Aklının başına gelmesi için yamulman mı gerekliydi?

Yamulmak derken geçirdiğim hastalığın vücudum ve özellikle beynim üzerinde bıraktığı duygulardan bahsediyorum çünkü düpedüz yamulttu beni.

Haberin Devamı

Beynimi yamulttu; korkudan az kaldı paralize olacaktım.
Vücudumu yamulttu; tüm organlarım ağız birliği yapmışçasına;  “Kızım hadi birazı tamam da bu kadar da hor kullanmaz insan” deyip, “Sen misin, al sana” diyerek beni günlerce yatağa mahkûm ettiler.
Allah’a şükür, zamanım gelmemiş olacak ki kısa bir süre içinde toparlayıverdim kendimi.
Ama bu arada  bir şey hissettim. Tamam, maşallah vücuttaki yamukluklar yoluna girmiş, hatta geçip gitmişti ama beyindeki yamulma geçmediği gibi her geçen gün şeklini şemalini de değiştirdi. Korkunun yerini aldı gözü karalık, cesaret ve yeniden hak ettiklerime inandıklarımı yaşama hevesi, ertelediklerimi bir an evvel hayata geçirme isteği.
Ve başladım aklımdakileri hayata geçirmeye sırayla.
Önce eski evimin yan sokağında kirada oturduğum evi kilitledim ve bir süreliğine anamın evine yerleştim. Ana beni bal, pekmez bilmem neyin kökü, bilmem neyin suyu şeklinde beslerken, ben elimde seri ilanlar, bilgisayarımda da o site, bu site başladım yeni yuvamı aramaya.
Çok geçmeden; “Ya hu Ayşe, tam senlik, hiç düşünme artık hak ettin, tut bu evi” dedim. Parası anasının nikâhı (en azından bana göre öyle)
“Aman be” dedim, “şu ölümlü dünyada başlatma şimdi parasına puluna, Allah verir nasıl olsa” (olmadı geri dönersin anana)
Ve tuttum.
Sonra eski eve gidip eski püskü eşyalarıma baktım. Kahverengi, mor, vişne rengi; kopkoyu, ruhsuz koltuk takımlarıma, adamın iştahını kaçıracak kadar kasvetli, alırken hangi ruh halinde olduğumu düşündüren yemek odama ve diğer tüm eşyalarıma.

Haberin Devamı

Aklının başına gelmesi için yamulman mı gerekliydi

İçimden hepsini atıp bembeyaz koltuklar, çok sade bir yemek takımı almak geldi ama bu kadarına yamuk beyin bile izin vermedi. Ne yapalım, biz de hepsinin rengini beyaza boyattık ve sükûnete, huzura ulaştık.
Tüm bunları yaparken şans eseri bir aynanın önünden geçiverdim, daha doğrusu pas geçemedim; önünde uzunca bir süre kendime bakakaldım.
Baktım benim selüloitler kalçada değil yüzde, saçımı da isteksizlikten, üşengeçlikten hep kendim boyamaya yeltendiğimden; olmuş adeta bir renk kataloğu.
Hemen bir cilt bakımı; suratımdaki yağları ve elleyince kösele duygusu veren tenimi ancak dört saatte temizlediler.
Sonra kuaför ve artık genç kızlığımdaki gibi, hayal kurduğum günlerdeki gibi kıpkırmızı kızılım.
Bu işlemlerden sonra şık şık giyinip yeni evime gittim. Koca aynanın karşısına geçip; “Hoş geldin yeni Ayşe” dedim. Sonra hızımı alamayıp eski kocamı aradım; “Hadi gel, buluşalım”
Buluştuk, oturduk, eskiden meskiden bol bol konuştuk, hatta ayrılırken birbirimize sarıldık.
Bu yazdıklarım sizlere belki çok sıradan gelebilir ama inanın benim için büyük gelişmeler.
Meğer uzunca bir süredir çok fark etmesem de kendime yok muamelesi çekiyormuşum, kendimi görmezden geliyormuşum. Suratsızın, mutsuzun teki olmuşum.
Şimdi içimde bu sefer yeniden dibine kadar yaşama isteği var.
Hastalığıma kızmaz, “yaşadıklarım yine niye benim başıma geldi?” demez oldum. Çünkü bir şekilde yamulmam lazımmış, silkelenebilmek için tökezlemem lazımmış.
Ne olur bir şeyleri yapmak için ya da kendinizi mutsuz bir harabeden farksız hissediyorsanız; yamultulmayı beklemeyin, hemen harekete geçin. Şu kiralık dünyada daha kaç nefeslik kontenjanımız var, belli mi?
Not: Sizler ne düşünüyorsunuz, yazsanıza paylaşalım.

Yazarın Tüm Yazıları