Milyon dolara satılan tablolarımdan ben para kazanmıyorum

Türkiye’nin en önemli ressamlarından Burhan Doğançay, 5 Ağustos’a kadar Altın Yunus’ta bulunan sergisinin açılışı için, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı’nın davetlisi olarak Çeşme’ye geldi geçen hafta.

Haberin Devamı

Birçok kişinin aklında milyon dolarlara satılan tablolarıyla yer eden Doğançay, ülkemizde sanata sadece bu şekilde yaklaşılmasından rahatsız. Bodrum Turgutreis’e yerleşen Doğançay, eşi Angela ile en büyük arzularının büyük bir özveriyle açtıkları Doğançay Sanat Müzesi’ni yaşatmak olduğunu anlatıyor.

*  Çocukluğunuz nasıl geçti?
– Babam ressam ve harita subayı olduğundan Anadolu’yu köy köy dolaştık. Babam harita çizerken bana da kalem, kağıt verir, ‘Şu ağacı çiz’ derdi. Sonra da anlatırdı, ‘Işık oradan gelir, gölge böyle olur’ diye. O zaman aklıma girmişti ressam olmak.
*  Ama eğitim farklı oldu değil mi?
– Evet, çünkü o zaman ressam olacağına boynuna taş bağla denize atla daha iyi. Babam da, ‘Başka bir mesleğin olsun, istersen resim de yaparsın’ deyince hukuk okudum. Bir de her sporu yaptım, hatta futbolda çok iyiydim. Hatta Gençlerbirliği’nde oynuyordum ama sonra seçim yapmak zorunda kaldım.
*  Nasıl bir seçim yaptınız?
– Babam benim yurtdışına gitmemi arzu etti. Be, ‘Sen memursun nasıl göndereceksin’ diye itiraz ettim. O zaman kendisinin de gençliğinde gitmek isteyip gidemediğinden bahsetti. Bunun üzerine, ‘Bir gün oğlum olursa kuru ekmek yiyeceğim ama oğlumu yurtdışına eğitime göndereceğim’ demiş. Her şeyinden artırıp beni Paris’e gönderdi ama 2 şart koydu: ‘Futbol oynamayacaksın ve ressam olmayacaksın.’ Ben de orada bunları amatör yaparım diyerek Paris’te iktisat doktorası yaptım.

Haberin Devamı

Mektup yazıp müzeye para istediğim işadamlarından tebrik mesaji geldi

*  Doğançay Müzesi’ni nasıl açtınız?
– Biz Rönesans’ı atlayan bir ülkeyiz. Neredeyse ilk modern müze Doğançay Müzesi. Ufacık bir müze, sadece benim ve babamın eserleri var. Başta herkes açamazsın dedi. Ama mesela doğuda kilometrelerce yürüyerek okula giden, sanatla ilgilenmek isteyen çocuklar var. Oysa bu ülkede artık kimse sanatla ilgilenmiyor, her şey para. Ben de bu çocukları düşünerek bu müzeyi açtım.
*  Finans kaynağını nereden buldunuz?
– Vallahi kimseden bir kuruş gelmedi. Türkiye’nin tüm işadamlarına mektup yazdım. Hepsinden cevap geldi; ‘Burhancığım çok tebrik ederim, Türkiye’nin iftiharısın, şöylesin, böylesin...’ Eee, para yok. Ya kardeşim, bu müze Türkiye için çocuklarımız için. ‘Bana mısın’ demediler. Biz de eşim Angela ile oturduk, resim satarız, yemeyiz, içmeyiz bu müzeyi açarız dedik. Açtık ve tüm devlet okullarındaki yetenekli çocukları müzemize davet ettik. Bu çocukların yüzde 99’u hayatlarında bırakın müzeyi, resim görmemiş.
*  Şimdi  müzenin durumu nedir?
– Müzeyi içindeki resimler ve binasıyla vermeye niyetlendim. Ama hemen, ‘Ne zaman gelir getirir’ diye sordular. Müzenin amacı para getirmek değildir. Neyse, biz yine yürütmeye karar verdik. Ama çok zor oluyor. Şimdi okullar arası resim yarışması yapıyoruz, 7 bin eser geliyor. Bu bir rekor.

