Fransa’daki oylama ve azınlıklar

Güncelleme Tarihi:

Fransa’daki oylama ve azınlıklar
Oluşturulma Tarihi: Aralık 26, 2011 00:58

HÜRRİYET, “Soykırım suçunu veya insanlık ve savaş suçunu savunan, inkâr eden veya kamusal alanda önemsizleştirmeye çalışanların cezalandırılmasına ilişkin yasa önerisinin Fransa Ulusal Meclisi’nde kabulü ile ilgili habere “Azgın azınlık” başlığı atmıştı.

Kuşkusuz burada kastedilen, teklifin, 577 üyeli parlamentoda 50 kadar parlamenterin katılımıyla kabul edilmesiydi. Zaten haberin iç sayfadaki başlığı da “50 azgınlı düşünce soykırımı” biçimindeydi. Fakat 23 Aralık’taki bu manşet, Türkiye’deki azınlıklara mensup insanları rahatsız etti. Bu insanların hissettiklerini anlayabilmek için yazdıklarını okumakta yarar var:

Dr. Arpi Tırpancı: Gazeteniz nelere yol açabileceğini bilerek mi nefret suçu işliyor? Geçmişteki hatalarını da hatırlayarak gazetenizin daha dikkatli olmasını istemek acaba yine azgınlık olarak değerlendirilir mi?

Selin Özkan: Kim bu azgın azınlık? İstanbul’da bir avuç kalmış, Anadolu’da neredeyse yok olan bir milletin mensupları mı, kim? Hepinizi Allah’ın takdirine bırakıyorum adaletin bu dünyada olduğuna inanan bir Ermeni ve Hıristiyan olarak.

Ayşe Günaysu: Azınlık denilen insanlara karşı tarihi utanç verici olaylarla dolu bu ülkede Hürriyet ne yaptığının farkında mı? Başka Hrant Dink faciaları mı yaşayalım? Hürriyet’in özür dilemesini talep ediyorum.

Nathalie: Gazete bayiine gittiğinizde “Azgın azınlık” diye bir manşet görmek, şayet azınlık olsanız hoşunuza gider miydi acaba? Buradaki Ermenileri, sorumlu olmadığı bir olay nedeniyle ‘azgın’ diye yaftalamayı uygun buluyor musunuz?

Sinan Yağcı: “Azgın azınlık” manşeti, nefret, düşmanlık, ırkçılık kokuyor. Hürriyet geri adım atsın, özür dilesin. ‘Türkiye Türklerindir’ logosunu kullanmaya devam eden gazete hiç değilse nefret suçu işlemesin!

Bu mesajlar, farklı amaçla atılmış olsa da bir başlığın olayla hiç ilgisi olmayan insanlar tarafından nasıl anlaşılabileceğinin, onlarda nasıl endişe yaratabileceğinin bir kanıtı olsa gerek. Tabii bu algının doğmasında geçmişte yaşananların etkisi büyük.

“Medya Etiği Platformu” başlıklı internet sitesinde tam da bu konuda özenle hazırlanmış bir yazı gördüm. “Fransa haberlerinde nefret söyleminden kaçınmanın beş kolay yolu” başlıklı yazıda, “daha sorumlu bir dil için medyaya beş basit etik öneri”de bulunuluyor:

“1- Etnik köken, eleştiri gerekçesi yapılmamalı, 2- Bir halkı toptan suçlayıcı ifadeler kullanılmamalı, 3- Etnik köken, bir siyasetin kaynağı gibi gösterilmemeli, 4- Gruplar ve ülkeler hedef haline getirilmemeli, 5- Unutulmaması gereken soru: Zarar nasıl asgariye indirilebilir?”

Beşinci öneride “Evrensel medya ilkesi, haberi yazmadan önce kendimize şu soruları sormamızı gerekli kılar: Haberin, konu ettiği şahıslar açısından olası sonuçları nelerdir? Zarar nasıl asgariye indirilebilir? Geri dönüşü olmayan zararlara yol açmamak için bu sorular akıllardan çıkarılmamalıdır” deniyor.

Son derece doğru. Nihayetinde Fransa’da Sarkozy ve haberdeki gibi “50 kadar parlamenter”in kabul ettiği bir yasa girişimi söz konusu. Bu yasa da şöyle ya da böyle geçer gider. Önemli olan haberlerle, hatta sözcüklerle insanlara zarar vermemek; toplumsal bellekte kalıcı hasarlar yaratmamak. Bunun için de sonuçlarıyla ilgili o soruları, her haberde kendimize sormak durumundayız.

Unutulmaması gereken bir diğer nokta da, bu tür uluslararası problemlerde gazeteci olarak siyasetçilerle, devlet adamlarıyla aynı dili kullanma zorunluluğumuzun olmadığı...

Gazetecilik suçu

GAZETECİLERE yönelik son operasyon, “Gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde yatan tek bir gazeteci bile yok” diyen hükümet yetkililerinin resmi yoldan tekzibiydi.

