Festival festival

- Erkek aldatır ama neden aldatır sorusu üzerine birazcık edepsiz bir Fransız filmi Sadakatsizler.

Haberin Devamı

Banliyödeki konferans otelinden bir seks bağımlılığı kliniğine, Paris gece kulüplerinden Las Vegas’taki striptiz kulüplerine kadar uzanan film, erkek sadakatsizliğinin tüm absürd, komik ve de tabii trajik hallerini gözler önüne seriyor. En ilgi çekici özelliği ise bu yıl Artist ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını alan Jean Dujardin’in hem başrolde olup hem de yönetmenlerden biri olması. Gösterim bu gece 21.30’da Nişantaşı City’s’de.
- Microcosmos (Çayırın Sakinleri) ve Genesis (Bizim Hikayemiz) adlı filmlerin yönetmenleri Claude Nuridsany & Marie Pérennou’nun son yapımı Büyülü Krallık (The Field of Enchantment) doğada geçen bir peri masalı, çocukluğa ve doğaya adanmış bir kurmaca. Film, çocukların bir tür bakir cennet olarak seçtiği, yetişkinlerin dünyasından kaçabilecekleri bir sığınak olan bir gölde geçiyor.
Çocukların gözünden ve hayal dünyasından bakıldığında ise düşlerden ve kabuslardan doğan yaratıklarıyla, hem harika hem de korku verici büyülü bir krallığa dönüşüyor.
Gösterimler 8 Nisan Pazar 13.30’da ve 9 Nisan Pazartesi 16.00’da Fitaş 1’de.

Haberin Devamı

Güney iyi şarkı söylüyormuş

Hayattan rengi alın geri neyi kalır ki?
Kaç gündür bu cümleyi mırıldanıyorum.
Reklamın başarılısı insanın diline işte böyle dolanıveriyor.
Twitter’da TT olunca neymiş diye baktım “hayattan rengi alın geri neyi kalır ki?” diyen Ali Taran imzalı Filli Boya reklamına.
Usta müzisyen Fahir Atakoğlu ünlü isimlere doğru tondan ve sesten Filli Boya şarkısını söylemeyi öğretiyor.
Gayet ince çalışılmış bir iş...
Buğra Gülsoy, Selçuk Yöntem, Tülin Şahin, Gupse Özay, Zerrin Tekindor aynı şarkıyı söylemişler.
Dinleyene karşılaştırma ve aralarında seçim yapma imkanı da doğuyor tabii.
Benim favorim Buğra Gülsoy oldu.
Gayet iyi söylemiş, son derece rahat, sesi de güzel.
“Kuzey Güney”in Güney’i oyunculuğun yanı sıra müziğe de el atsa başarılı olur diyorum.

Gazeteciliğin geleceği

Vuslat Doğan Sabancı, pazartesi akşamı Hürriyet Medya Towers’da bir film gösterimi düzenledi.
Hem de ne gösterim, tam yerinde, hedefi 12’den vuran.
Hürriyet reklam, pazarlama ve yazı işleri olarak Çetin Emeç Salonu’nda nefesimizi tutarak izledik medyanın bugünü, geleceği hakkında fikirler veren Page One: Inside the New York Times belgeselini.
Ne yalan söyleyeyim film bitiminde hepimizi bir endişe kapladı.
Tabletlerden, bilgisayar ekranlarından, hareket eden görüntülerden kendilerini alamayan genç kuşak gazete kağıdına dokunmayı unutacak mıydı?
Yazılı basın ölüyor muydu?
Bu endişeyi lehimize çevirmek bize kalmıştı.
Bu filmle birlikte değişen sisteme ayak uydurmamız gerektiğini bir kez daha anladık.
Belgesel, 2009 yılındaki New York Times’ın durumunu anlatıyor.
Hürriyet’in hâlâ en çok reklam alan gazete olması bizim açımızdan rahatlatıcı tabii.
Hürriyet’in sosyal medya ve internet medyasına ayak uydurma ve değişen dünyada var olma stratejisi tüm hızıyla sürüyor.
İnternet ortamında 24 saat haber akışı olsa da haberlerin güvenilir bir editörden, haber odasından geçmesi de önemli.
Gazeteleri güvenilir ve ayakta tutacak olan, haber toplantılarında bir araya gelip haber analizi ve seçimi yapan beyinlerden başkası değil.
Böyle bir belgeseli Hürriyet çalışanları olarak hep birlikte izleyip üzerine tartışarak yine bir adım önde olduğumuzu düşünüyorum.
Page One: Inside The New York Times’ı medya sektöründe çalışan herkese tavsiye ediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları