Avrupa’nın ‘defolu silikonu’ olarak Sarkozy

Güncelleme Tarihi:

Avrupa’nın ‘defolu silikonu’ olarak Sarkozy
Oluşturulma Tarihi: Aralık 25, 2011 00:00

On binlerce kadın Fransız yapımı silikonları kanserojen olabileceklerini düşünmeden, “yapay bir ihtiyaç” hissiyle nasıl vücutlarına entegre ettiyse, Sarkozy de öyle girdi Avrupa siyasetine... Ve inkar yasasındaki akıldışı ısrarıyla da gösterdiği gibi, Batı Avrupa’nın yozlaşan bilinçaltının bir semptomu olmayı sürdürüyor. Bu yüzden Sarkozy, neredeyse Breivik kadar vahim bir “toplumsal aşırılık”...

Haberin Devamı

Bugünlerde Fransa’nın gündeminde iki konu var.

 

İlki, mâlum, Türkiye ve dünya gündemini de meşgul eden ve 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelemeyenleri cezalandırmayı öngören yasa tasarısı...*

 

İkincisi ise onbinlerce kadının göğsüne taktırdığı Fransa yapımı PIP marka silikonların kanser yaptığı dedikoduları ve bunun için alınan önlemler...

 

Bu iki haberin detaylarını düşünce gözlerimin önüne Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy geliyor.

 

Gerektiğinde sertlik kullanma yanlısı muhafazakâr bir politikacı olarak Sarkozy de, en genel anlamda Avrupa siyasetinin bir “aşırılığı,” bir “fazlası” olarak “defolu silikon” metaforuyla tanımlanamaz mı?

 

Haberin Devamı

Seçilmeden önce Sarkozy’e bakan Fransız seçmeni, belki de, göğsüne taktırmadan önce PIP marka o silikonları süzen Fransız kadını gibi düşündü: “Bu beni güzelleştirecek.”

 

Ama çok geçmeden gerçek anlaşıldı: Estetik katkısı ne olursa olsun, bu “şeyin” yarattığı değişim önce “seve seve alınan bir risk” duygusu uyandırdı, sonra endişeyi doğurdu, en sonunda ölümcül bir tehlikeye dönüştü..

 

* * *

 

Başbakan Erdoğan dünkü açıklamasında, “Sarkozy Türk ve Müslüman düşmanlığı üzerinden seçim kazanma hırsı içine girmiştir ve böyle tehlikeli oyunlar oynamaktan da ne yazık ki kaçınmamaktadır,” diyor.

 

Burada acı olan, Sarkozy’nin “Türk ve Müslüman düşmanlığının” salt seçim kazanma hırsından kaynaklanmaması ihtimalidir. Nitekim birkaç yüz bin oy uğruna, özellikle de Suriye’deki gelişmeler konusunda Türkiye ile koordinasyonun bu kadar kritik önem taşıdığı bir dönemde Paris’in tüm köprüleri yaktıracak bu girişimi, hiçbir şekilde siyasi akılcılığa dayandırılamıyor.

 

Haberin Devamı

Tasarının, aşırı sağdan Sosyalistlere, iktidar milletvekillerinden eski devlet adamlarına dek geniş bir kemsin muhalefetine rağmen, meclisin sadece yüzde 10’unun katıldığı bir celsede kabul edilmesi, Paris açısından salt oy avcılığıyla açıklanamayacak olağanüstü bir akıldışılığa işaret ediyor.

 

Hürriyet Gazetesi Paris Temsilcisi Arzu Çakır Morin’in oylama sırasında konuşmaya çalıştığı iktidar milletvekillerinin, Elysee’den gelen telefonlar üzerine apar topar meclisten ayrılması da, bunun tamamen bir Sarkozy girişimi olduğunu kesinleştiriyor.

 

Peki, asıl mesele Ermeni oyları da değilse, ne olabilir?

 

Bence Sarkozy’nin ısrarını, bir bilinçaltının dışa vurulması olarak yorumlamak gerekiyor.

