Cin gibiler cincin çiğner!

SORDUKÇA sorasım gelen sorulardan biri biliyorsunuz KPSS sorularını ve yanıtlarını çalarak, Türkiye çapında belirlenmiş bazı isimlere dağıtan organize suç örgütünün nasıl olup da yakalanamadığı meselesi.

Haberin Devamı

Başbakan, kopya ortaya çıktığında MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’nü odasına çağırtmış ve “Bunu yapanları yakalayın, dosyalarını da önce bana getirin” demişti.
Ben de o vakitler gazetede bunu okuyunca heyecanlanmıştım, “İşte kopyacılar şimdi keten helva gibi yandılar” demiştim.
Ama neredeyse olay, ikinci zafer yılına girecek ortada bir tek zanlı yok, kopya çektikleri belirlenen kişilerin tümünün ifadelerinin alındığına dair bir işaret bile yok.
Bu beni haliyle endişelendiriyor ve üzüyor. Başbakan onca işin arasında en güvendiği adamlarına talimat veriyor, ama onlar bu işin üstesinden gelemiyorlar. Eminim Başbakan da benim kadar üzgündür. Çünkü bu kişilere o kadar güveniyordu ki birini milletvekili yaptı, diğerini savcılardan korumak için bir gecede kanun bile çıkarttı. Başbakan adeta saçını süpürge etti ama iki güvendiği adam verdiği talimatı yerine getiremedi.
Bu işin nasıl olup da bir türlü halledilemediğini düşündüm durdum, yanıtını bir türlü bulamamıştım.
Ta ki geçen hafta TRT Haber kanalında yayımlanan “Büyük Takip” isimli programa kadar! Size söz etmiştim bundan, Rusların cinleri denizaltı haberleşmesinde filan kullandığının anlatıldığı program!
Osman Ulagay, “Aklınla Uçur Beni” (Milliyet Yayınları, 1997) isimli kitabında John Adams’ın bestelediği bir operadan söz ediyordu. Sahnedeki yedi genç, Los Angeles Depremi’nin yaşamlarını ve dünyaya bakışlarını nasıl değiştirdiğini operada şu sözlerle anlatıyorlarmış: “Tavana bakıyordum ve birden gökyüzünü gördüm!”
Operanın yazarı, depremin insanların ufuklarını sınırlayan “tavan”ı nasıl yıktığını ve gerçekte “gökyüzünün” nasıl olduğunu gösterdiğini anlatıyor.
Bu Büyük Takip programı da bende aynı etkiyi yarattı ve “Tamam” dedim, “buldum, kopyacıların neden yakalanamadığını!”
MİT ve Emniyet kopyacıları yakalayamadı çünkü cinleri kontrol etmeyi ve onların olağanüstü güçlerinden yararlanmayı bilmiyorlardı.
Oysa cinleri kullanmayı bilseler ya da kullanmayı akıl etseler kopyacılar şu anda çoktan özel yetkili savcılar tarafından hapse tıkılmış, mahkemede kendilerine olmadık sorular bile sorulmuştu. Ama ne oldu? Cinleri kullanamadık, kopyacı çete hâlâ dışarda!
Tabii bir ikinci olasılık da cinleri kullanmayı bilenlerin, kopya çetesinin içinde yer alıyor olması olabilir. Aslına bakarsanız bu daha akla yakın bir durum. Çünkü cinleri yönetmek için nefesi kuvvetli hocalar gerekiyor. Çetenin içinde de böyle en azından bir tane hocanın bulunma ihtimali çok yüksek. Zaten bu varsayım doğruysa soruları ve yanıtlarını çalmak için de cinleri kullanmış olmalılar, çünkü bununla ilgili ÖSYM’de yürütülen soruşturmada da bir sonuç çıkmamıştı. Cinler görünmediği için böyle bir sonuç çıkmış olabilir.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin de buyurduğu gibi cinleri yöneten ve yönetmeyi öğrenen devletler geleceğin süper güçleri olacaklar.
Bu KPSS sorularını çalıp, yanıtlarını dağıtan çetenin de bize gösterdiği bir ders! Tabii ders almayı bilirseniz!

