Güncelleme Tarihi:
Woods Hole Oşinografi Enstitüsü’nün (WHOI) arka bahçesinde son teknoloji donanımla tıka basa doldurulmuş bir karavan... William Lange, eğilmiş, Titanik batık alanının haritasına bakıyor. Sonarla elde edilip büyütülmüş, büyük titizlikle bir araya getirilmesi aylar sürmüş, mozaik niteliğinde bir harita... İlk bakışta deniz tabanındaki sayısız sırtla, eriyen buzdağlarından bin yıllardır düşen kayaların yol açtığı kraterlerle ay yüzeyini andıran, ürkütücü bir görüntü bu.
100 YIL SONRA TİTANİK - FOTOGALERİ
Daha yakından bakıldığındaysa, batık alanı insan elinden çıkma döküntülerle kaplı gibi bir görüntüye bürünüyor. Gelişi güzel çizgi ve daireler, kırık dökük parçalar, ünlü dışavurumcu ressam Jackson Pollock’ın elinden çıkma sanki. Lange bilgisayarına dönüyor ve haritanın, optik verilerin sonar görüntüsüne katmanlar halinde uygulanmasıyla oluşturulan bölümüne işaret ediyor. Görüntüyü zumluyor. Sonra bir daha. Sonra bir kez daha. Artık Titanik’in pruvası net bir şekilde karşımızda. Bir zamanlar ön bacasının çıktığı yer şimdi kapkara bir delik. Yerinden fırlamış bir ambar kapağı 100 metre kuzeyde, çamurda yatıyor. Görüntü, ayrıntı açısından zengin: Karelerden birinde, bir parmaklığa kıskacını geçirmiş bir beyaz yengeci bile seçebiliyorsunuz.
Bilgisayar faresinin tek bir hareketiyle Titanic batığının tamamı, her bir direk, her bir matafora, her bir kazan karşımızda. Eskiden büyük oranda anlaşılmaz bir karmaşanın hüküm sürdüğü alan, karanlığın arasından yükselen belirgin şekilleriyle, yüksek çözünürlükte bir kaza yeri fotoğrafına dönüşmüş durumda. “Artık ne nerede, hepsini biliyoruz” diyor Lange; “100 yıl sonra ışıklar en sonunda yanmış durumda.”
MİLYON DOLARLIK KEŞİF
Ağustos-eylül 2010’da gerçekleştirilen mülti milyon dolarlık iddialı keşif yolculuğunun bir sonucu olan bu görüntüyü, son teknoloji üç robot araç elde etti. Bunlar, görüntü yakalamak için önceden programlanmış uzun hatlar boyunca derinlerdeki düzlüğün üzerinden farklı yüksekliklerde uçtu. Yanal tarama ve çok ışınlı sonar sistemlerinin yanı sıra saniyede yüzlerce görüntü yakalayan yüksek çözünürlüklü optik kameralarıyla, 'çim biçme' denilen teknikle sistematik bir biçimde okyanus tabanında hedeflenen beş kilometreye sekiz kilometrelik alanın üzerinde gidip geldiler. Şeritler halindeki bu verilerin dijital ortamda birbirlerine eklenmesiyle artık her şeyin konum ve jeokodlarının kesin olarak belirlendiği, yüksek çözünürlüklü devasa bir görüntü ortaya çıkmış durumda.
ENKAZIN BULUNMASI İLGİYİ ARTIRDI
Kimilerine göre de Titanik’e duyulan ilginin tek kaynağı, o gemideki insanlar. Gemi 15 Nisan 1912 gecesi, bir buz dağına çarpmış ve 2 saat 40 dakikada Kuzey Atlantik'in buzlu sularına gömülmüştü. Bu, geminin yanan ışıklarının altında 2 bin 208 trajik ve destansı deneyimin yaşanmasına yetecek bir süreydi. Gemide 2 bin 224 kişi vardı, sadece 710'u kurtuldu. Yüzeydeki bin 496 kurbanın çoğu, can yeleklerinin içinde suya batıp çıkarak hipotermiden ölmüştü. Ama çoğu, ABD'de yeni bir yaşamı heyecanla bekleyen göçmen aileler olmak üzere, ucuz tarifeyle seyahat eden yüzlerce insan, gemi batarken belki de hâlâ yaşıyordu. Bu insanlar son anlarında, geminin şiddetli bükülmelerini, titremelerini nasıl yaşadı? Korkak bir adamın, kadın giysileri içinde filikalara yöneldiği söylense de o gemideki insanların çoğu onurlu, pek çoğu da kahramanca davranmıştı. Kaptan, kaptan köşkünde kalmış; orkestra çalmaya devam etmişti. Bu insanların son anlarını nasıl yaşadıkları konusu, tüm dünyanın merak ettiği şeydi. Ve bu, asla son bulmayan bir ölüm dansıydı. Amerikan donanmasından emekli Robert Ballard'ın gemi enkazını 1985'te bulması, ilgiyi ve bu ilginin günümüze kadar devam etmesini sağladı. Hakkında pek çok film çekildi.
TİTANİK DELİSİ CAMERON
Kendini 'bir Titanik delisi' olarak tanımlayan yönetmen James Cameron alana yapılan üç keşif yolculuğuna öncülük etmiş. Ayrıca, Türk hamamı ve bazı görkemli lüks kamaraların büyüleyici görüntüleri dahil, geminin iç kesimlerinin daha önce hiç görülmemiş görüntüleriyle dönen yeni bir grup kıvrak cihaz geliştirmiş ve pilot uygulamalarını yapmış. “Titanik faciası, bir sabun köpüğünün sönmesi gibiydi” diyor: “20. yüzyılın ilk 10 yılında öyle bir bolluk hissi hâkimdi ki... Asansörler! Otomobiller! Uçaklar! Her şey harikulade görünüyordu. Sonsuz bir tırmanışa geçilmiş gibiydi. Sonra her şey bir anda çöküverdi.”