O yarışmaya kızlarla tanışmak için girdim

Güncelleme Tarihi:

O yarışmaya kızlarla tanışmak için girdim
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2012 00:00

Hepimizin çocukluğu Yeşilçam’a denk gelmiştir. Beyaz camdan hayranlıkla izlediğimiz yakışıklı adamlar, fakir ama güzel kadınlar ve ne olursa olsun galip gelen aşklar... Boxer dergisi, işte o dönemin en yakışıklılarından Ediz Hun’la geçmişe yolculuk etti.

Haberin Devamı

Yeşilçam’ın efsane yakışıklısı, beyefendi, çevreye duyarlı... Bu benim Ediz Hun tanımım, ya sizinki?
- Ediz Hun, yaşamında titiz ve programlı bir insandır. Tabiata çok meraklı bir insanım, o yüzden adada mutluyum. Zaten mesleğim de çevre bilimleri. Ama bu demek değil ki münzevi hayatı seviyorum; hayır. Sosyal yaşamın içindeyim ve önemli mesuliyetlerim var. Üniversitede hocayım, gazetelerde yazılarım çıkıyor, konferanslar veriyorum, yurtdışına gidiyorum. Dolayısıyla Ediz, kendine göre özel, insan münasebetlerinde daima saygılı, insan sosyal statüsünü tefrik etmeyen, her insanla dostluk kurabilen bir kişi. 
Çocukluğunuza dönersek, ne olmayı düşlerdiniz?
- Annem felsefe öğretmeni, babam makine mühendisiydi, tek çocuktum. Haylaz ama iyi huylu bir çocuktum. Avusturya Lisesi’ne gittim. Bitkilerle, hayvanlarla ilgili bir şey yapmayı düşlerdim şüphesiz. 5-6 yaşındayken Emirgan’da ormandan böcek toplar, kavanozlarda onları beslerdim. 18 yaşındayken bir odanın tamamı akvaryumlara tahsis edilmişti. Sonra Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde akvaryum ve teraryum üzerine bir sergi açmıştık.
 
KIZLARLA TANIŞTIM AMA PEK YÜZ VERMEDİLER
Okulda ya da mahallede de kızların ilgi gösterdiği bir delikanlı mıydınız?
- İlgi gösterdiler mi, göstermediler mi onu bilemiyorum ama onlarla çok haşır neşirdik. Bir Meral vardı mesela hiç unutmuyorum onu. Aynı mahalledeydik, 15-16 yaşlarındayken ufak tefek böyle beraberlikler olmuş olabilir.
Diş hekimliği okumaya Almanya’ya gittiniz ama hayatınız girdiğiniz bir yarışmayla tümüyle değişti.
- Evet, tamamen tesadüf. 1963 senesinde yaz aylarını geçirmek üzere İstanbul’a geldim. Babamın arkadaşı Acar Film’in genel müdürü Sabahattin Sürmeligil bana “Türk sineması yeniden yapılanıyor, Ses Mecmuası da müsabakalar tertip ediyor. Bu müsabakalardan birine girmeyi düşünmez misin?” dedi. Benim hiç düşünmediğim bir şey. “Kimler katılıyor?” dedim, “Genç kızlarla erkekler” dedi. O zaman 22 yaşındaydım, genç kızlar denildiğini duyunca tabii iş değişiyor. Yarışmaya kızlarla tanışmak için girdim aslında. Ve yarışmada birinci seçildiniz. Kızlarla tanışabildiniz mi peki?
- Evet. Dolayısıyla yeni bir ufuk açıldı önümde. Arka arkaya filmler geldi. Kızlarla tanıştım ama pek yüz vermediler doğrusu. İlk filmim “Genç Kızlar”da baktım 60 tane kız, hepsi bana bakıp gülüyorlar. Nasıl heyecanlandım, tüm diyeceklerimi unuttum.

