Papaz olarak gitti aktör olarak döndü

Güncelleme Tarihi:

Papaz olarak gitti aktör olarak döndü
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2011 00:00

Kevork Malikyan’ın 68 yıl önce Diyarbakır’dan başlayan hikâyesi, 10 yaşında Diyarbakır’dan İstanbul’a, 20 yaşında İstanbul’dan Londra’ya ve nihayet 68 yaşında Londra’dan yine İstanbul’a uzanmasıyla devam etti. Bu hayatın içinde papazlıktan aktörlüğe her şey var.

Karşımda kırık Türkçesi’yle, Diyarbakır’dan İstanbul’a, oradan Londra’ya ve sonra tekrar İstanbul’a uzanan hikâyesini anlatıyor Kevork Malikyan (68). İki ay Londra’ya gidip döndüğünde de “Eee, siz Türkler nasıl diyorsunuz” diye lafa başlayan züppelere inat, son 50 yıldır Londra’da yaşayan biri olarak ağzından İngilizce bir laf çıktığında “Hii!” deyip, kelimenin Türkçesini söylüyor. Ağzından kaçırdığı İngilizce kelimelerinse, Shakespeare İngilizcesi diye tabir edilen bir aksanla ağzından çıkması, bir tesadüf değil. Zira neredeyse 50 yıldır, İngiltere’nin en ünlü tiyatrolarında Shakespeare oynuyor.
Wikipedia, her ne kadar onun için 1942 doğumlu dese de, “Nereden çıkarmışlar yahu, bak 1943 doğumluyum” diyerek pasaportunu uzatıyor. Diyarbakır’da yaşayan bir ailenin çocuğuyken papazlığa, oradan da aktörlüğe uzanan hikâyesini anlatıyor: “Benimki Diyarbakırlı fakir bir Ermeni ailesiydi. Bir gün okuldan eve geldiğimde annem, ‘Çabuk banyoya gir temizlen. İstanbul’dan bir papaz geldi. Akıllı çocukları alıp İstanbul’da papaz okuluna götüreceklermiş’ dedi. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Ermeni ailelerden 15 çocuk seçtiler. Ben de onlardan biriydim.”
Henüz 10 yaşında İstanbul’a bir papaz adayı olarak gelirken, hayatına Londra’da tiyatro okuyarak devam edeceğinden henüz habersizdi elbette. Hayatı, ruhban okulundaki papazlara İngilizce öğretmek için İngiltere’den gelen bir papaz sayesinde bambaşka bir hal aldı. Papaz, anlamını bilmeden sadece ezberden oynadığı İngilizce Hamlet’teki genç Kevork’u görünce, baş patriğe, “Bu çocuk çok yetenekli. Papazlık yerine, İngiltere’de burs ayarlayalım aktör olsun” teklifinde bulundu ve Kevork Malikyan’ın macerası bu kez, İstanbul’dan Londra’ya uzandı.
Malikyan’ın her 10 yılda bir yaşadığı bu değişimleri yorumlamasıysa ilginç: “1943’te Diyarbakır’da doğdum. 1953’te İstanbul’a geldim ve 1963’te Londra’ya gittim. Hepsinin baş harflerini birleştirdiğinde ‘DİL’ meydana geliyor. Bir papazın ya da bir aktörün işi nedir? İletişimdir. İletişim de dille olur. Bence bu, kesinlikle hayatımla ilgili bir mesaj.”

TÜRKÇEN KÖTÜ DEDİLER

Ondaki yeteneği gören sadece İngiliz papaz değildi. Papaz okulundaki edebiyat öğretmeni de farkındaydı ve ona, “İstanbul’da da konservatuvar var, seni sınavlarına sokalım” teklifinde bulundu. Malikyan, öğretmenin ısrarıyla, aralarında Haldun Dormen, Müşfik ve Yılmaz Kenter’in de olduğu bir jürinin önünde, III. Richard’dan bölümler okudu. Onun salondan ayrılmasından sonra, odadan çıkan bir çaycı, “Az önceki çocuk kimdi, onu çok beğendiler” diyerek Kevork’tan bahsediyordu. Malikyan, o akşama kadar sonuçları bekledi. Sonuçta, “Sen çok iyisin ama Türkçen kötü” diyerek konservatuvara alınamayacağı söylendi. ‘Türkiye’de doğdum büyüdüm, 20 yaşındayım. Türkçem ne kadar kötü olabilir ki? Hem bu okullarda, şive düzeltmek için dersler verilmiyor mu?” diye sorsa da bir şey değişmeyecekti.
Yetenek öğüten bir sistemden, yetenek parlatan bir sisteme geçişin hikâyesiyse şöyle gerçekleşti. Kendi ülkesinde “Türkçen kötü” denilerek konservatuvara kabul edilmeyen Malikyan, hiç bilmediği İngilizcesi’yle Londra’da tiyatro okuluna kabul gördü. Üstelik, okul ona özel öğretmen tutarak İngilizce dersleri aldırdı. Derslere devam ederken, küçük roller alarak moralini de yüksek tuttu.
Sonra ne mi oldu? Kevork Malikyan, kimbilir kaç İngiliz’i cebinden çıkaracak mükemmel İngilizcesiyle, İngiltere’nin en önemli tiyatroları Globe Theatre, National Theatre ve The Royal Shakespeare Company’de yıllarca Shakespeare oynadı. Steven Spielberg’in yönettiği ‘Indiana Jones’ta Harrison Ford’la birlikte kamera karşısına geçti. Michael Caine, Sigourney Weaver, Dustin Hoffman, Warren Beatty gibi isimlerle filmler çevirdi. Televizyon dizilerinde rol aldı.

