın hiç belli olmaz. Burada da altın takılar çok çeşitliymiş, sanırım takı alışverişine çıkacağım.

GİYİNMEK İÇİN SAATLER HARCAMAM
Peki, her zaman bu kadar şık mısınız, eşofmanla sokağa çıktığınız olmaz mı hiç?
- Bugün biraz geç uyandım, kalkasım yoktu. Aman tanrım geç kalıyorum, hazırlanmam lazım diyerek giyindim. Normalde asla deri pantolon ve deri ceketi birlikte giymem. Bazen eşofmanlarla bir davete, kürkümle markete gittiğim olur.

Asla yapmam dediğiniz başka şeyler de var mı?
- Pek yok. Çünkü moda biraz da deney yapmak gibi. Ben giyinmek için saatler harcamam, iki saat uğraşmam. Ne giyeceğimi planlamam. Benim için bu daha eğlenceli.

Sizce stil sahibi doğulur mu, olunur mu?
- Bilmem, ben çıplak doğdum. Herkes çıplak doğar. Bence stil akılla ilgili bir şey, yıllar içinde kişisel tercihlerin oluşuyor. Herkesin stili zamanla değişir.

SÜREYYA, TÜRKİYE’NİN PARİS HİLTON’U MU!
Türkiye’ye ilk kez mi geliyorsunuz?
- Evet, bu ilk gelişim. Beni şaşırttı. Hem çok güze, hem çok eski bir şehir. Bir de dün akşam çok eğlenceli insanlarla tanıştım. Çok konukseverlerdi. Sadece gezmek için bir kez daha gelmek istiyorum.

Geçtiğimiz akşam katıldığınız bir davette Süreyya Yalçın’la tanışmışsınız...
- Evet, çok tatlı bir kadın, sevdim onu. Eğlenceli, enerjisi güzel, mutlu biri. Kendisi Türkiye’nin Paris Hilton’u gibi mi bilmiyorum ama inanılmazdı.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
- Değişiyor. Bazen farklı farklı ülkeleri geziyorum. Eğer New York’taysam sabah 05.00’te uyanırım. Spor yaparım bir saat, sonra kahvaltı... Ardından mail’lerime bakarım. 10.00 gibi dışarı çıkar, fotoğraf çekerim.

Bir ekibiniz var mı yoksa her şeyi kendiniz mi yapıyorsunuz?
- Her şeyi kendim yaparım. Fotoğraflarımı çekiyorum, yazılarımı yazıyorum. Bir ekibim yok, bunu karşılayamam.

Elle Style Awards için buradasınız, sizin de ödül beklentiniz var mı?
- Burada bulunmak ve bu ödüllerin bir parçası olmak benim için bir onur. Emin değilim ama sanıyorum bana da ödül verecekler. Belli de olmaz, ödül vermezlerse sadece sunarım (gülüyor). Elle çok iyi, çok güçlü bir dergi, onların görsellerini ve vizyonunu çok seviyorum.

Son olarak, hiç tanıdığınız Türk tasarımcı var mı?
- Bir tane var, Hüseyin Çağlayan. Ama burada çoğuyla tanışmayı planlıyorum.

Haberin Devamı

HERKES GİBİ GÖRÜNÜRSEM KENDİMİ ÖLMÜŞ SAYARIM
Yapmadan asla sokağa çıkmam dediğiniz bir şey var mı?
- Güneş gözlüğüm olmadan asla çıkmam. Sadece 50 güneş gözlüğüm var, sen sormadan söyleyeyim (gülüyor).

Bloğunuzda gördüğüm kadarıyla bazen çok ilginç şeyler giyiyorsunuz. Sokakta garip garip bakanlar oluyor mu?
- Hayır, bence moda endüstrisi dünyada özgün insanlara saygı duyan tek endüstri. Bir bankada çalışsanız ne kadar özgün giyinebilirsiniz ki? Ama modada, farklıysan, yetenekliysen, sana saygı duyuyorlar. Çünkü moda endüstrisinde herkes değişiklik arıyor, yeni yeteneklere açlar. Belki normal insanalara deli gibi görünebilirim ama kendi dünyamda beni kabul edyorlar. Ben de sokaktaki herhangi biri gibi görünmek istemezdim. Herkes gibi görünürsem kendimi ölmüş sayarım!

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!