HÜLYA’YLA ARAMIZDA BİR ŞEY OLMADI
“Genç Kızlar” Hülya Koçyiğit ile Türkan Şoray’ın birlikte oynadığı tek film diye biliyorum.
- Oynamadılar, çünkü ikisi de başrol. Ben de mesela Göksel’le, Cüneyt’le oynamadım. Kartal’la çalıştım ama. Kartal ilk 1965’te Ankara’dan geldiği zaman “Hıçkırık”ta Hülya’nın kocasını oynuyordu. Ama onun haricinde diğer jönlerle çalışmıyorduk, herkes öyle.
Onca film, onca güzel kadın... Gece gündüz birlikte çalışan insanlar arasında, hele ki romantik filmlerde, yakınlaşma olmaması imkânsız gibi geliyor. Sizin de yakınlaşmalarınız olmuştur mutlaka?
- Düşünce olarak olabilir ama tatbikatta olmaması lazım. Zaten devamlı çalıştığınız için kardeş gibi oluyorsunuz artık, terinin kokusunu biliyorsunuz. Zaten kimisi evli, kimisi nişanlı, evli olanın kocasını tanıyorsun nasıl olacak? O yüzden benim açımdan öyle bir şey olmadı.
Hülya Koçyiğit’le büyük aşk yaşadığınız, nişanlandığınız ama annesinin istememesi üzerine ayrıldığınız haberleri balon muydu?
- Balon demeyelim ama öyle bir şey olmadı. O dönemde yapımcılar filmin reklâmı olsun diye çiftler için “Birbirlerini seviyorlar” diyorlardı, olay o. O zaman iki tane mecmua var, konu yok, bu kadar iletişim aracı da yok. Zaten sonra Hülya hemen Selim’le nişanlandı ve evlendi.

DÜĞÜNÜMDE CAMLAR KIRILDI
Siz de evlendiniz.
- Evet, eşim hostesti. Üç hostes kız evimize geldiler, balo için davetiye getirdiler. Zaman zaman görüşmeye başladık. Bir-iki sene flörtten sonra da evlendik. Artık yorulmuştum zaten. İnsan bir süre sonra mazbut hayata geçmek istiyor.
“Evlenirsen yüzüne kezzap atarım” tehdidi aldığınız doğru mu?
- Öyle bir tehdit aldık, sekiz sivil polis korudu bizi. Ama öyle bir şey olmadı. Şimdiki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi o zaman evlendirme dairesiydi. Düğünde camlar kırıldı, bizi kaçırdılar hemen. Meğer kalabalıktan camlar patlamış. Biz balayından döndükten sonra camların faturasını da bize yolladılar, ödedim.
Hayranlarınızın tepkisinden ya da iş kaybetmekten korkmadınız mı?
- İş kaybettim evlendikten sonra. Ama bu yıpratıcı bir hayat, hep yeni heyecan, yeni kadın, yeni erkek...

HIZLI BİR BEKAR HAYATI YAŞADIM AMA KİMSEYİ RENCİDE ETMEDİM
Eşinizin endişesi olmamış mı bu kadar beğenilen bir erkekle evlenmekte?
- Allah’tan kıskanç tabiatlı değil, olsa mahvolurdum. Ben de onun gururunu incitmem zaten. Yaparsam rezil olurum hem, birinci sayfalara düşerim. Erkeğim tabii, benim de şeytana uyacağım zamanlar olabilir ama insanın kendini çok iyi kontrol etmesi lazım.
“Erkek şefkat ister” diyorsunuz. Karınız geç geleceğiniz zaman sizi hâlâ bekliyormuş.
- Esas şefkati erkek ister, çocuk gibidir. Evlenmeye aday olan kızlara şunu tavsiye ediyorum: Hem eş hem anne şefkati katın şefkatinizin içine. O zaman erkek size hayran olur. Erkeği ezerseniz erkekliğinden de zevk alamazsınız, erkek biraz erkek gibi olmalı.
Size bakınca hep kontrollü ve düzgün bir adam görüyor insan. Beklenmedik şöhretle saçmaladığınız, pişman olduğunuz olaylar yok mu?
- Ben hiç şaşırmadım. Çok hızlı bir bekar hayatı yaşadım, çok hanım arkadaşım oldu. Ama kimseyi rencide etmedim, afişe etmedim. Ben disiplinli bir adamım, prensiplerim var, hep öyleydim.

