Obama için Suriye mi basın özgürlüğü mü

SURİYE var, Eritre, Belarus, Küba, Vietnam, Ekvador var, o kadar.

Haberin Devamı

3 Mayıs malum, Dünya Basın Özgürlük Günü. Her 3 Mayıs’ta olduğu gibi, ABD Başkanı Obama bu sefer de dünyaya mesaj yayınlıyor:

“İnsan Hakları Bildirgesi üzerinden altmış yıl geçti. Her gazetecinin habere ulaşma, haberi araştırma ve yayınlama, düşüncesini ifade etme özgürlüğünü içeren bu bildirgeye rağmen, dünyada hala gazetecilerin bu hakkını elinden alan ülkeler var”.

Obama basın özgürlüğünü kısıtlayan, yukarıda belirttiğim ülkeleri sayıyor, Suriye’den Ekvator’a kadar. Buna karşılık, pek çok Afrika ülkesini, Rusya’yı, Çin’i, İran’ı es geçiyor. O listede Türkiye de yok.

RICCIARDONE

16 Şubat 2011’de ABD Büyükelçisi Ricciardone Oda TV tutuklamalarıyla ilgili soruya:

“Bir yanda basın özgürlüğü deniyor, bir yanda gazeteciler gözaltına alınıyor. Biz anlamıyoruz. İfade ve basın özgürlüğü Türkiye, Amerika ve bölge için hayati öneme sahip”.

ABD Büyükelçisi ekliyor:

“Demokrasi için ön şart basın özgürlüğü. İkincisi, özgür ve bağımsız yargı. Demokrasi için olmazsa olmaz”.

İki gün sonra, 18 Şubat’ta Başbakan Erdoğan sektirmiyor, büyükelçiye hakkını veriyor:

“Bu yaygaraya, üzerine hiç vazife olmadığı halde, hariçten birileri de inanıyor, görüş bildiriyor. Türkiye’yi tanımaz, bilmez. Tuzağa gelir, kalkar açıklama yapar. Sor nedir, önce bir öğren. Buna acemi elçilik denir”.

“Acemi elçi” anlaşılan bu fırçayı pek anlamıyor, 13 Nisan 2011’de gazeteci tutuklamaları ve Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabının toplatılması üzerine yeniden:

“Anlamaya çalışıyoruz, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”.

Erdoğan ders vermekte gecikmiyor, aynı gün:

“Demokrasiyi önce kendileri sindirsin”.

ŞİMDİ ANLAMIŞ

Haberin Devamı

Bu uyarıları, geç de olsa, Ricciardone anlamış olmalı ki, Dünya Basın Özgürlük Gününde, Erdoğan’ın hakkını teslim ediyor:

“Başbakan Erdoğan, ifade özgürlüğü olmayan bir ülkede demokrasi olmaz, derken haklıdır”.

Belli, bir yıl dersine çalışıyor ve acemilikten kurtuluyor. Belli, Obama’nın ayakları suya eriyor, o da Türkiye’den söz etmiyor. Büyükelçi “Amerika ve bölge için basın özgürlüğü önemli” dese de, lamı cimi yok, Suriye daha önemli.

Erdoğan bir yazısı nedeniyle, Bekir Coşkun aleyhinde Paşaları dava açmaya çağırıyor. Olsun, bunun basın özgürlüğü ile ilgisi yok. Ricciardone eminim, Erdoğan’a hak veriyor.

Haberin Devamı

Etik Kurul’un Beş Atlısı

İDDİANAME 410 sayfa. Ekinde 35 bin sayfadan oluşan 70 klasör, ayrıca ses kayıtları ve fotoğraflar var. Bunlar yargıdaki şike iddiası ile ilgili dosyalar.

Şikeyi araştırmakla yükümlü Etik Kurul alışılmayan kararlara imza atıyor. Kurul 15 Ağustos 2011 tarihli raporunda “şike var” diyor. Aynı kurul 25 Nisan 2012 tarihli ikinci raporunda “şike yok” kararına varıyor. (9 Mayıs tarihli Taraf Gazetesi, Mehmet Baransu’nun haberi).

Arada ne değişiyor? Arada Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı değişiyor. Mehmet Ali Aydınlar istifa ediyor, yerine Yıldırım Demirören seçiliyor. Adının seçim olduğuna bakmayın siz.

Aydınlar’dan sonra TFF Başkanlığı için önce Şenez Erzik’in adı geçiyor. Geçmekle kalmıyor, spordan sorumlu Devlet Bakanı Suat Kılıç Meclis’te yaptığı açıklamada “TFF Başkanlığının tek adayı var, o Şenez Erzik’tir” diyor. O kadar kesin.

Erzik bu açıklamanın ardından Başbakan Erdoğan ile görüşüyor. Görüşme sonrasında hava değişiyor, Şenez Erzik UEFA kurallarını iyi bilen biri. “Şikeyi yapan kulüp düşer” tezinde. Oysa, Erdoğan “ceza şahsidir, tüzel kişiliklere verilemez” diyerek kamu oyuna çok farklı görüş açıklıyor. “Şike de yapsa, kulüplere küme düşürmek yok” anlamında.

Erdoğan ile Erzik bu görüş ayrılığı sonunda vedalaşıyor, Demirören geliyor. Ve Etik Kurul yeni bir rapor yazıyor, ilk söylediğinin tam tersini söylüyor. TFF hükümetin güdümünde, Etik Kurul’u da TFF atıyor, mesele netleşiyor. Etik Kurul şu muhteşem beşliden oluşuyor:

Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. İlyas Doğan, Yrd. Doç. Dr. Burak Oder, Av. Kemal Keleşoğlu, Av. Mertay Kugay.
Bütün bu yaşananları alt alta koyun, ne çıkıyor, evet bildiniz, tam o çıkıyor.

Haberin Devamı

İlay Aksoy azınlıklardan sorumlu

KEMAL Kılıçdaroğlu ve arkadaşları üç gün önce Müslüman olmayan azınlık liderleriyle bir araya geliyor. Orada bulunanlardan biri de, azınlıklardan sorumlu CHP Parti Meclisi üyesi İlay Aksoy. Ben dünkü yazıda bunu belirtiyorum, Aksoy’u “cemaatlerden sorumlu” diye yazıyorum. “Cemaat” denilince akla başka bir kurum geliyor, oysa İlay Aksoy’un bu anlamda bir görevi yok. Yanlış anlamaları önlemek adına, düzeltiyorum.

 

Yazarın Tüm Yazıları