Haberin Devamı

Sorular sarmış dört bir yanımı!

Haberin Devamı

MALUM bir pazartesi daha geldi ve yanıt bekleyen sorularımızda henüz bir azalma yok.
Hatta üreme istidadı da gösteriyorlar ki sonu nereye varacak bilemiyorum. Belki yakın gelecekte her pazartesi bir soru kitapçığı eki vermek bile düşünülebilir!
Sorulardan biri KPSS ile ilgiliydi, ondan diğer yazıda söz ettim zaten.
İkinci önemli sorumuz, Suudi Arabistan Kralı’nın ülkemizi ziyareti sırasında devlet büyüklerimize ve eşlerine verdiği hediyeler ile ilgiliydi. Biliyorsunuz Suudi Kralı’nın pahalı mücevherler, saatler vs. hediye etmek gibi bir âdeti var. Adam ne de olsa kral, parası da çok, eli tutulmuyor tabii!
Bizim kanunlarımıza göre böyle hediyelerin beyan edilmesi ve sonra Hazine’ye devredilmesi gerekiyor. Ama ortada ne beyan var, ne devir. Tekrar soralım: Suudi Arabistan Kralı’nın hediyeleri ne oldu?
Bülent Arınç’a suikast iddiası da yakın siyasi tarihimizin en ilginç muammalarından bir olmaya aday. TRT Haber, acaba bu konuya da bir el atamaz mı? Cinlerden değilse bile belki meleklerden yardım istenebilir bunun için. Suikast iddiası palavra mıydı diye merak ediyorum artık, çünkü ne açılan bir dava var, ne tutuklanan tetikçi! Acaba bu senaryo, o tarihte ordunun kozmik odasına girmek için mi uyduruldu?
Tabii başka sorular da var, ama bugün çok uzattık, başka şeye de yer kalsın diye burada kesiyorum!

Haberin Devamı

Kurthan Hoca’nın Ankara’sı

PROF. Dr. Kurthan Fişek’i ilk gördüğümde korkmuştum. Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi koridorunda bir avuç öğrenci “dekan istifa” diye bağırıyorduk, gömleğinin kollarını sıvayarak odasından fırladı ve
“çıkın dışarıya” diye gürledi! Kaçıştık tabii!
Kurthan Hoca ile daha sonra gazeteci olarak tanıştım. Önce Yankı Dergisi ve ardından Gelişim Yayınları’nda birlikteydik. Tempo ve Aktüel dergilerini de birlikte yayımladık.
Kurthan Hoca, İstanbul’a sık gelse bile pek hazzetmeyen bir insan. Ona göre İstanbul’un en iyi tarafı, Ankara’ya dönüşü! Yahya Kemal’in tam tersi yani!
Kurthan Hoca’nın “Ankara sevgisini” anlattığı kitabı “Burası Ankara” yeni yayımlandı. (Phoenix Yayınları)
Kurthan Hoca’nın kişisel tarihi aslına bakarsanız Türk siyasi tarihi ile de doğrudan ilgili. Süleyman Demirel, Turgut Özal, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve Prof. Dr. Erdal İnönü’nün öğrencisi olmuş.
Hasan Cemal ve Güneri Cıvaoğlu ile aynı takımda futbol oynamış.
Mehmet Eymür, Hiram Abas ve Mehmet Ağar ile okuldaş, arkadaş.
Bütün bunları, Ankara’nın siyasal tarihindeki önemli dönemeçlerle birlikte tatlı tatlı anlatıyor.
Kurthan Hoca’nın mizahını ve su gibi okunan üslubunu seversiniz diye tahmin ediyorum.
Ben bir gecede okudum, bir yandan güldüm, diğer yandan da eski güzel günlerimizi andım.

 

Yazarın Tüm Yazıları