Yerli Hollywood bile tohum serası olmuşken Ankara nereden çıktı

Son günlerin Başkent gündemine Ankara’da film platoları kurulacağı açıklamaları girdi ki, birçok medya organında bu konuya yönelik haberleri sıkça görüyorum.

Bu haberlerde de Melih Gökçek, Ankara’nın sinema üssü olacağı konusunda iddialı konuşuyor, tartışmalar ise Hollywood mu yoksa Bollywood mu olacağı üzerine yoğunlaşıyor. Bense yaratılan bu suni gündeme uzaktan bakıp, gülüyorum. Nasıl gülmeyeyim ki, aynı tip açıklama ve tartışmalar yıllar önce de yapılmıştı. Dahası trajikomik bir hikâyeyle sonlanan icraat bile gerçekleşmişti.
Yıl 1998... Büyük vaatlerle stardı verilen ve yerli Hollywood olarak lanse edilen Çandırwood, Antalya’nın Serik İlçesi Çandır Beldesi’nde kurulmuştu. Maliyeti yaklaşık 20 milyon dolar tutan yatırım için o kadar iddialı laflar söylenmişti ki, hepimiz sanki tüm Hollywood yağmur gibi Antalya’ya akacak zannetmiştik. Eh, ne de olsa ikliminden ve doğal güzelliklerden dolayı yılın 12 ayı sinema filmi çekilebilirdi.
Neyse, toplam 185 dönüm arazi üzerine kurulu Antalya Film Stüdyoları 1998 yılında hizmete açıldı ve ilk olarak ABD’li yapımcı Hallmark tarafından 35 milyon dolar bütçeli Arabian Nights filmi çekildi. Sinema meraklıları ve hafızası kuvvetli olanlar hatırlayacaktır, Avrupa’da birçok ülkede gösterilen bu filmde Çandırlılar da rol almıştı. Sonra bir baktık ki, stüdyolara Hollywood’dan ne gelen var, ne de yerini soran. Yıllar süren bu ilgisizlikten, sanıyorum aradan beş yıl geçtikten sonra Çandırwood’u hatırlayan bir isim çıktı ve stüdyolar tekrar gündeme geldi. Yönetmenliğini ve başrolünü Cem Yılmaz’ın üstlendiği GORA filminin çekimleri için bu stüdyolar tercih edildi.

13 YILDA SADECE İKİ FİLM ÇEKİLDİ

Ve geliyoruz bu günlere; Aradan tam 13 yıl geçti ve Antalya Film Stüdyoları, yasal mevzuatlar yüzünden yalnızca iki filme ev sahipliği yapabildi. Onlar da az önce belirttiğim filmler. 30’a yakın uluslararası film projesi ise yasal mevzuatlar yüzünden bürokrasiye takılıp, iptal edildi.
Bu tatlı hayalin sonuç bölümüne gelirsek; Tekfen Holding kendi öz sermayesi ile kurduğu dev platodaki açık alanların bir bölümünü tohum denemelerinin yapıldığı seralara dönüştürdü. Kapalı alanın çok ufak bir bölümü ise reklam ve fotoğraf çekimleri için kapısına kilit vurularak beklemeye alındı. Arzu edenler Çandırwood’a gidip, Tekfen Holding bünyesindeki Toros Gübre tarafından “Tarımsal Araştırma İstasyonu” olarak kullanılan tesisleri gezebilir.

ANKARA’DA DOĞDULAR MARKA OLDULAR

Ankara’nın Batı’yı örnek alan kültürel gelişmesi, başta Fransız ve İtalyan restoranları olmak üzere, dünya mutfağında da kendini gösteriyor. Dolayısıyla da yemek ve eğlence mekânlarını meşhur kılan girişimci insanlar ve yarattıkları markalar çoğalıyor. Üstelik kiminin etki alanı Başkent’le sınırlı kalmayıp, tüm ülkeye, hatta dünyaya yayılıyor. Ve bugünlerde kendi markalarını yaratan birçok işletme adından sıkça söz ettiriyor.
Bu işletmelerden biri Big Chefs... Sahibi ise Gamze Cizreli... Yarattığı marka öylesine tuttu ki, tüm Türkiye’deki işletme sayısı kısa zamanda 11 rakamını buldu. Ankara’daki üç şubenin ardından, Gaziantep, İstanbul’da Etilerde; Tünel, Ataköy, Marmara Forum, Ataşehir ve Suadiye’de şubeleri var. Yeni açılan Mersin Marina ve Antalya’dan sonraki hedefleri ise İzmir, Bursa, Adana ve Bodrum... 2012 yılının sonlarına doğru ise yurtdışına açılıyorlar ki, Azerbaycan, Rusya ve Körfez ülkeleri basta olmak üzere New York ve Londra yer almayı düşündükleri pazarlar.

ZİNCİRE HER GÜN YENİSİ EKLENİYOR

Markanın yaratıcısı Gamze Cizreli’yi şahsen ya da medyada yer alan haberlerinden tanıyorsunuz. Bu yüzden onu değil, başarıda pay sahibi olan ekip arkadaşlarını mercek altına aldım ve geçenlerde uzun uzadıya sohbet ettim. Belirtmeliyim ki, başta zincirin Genel Müdürü Tolga Terzi ile Mutfak Şefi Celal Bayramoğlu’nun bu başarıda önemli payı var. Üstelik başarılarını Gamze Hanım’ın liderliğinde yarattıkları yeni bir markada da sürdürüyorlar. Bir kafe-restoran zinciri olan Big Chefs’den sonra üst seğmende yöneliş için yaratılan Rafine Restoran’da kısa zamanda Ankara’nın sosyal hayatına damgasını vurmayı bildi. Ve bu yeni marka da tüm Türkiye’de yayılmak için yola çıktı.
Tolga Terzi, 2007’de açılan ilk Big Chefs’den beri mutfak şefi Celal Bayramoğlu ile markanın büyümesine omuz veren kişiler. Bu günlerde Tolga, herkese bir çırpı da yaptıklarını ve yapacaklarını anlatırken sözü dönüp dolaştırıp yeni bebekleri Rafine Restoran’a getiriyor. Bu markanın Ankara’dan sonra tüm Türkiye’ye yayılacağı konusunda çok iddialı laflar ediyor. Bense her seferinde biran önce mutfak şefi Celal’e yönelmek istiyorum.