VATANIM TOPRAĞIM BENİ ÇEKTİ

21 yıl boyunca Türkiye’ye hiç gelmedi. 1983’ten sonra yavaş yavaş Türkiye’ye gelip gitmeye başladığında artık ülkesinde ne annesi ne babası ne de kardeşleri vardı. Kimsesinin kalmadığı Türkiye’ye 50 yıldan sonra üç ay önce niye kesin dönüş yaptığını şöyle anlatıyor: “Ne kadar başarılı bir kariyerin olursa olsun, vatanın, toprağın seni çekiyor. Hepimiz bu topraklarda öleceğiz diye büyük bir aile mezarlığı almıştım. Annem babam İstanbul’da öldü. Ama iki kardeşim Almanya’da vefat etti. Kız kardeşim de Fransa’da yaşıyor. Ben Londra’da değil, annemin babamın yanında yatmak istedim. Üstelik beni konservatuvara almamalarının hırsı da içimde kalmıştı. 50 yıl önce ‘Türkçen kötü’ dediler, okula almadılar. 50 yıl sonra geliyorum yine Türkçem kötü. Yani hiçbir şey değişmemiş. Sanatçılar rahat koltuklarda oturmamalı. İngiltere’de bir kariyerim vardı ve oturduğum sandalyede artık bir rahatlık hissediyordum. Bu rahatlık beni çok rahatsız etti. İçimde daha çok rüyalar var. En büyüğü de öğrenme... Memleketimde bu işler nasıl yapılıyor bilmek istiyorum. Ben memleketime ne verebilirim ona bakıyorum. Bir heyecanım var ve bu beni uyanık tutuyor.”

HALUK BİLGİNER’LE LONDRA’DA SHAKESPEARE OYNAYACAKLAR

Kevork Malikyan, şu anda ‘Bir Ömür Yetmez’ dizisinde Mert Fırat, Ezgi Mola, Fuat Özkan ve Lale Mansur’la birlikte, uzun yıllar İngiltere’de yaşamış bir katili canlandırıyor. Son günlerde, sık sık Türkiye’ye gelen Liam Neeson ile ‘Taken 2’ filminde rol alıyor. 1970’li yılların ortalarında Londra’da tiyatro okulundan arkadaşı olan Haluk Bilginer ile, Bilginer’e ait Oyun Atölyesi’nde Shakespeare’in ‘Antony and Cleopatra’sını oynamak üzere provalar yapıyorlar. Ayrıca bu oyunu, Zerrin Tekindor, Mert Fırat ve Bilginer’le birlikte önümüzdeki mayısta Shakespeare’in oyunlarının 37 ülkeden 37 farklı dilde oynanacak bir festivalde, Globe Theatre’da da oynayacaklar.

GECEYARISI EKSPRESİ’NDE ROL ALDI

Kevork Malikyan’ı Alan Parker’in ‘Midnight Express - Geceyarısı Ekspresi’ filminde oynadığı Türk savcı rolüyle hatırlayanlar olacaktır. Malikyan’a, Ermeni asıllı bir Türk olarak, Türkiye’nin bu kadar aleyhinde bir filmde oynamasının eleştirilip eleştirilmediğimi sordum. “İngiltere’de henüz öğrencilik yıllarımdı. Alan Parker’in Malta’da çekeceği bir filmde Türk savcı rolünü oynamamı istediler. Tüm senaryoyu değil, sadece rolümün metinlerini verdiler. Üç gün Malta’ya gittim ve rolümü oynadım. Türkiye aleyhine bir film olduğu aklımın ucundan bile geçmedi. Ama her milletin lehine ve aleyhine filmler yapılıyor. O filmi izleyenler, sinemada izleyip çıkacak ve belki de bu filmi unutacaktı ama verdiğimiz tepkilerle bunun iyice hafızada yer etmesine katkıda bulunduk. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen, hâlâ bu filmi konuşuyor olmak da bence yine bizim yaptığımız bir yanlış.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!