Haber yazdıkları masalardan, çalıştıkları bürolardan, bu kez KCK operasyonları çerçevesinde toplanan gazetecilerden 35’i tutuklandı. Yanılmıyorsam, cezaevlerindeki gazeteci sayısı bu tutuklamayla birlikte 90’ı buldu. Bu operasyonun farkı, Vatan, Birgün ve Evrensel gazetelerinin yanı sıra ağırlıklı olarak Özgür Gündem, Fırat Haber Ajansı (ANF), Dicle Haber Ajansı (DİHA), Etkin Haber Ajansı (ETHA) gibi “öteki” medya kuruluşlarını hedef almış olması.

Her ne kadar kimi medya kuruluşları, bu gazetecileri peşinen “PKK yandaşı” olarak ilan etse de ana akım medya dışında alternatif medyanın varlığının sağlıklı bir demokrasi için gerekli olduğunu unutmamak gerek. Ancak böylece kamuoyuna sunulan bilgi çeşitlenir, zenginleşir; gerçeğin farklı açıları ortaya çıkar. Somut bir örnekle açıklayayım demek istediğimi. Başbakan Erdoğan’ın sindirim sistemi operasyonu geçirdiğini ilk kim duyurdu Türkiye kamuoyuna?
Yanılmıyorsam önce ANF (ve belki başka birkaç internet sitesi daha) Erdoğan’ın rahatsızlandığını yazdı. Buna rağmen haber kanalları altyazı bile geçmedi, ta ki Başbakanlık’tan resmi açıklama yapılana kadar. Düşünün, Başbakan rahatsızlık geçiriyor; üç gün hastanede yatıyor; ana akım medyadan önce alternatif medyadan bir internet sitesi bu bilgiyi duyuruyor!

Tek başına bu örnek bile ayrım yapmadan, isim seçmeden gazeteci tutuklamalarına karşı çıkmanın önemini ortaya koyuyor sanırım. Nihayetinde bu operasyonlar, gazetecilerin özgürlüklerine olduğu kadar, doğrudan insanların bilgi edinme haklarına da yönelik.

Basın özgürlüğüne yönelik bu müdahalelerin sembolü haline gelen odatv davasının bugün ikinci duruşması var. Nedim Şener, Ahmet Şık, Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un da aralarında bulunduğu gazeteciler, yine hakim karşısına çıkacaklar. Meslektaşlarını destekleyen gazeteciler, uluslararası gazetecilik örgütleri temsilcileri bugün yine orada olacak.

Okurdan kısa kısa

Mehmet Eroğlu (Yazar): Pes! Bugünkü (17 Aralık) Hürriyet’te Zincirbozan ile ilgili haberde 12 Eylül’ün darbe olduğu yazılmış ama fotoğrafın üzerinde ‘ihtilal’ sözcüğü kullanılmış. Birileri, editöre darbeyle ihtilal arasındaki farkı öğretmeli.

Erol Gezeroğlu: Dünkü (15 Aralık) gazetenizde yer alan “Ergenekon sanığına da plaket” haberiniz için yazıyorum. Cumhurbaşkanı’nın eski okulunu ziyaretinde plaket verdiği Prof. Dr. Erol Manisalı’nın bilim geçmişi göz ardı edilerek haberin böyle bir başlıkla verilmesini kınıyorum. Cumhurbaşkanı Gül, Sakarya Üniversitesi’nde Erol Manisalı’ya asistanlık yapmıştır. Haber “Öğrencisinden hocasına plaket” diye verilebilirdi.

Nejat Tekiner: Pazartesi günleri zevkle okuduğum Hürriyet Seyahat ekinin tanıtımı hafta içi Hürriyet gazetesinde yapılmaktadır. Tanıtım reklam logosunda Eyfel kulesinin resmi yer almaktadır. Bu tanıtımı görenin aklına Fransa gelmekte ve Fransa’nın reklamını yapmaktasınız. Lütfen bu logoyu değiştirin.

Yılmaz Pirli: Dün (18 Aralık 2011 Pazar) sabah evde yaşanan bir kaza sonucu kolu yanan oğluma erken müdahale ve ilaç için Hürriyet’teki “Nöbetçi Eczaneler” listesine bakıp evimize yakın olan Nur Eczanesi’ne gittim. Fakat eczane kapalıydı. Bir hastaneye gittik ama zannederim erken ve etkili müdahalede geç kaldık. Lütfen bu listelerin onaylanması için gereğini yapınız.

Ömer Serim: Spor Servisi, Oğuz Çetin ile Engin İpekoğlu’nun antrenörü ve teknik kadrosu halen yerinde olan takıma teknik direktör olacaklarını yazdı. Bu bütün gazetelerde ve TV’lerde yer aldı. İki gündür (20 Aralık) FB kulübü bu haberin yalan olduğunu yazıyor, bir özür ve düzeltme gelmedi.

NOT: Söz konusu haber, bir televizyon kanalından alınmıştı. Ancak haberde kaynak belirtilmemişti. Okurumuzun dediği gibi haber doğru değildi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!