YENİ LEZZETLERE YELKEN AÇIYORUZ

Zira yaptığı yemekleri bana denetmekten büyük keyif alan Celal ustayı bu yaz yöre yöre dolaşırken gördüğüm için yeni lezzetlere yelken açmak istiyorum. Hakikaten de doğu- batı melezi diye tanımlanabilecek mutfağına yeni mönüler hazırlamış. Öncelikle vurgulamalıyım ki mönüsünde her damak tadına uygun yemekler var.
Başlangıçlar da soğan, vişneli yaprak sarma, kuru patlıcan dolma, limonlu levrek, kavurmalı mini pideler, avokadolu somon, köz patlıcan, fener kavurma, çok çeşitli salatalar var. Çerkez tavuklu ravyoli, ev yapımı makarnalar, dinlendirilmiş ızgara Antrkot, bonfileler, Hünkârbeğendi, kuzu Kebabı, Faroz usulü Lagos buğulama ana yemeklerinden bazıları. Tatlılar ise muhteşem: Balkabaklı baklavadan sufleye, şekerpareden dondurmalı portakallı leblebi helvasına kadar birçok çeşit var. Anlaşılan o ki, bu kış da yemekler mideye gittikçe, paralarım da Gamze’ye gidecek.

ESAS LAKABI SİNEMA KRALI

Bahsetmek istediğim bir başka marka da Balıkçıköy. Sahibi Abdullah Tüze ile Fahri Çer... Çok eski dostum olan Abdullah Tüze, “Sinemalar Kralı” olarak bilinse de yeme içme sektörüne hiç yabancı biri değil. Onu 1970’lerin sonlarına doğru ilk tanıdığım da Yeşilçam ile birlikte çöken sinema sektörüne can vermeye çalışan bir idealistti. Tüm sinema salonlarının kapandığı bir dönemde rahmetli ağabeysiyle beraber bu sektöre enerjisini ve sermayesini yatıran bir Donkişot’tu. O günlerin şartlarıyla dev bir bina yapıp, Ankara’da Metropol Sineması’nı açmıştı. Sonraki yıllar ise çoğu Ankara’da olmak üzere ülkemizin dört bir tarafında 200’e yakın sinema salonun sahibi olmuştu.
1980’lerin başında ise Ankara için yenilik olan Yunan Tavernası açıp, yemekle eğlenceyi bir arada sunan işletmenin sahibi olmuştu. Müjde Ar, Uğur Yücel, Şener Şen gibi Yeşilçam ünlülerinin kabare şovlarını sergilemeleri için de ön ayak olup, sırf bu şovlar için gazino açmıştı. Aylarca süren bu kabare şovlar bitince de çok tutan gazinosunu kapatıp, “Ben bu işi para kazanmak için değil Ankaralı sanatla buluşsun diye yapıyorum” demişti. Bugün bile televizyonlarda izlediğiniz bazı dizilerin yapımcısı olarak sanata tutkusunu sürdürüyor.

ONU ŞIMARTAN TEK UNSUR!

Abdullah Tüze şimdilerde balık tutkusu yüzünden yeni bir yatırımın içine daha girdi. Şimdilerde mekan sayısı dörde ulaşan Balıkçıköy’lerin ortağı oldu. Kavaklıdere’de küçük bir dükkanda yaşama başlayan Balıkçıköy’ün dahada büyümesi için büyük paralar harcadı ve Filistin Caddesi, Park Caddesi ve New York derken zincir sayısını dörde çıkardı. Tabii Balıkçıköy’ün fikir babası ve yaratıcı olan diğer ortak Fahri’yi de unutmamak lazım.
Fahri’yi de çok eskiden tanırım. Komilikten başlayıp, patronluğa yükselen hayat öyküsünü hep hayranlıkla izlemişimdir. Bugün bile elinde tabak, müşteriye servisten gocunmaz, mutfağa girip yemek yapmaktan kaçınmaz. Karakteri ise dün neyse bugün aynıdır. Ne patronluk, ne para onu şımartmayı beceremedi. Dün olduğu gibi bu gün de onu şımartan tek şey “Servis çok güzel, lezzetler mükemmel” gibisinden müşterilerin dudağından dökülen sözcüklerdir.
İşte bu iki dostum Balıkçıköy’ün son şubesini Çayyolu’na açtılar. Gerçekleştirdikleri açılış davetine katılmakla yetinmeyip, rotası bana ters gelmesine rağmen üst üste birkaç gece daha gittim. Doğrusunu söylemek gerekirse zincirin yarattığı iş yükü nedeniyle daha düşük seviyede hizmet anlayışı ve lezzet beklerken her seferinde gördüklerim karşısında şaşırdım, kaldım. İşletme balıkçı filosuna katılan son köyle başarıyı bir adım daha öteye götürmeyi becermiş.
Sizlere öncelikli tavsiyem mezeleri damak tadına göre seçin. Zira benim gibi onlarca meze arasında kararsız kalıp, hepsine saldırmayın. Sonra balığa yer kalmıyor. Hele tatlıları yiyemediğiniz için pişman olursunuz.
Yazarın Tüm Yazıları