 

Haberin Devamı

Ama bilinçaltı derken, Sarkozy’nin atalarından bahsedip psikanalize falan girişmeyeceğim. Çünk Sarkozy’nin değil, Batı Avrupa toplumunun bilinçaltını kastediyorum.

 

Özünde büyük ölçüde sistemin başarısızlıkları olan bireyleri “öteki” gördüğü için “çapulcular” diye niteleyen, bu tür sistemik sorunların asayiş ve zor kullanma yöntemleriyle çözülebileceğini savunan ve entegrasyonu asimilasyonla eşit tutan Sarkozy seçildiğinde, aslında Batı Avrupa toplumu, yeniden şekillenen kendi bilinçaltını açığa vurmuştu.

 

2000’lerin ortasından itibaren Avrupa’da bir dizi sağcı-popülist-örtülü ırkçı parti iktidara gelirken, Batı Avrupa toplumu tıpkı Nazizm öncesi dönemde olduğu gibi, bozulan bir ekonominin yarattığı travmayla bilinçaltının “aşırılıklarını” dışarı vuruyordu. Bu aşırılıklar, yaşlanırken statikleşen bir toplum tarafından, genç ve dinamik bir dünyanın artan rekabetçiliğine duyulan tepkinin ürünüydü.

 

Haberin Devamı

Bu resmin içinde, neoliberal demokrasinin bir şampiyonu olarak Sarkozy’nin, Türkiye’de TCK 301’i eleştirirken Fransa’da ifade özgürlüğünü kısıtlayan inkâr yasasını hazırlaması da, Ortadoğu’da Hristiyanların ibadet özgürlüğünü savunurken Fransa’da peçeyi yasaklatması da hastalığın kendisi değil, birer semptomundan ibaret.

 

Hastalık, “kültürel Hristiyanlığın” korunması gerektiğini savunduğu yüzlerce sayfalık ideolojik bir manifesto yazıp Norveç’te 77 kişiyi bu “siyasi” bir amaçla öldüren Anders Behring Breivik’e “deli raporu” verilip, bir kişiyi öldürmemiş bile olsa insanları “İslamcı terörist” diye aylarca cezaevinde tutabilecek, kendi vatandaşlarını (ama nedense hep Müslümanları) yıllarca yargısız hapsedilmek üzere ABD’ye teslim edebilecek kadar yozlaşmış Batı Avrupa değerler sisteminde...

 

Haberin Devamı

Tutsiler-Ermeniler ekseninde doğan resmi Fransız ikiyüzlüğünden daha derin, ilkesel bir çifte standart içeriyor bu sistem...

 

Dediğim gibi, önemli olan, -ister Breivik olsun, ister Sarkozy- aktörler değil, sistemin sahnesi ve perde arkası...

 

Bu sorunu “dışarıdan” çözmek zor. En azından umalım, bir gün Avrupa, tıpkı silikon göğüsler gibi ihtiyaçların değil, çevresel koşullarda şekillenen iradi zayıflıkların bir eseri olan aşırılıklarının bünyesine verdiği zararı farkedip silkinsin ve kendine gelsin.


O gün ne defolu bir silikon gibi toplumun bağrında patlayan Sarkozy kalır, ne de Norveç’ten Almanya’ya dek tüm Avrupa’da kanser hücreleri gibi hızla ve farkettirmeden çoğalan Breivik gibiler...


Belki biz de Türkiye olarak o gün, AB üyesi olarak “içeriden” çözüme katkı sağlarız; kim bilir...

 

 

* 1915 olayları konusunda dünyanın en yetkin akademisyenlerinden biri olan Amerikalı Prof. Guenther Lewy ile 2006’da konuşmuştum. Lewy, “Soykırım yalandır” demişti. Ayrıca tartışılmaz bir tarihi gerçek olmasına rağmen, Yahudi Soykırımı’nı inkâra ceza öngören yasaların dahi artık kaldırılması gerektiğini savunmuştu. Röportajın tam metni için:http://tinyurl.com/lewyhurriyet

 

** Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Şefi Emre KIZILKAYA’nın iletişim bilgileri ve bloguna http://www.emrekizilkaya.com adresinden ulaşılabilir. Twitter hesabı için: http://twitter.com/ekizilkaya

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!