SERT MİZAÇLI BİR ADAMIM
Peki, göründüğünüz kadar yumuşak biri misiniz sahiden?
- Hiç yumuşak değilimdir, sert mizaçlı bir adamım. Sadece yaşlandıkça daha mülayim olmaya başladım.
Hâlâ bu kadar yakışıklı ve dinç olmanızın bir sırrınız olmalı?
- 72 bitiyor. Yüzümde hiçbir şey yok. Önce genetik tabii, sonra bakım, uyku ve gıda çok önemli. Gece hayatım yok, sigarayı yedi yıl önce bıraktım, içkiyi arada içerim. Onda da şarap içerim, rakının tadını bilmem. Kendine iyi bakmak da bir ibadettir.
En rahat çalıştığınız kadın aktrist?
- Ben uyumlu bir adamım, kaprisim hiç yoktur. Çok değişik hanımlarla çalıştım. Hepsiyle 20’şer, 30’ar filmimiz var. Türkan “En fazla seninle çevirmişim” dedi; 22 film.
Size gelen roller hep aynı olmuş, salon beyefendisi, yakışıklı erkek... Hiç oyunculuk sınırlarınızı zorlamak istediğiniz bir karakter olmadı mı?
- Daha çok romantik duygusal filmlerle ilgili ön planda tutulduğum söyleniyorsa da düzeyli komediler, macera filmleri de çektim. Çok geniş bir parametrede birçok filmde çalıştım. Herhangi bir rol ayrımı yapmam.

DİZİLERDE NİYE OYNAMIYORUM? ÇÜNKÜ BEN BAŞROL OYUNCUSUYUM
Artık pek çok dizi çekiliyor. Sizi niye göremiyoruz?
- Ben dizi seyretmiyorum. Çünkü hep aynı şeyler. Hâlbuki Türkiye’nin tarihi çok zengin. Senaryo kifayetsizliği var gibi geliyor. Yoksa teknoloji o kadar rahatladı ki her şey kolay. Niye oynamadığıma gelince, çünkü ben başrol oyuncusuyum. Tabii ki projede yalnız Ediz olacak değil. Gençler de olsun ama ağırlıklı bir rol olması lazım ki beni seven insanlara karşı ben de saygımla birlikte oyun gücümü gösterebileyim. Şimdi ben baba rolünde oynasam, “Yazık, herhalde imkânı yok ki bu rolü kabul etmiş” denir. Doğru dürüst bir şey olursa elbette oynarım, ben profesyonel bir sanatçıyım.
Şimdi bir Yeşilçam dönemi filmi çekecek olsak kimlerle oynamak isterdiniz?
- Fark etmez hepsiyle oynarım. Yeni bir arkadaşla da oynarım. Türkan da çok iyi, Hülya da, Fatma da, Filiz de, hepsiyle oynarım.
Çalışmayı en çok sevdiğiniz yönetmen?
- Orhan Aksoy. Beni en çok etkileyenlerden biri de Atıf Yılmaz’dır. Memduh Ün biraz aksi bir adam gibi görünürdü ama sette harikadır. İkisi de oyuncuyu serbest bırakan yönetmenlerdi.
130 filmden en sevdiğiniz ya da sevmediğiniz?
- Yok, hepsi benim evladım. “Niye çektim” dediğim filmim olmadı, çünkü titizlikle çalışırdım. Ama en sevdiğim “Acımak”, bütün dünyada gösterildi o.

Haberin Devamı

SİYASİ PARTİLER İÇİN ÇOK UYGUNUM
70’lerin sonuna doğru sinemada seks filmleri furyası başladı ve siz sinemayı bıraktınız. Sonra biyoloji ve çevre bilimleri eğitimi için ver elini Norveç. Döndükten sonra ticaret, sonra da siyaset. Siyaset niye?
- Siyasete girdim, çünkü çok teklif vardı. Ben siyasi partiler için çok uygunum. Hem beni tanıtmalarına gerek yok hem de çevre ve sanat konusunda uzmanım. Her iki konuda da ülkeme hizmet etmek isterim. Onun için girdim milletvekilliğine.
Milletvekilliğinizin ilk günlerinde “Bu kadar maaş al, sonra bir saat çalış. Yazık bu milletin parasına. Bu ne beleşçilik” demişsiniz. Vekiller çalışmıyorlar mıydı?
- Çalışmıyorlardı. Meclis’e geliyorlar, aşağıda otuyor, çay kahve içiyor, arada oturumlara girip çıkıyorlardı. O zaman asgari ücret 400-500 lira, bize veriyorlar 4-5 bin lira para, yazık. “Bize o parayı niye veriyorsunuz? Bu ne biçim iş” dedim.
O dönemden bu yana, ülkenin siyasi dinamikleri oldukça değişti. Nasıl değerlendiriyorsunuz bugünkü siyasetimizi?
- Ekonomik ve sosyal yönden çok büyük değişimler oldu, dünyada da oldu zaten. Ama dış politikada biraz yumuşak davranmamız lazım diye düşünüyorum. Fazla sertlik geri tepecektir. Din, dil, ırk ayrımı yapmam, politikada da yapılmaması gerekir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!