Haberin Devamı

Amerika’da ekmeğimi alamadığım günler oldu ama yılmadım

*  Memuriyet hayatınız nasıl başladı?
– Yurt dışından döndükten sonra memur oldum. Uzun bir memuriyet hayatım oldu. Hatta İzmir Fuarı’na komiser olarak gelip görev yapmıştım. Sonra memuriyetim bitince Amerika’ya gitmeye karar verdim.
*  Kaç yıl Amerika’da kaldınız?
– 62’de gittim. Neredeyse 50 yıl. Amerika’da ekmeğimi alamadığım günler oldu ama yılmadım, hep çok çalıştım. Resimde köşeyi dönmek, hemen zengin olmak diye bir şey yok. Tek şey var çalışmak, çalışmak.
*  Ne zamandır Turgutreis’de yaşıyorsunuz?
– 5-6 yıldır. Ondan önce New York’ta yaşıyordum. Soho’daki büyük atölyemi ve çalışmalarımı buraya taşımaya başladık. Artık 2-3 ay Amerika’da, sonrasında buradayım.

Haberin Devamı

Duvarlar toplumun aynası diyerek 114 ülke duvarını fotoğrafladım

*  Dünya Duvarları nasıl bir çalışmaydı?
– Bir nevi zamanın arşivi. Çünkü duvarlar toplumun aynasıdır. Duvardaki yazılara, sloganlara bakarak o toplumun ekonomik, sosyal, politik görüşlerini anlayabilirsiniz. Zaten duvara yazılan bölgeler daha ziyade düşük gelirli bölgeler.
*  Nerelere gittiniz bu proje için?
– Bu proje 1975’de başladı. Fotoğraf çekme peşinde 114 ülke dolaştım. Amerika’da gitmediğim yer yok. Uzakdoğu, Afrika, Avrupa her yeri gezdim “Dünya Duvarları” ile..
*  Ne oldu sizi bu projeye çeken?
– İnsanlık tarihindeki ilk yazı duvara yazılmış. Resim bizim genlerimizde var, 30 bin yıl önceye dayanıyor. Mesela yürümeye başlayan bir çocuğa kalem verin hemen duvara gider, boyamaya başlar. Zaten her çocuk çok güzel resim yapar. Ama her dalda harika çocuk vardır, resimde yoktur.

Haberin Devamı

Diktatörlük olan ya da çok rahat olan ülkelerde duvar yazısı az

*  En çok etkileyen duvar yazısı ya da ülke duvarları neresi oldu?
– Ben buna ‘Duvar Avcılığı’ derim. Adını yeni duyduğunuz bir ülkeye gidiyorsunuz tek başınıza, her yeri dolaşıyorsunuz tek yazı yok. O zamanlar bir de kredi alıp gidiyordum, param yoktu. Ama sonra bir sokak buluyorsunuz, bütün duvarları yazılı.
*  Mesela İsviçre’de hiç duvar yazısı bulabildiniz mi?
– Var. Duvar olup da yazılmayan yok. Ama ülkelere göre değişiyor. Monte Carlo’da 5-10 duvar ancak bulursunuz. Çünkü orada üniversite yok, kalan gençler de o tarz yaşamıyor. Mesela diktatörlük olan, askeri rejimli yerlerde korkudan yazılmıyor ya da gizli yazılıyor.
*  Hiç tehlike yaşadınız mı?
– Arjantin’de hem de işlek bir caddede 5 kişi burnuma kloroform tıkayıp bütün makinelerimi aldılar. Polis ‘şanslısınız yaşıyorsunuz’ dedi. Güney Afrika’da elimden bıçakladılar, makinem için. İstanbul Dolapdere’de bile 2 makinemi aldılar. Her şehirde tehlikeli sokaklar var.
*  Hala ilginizi çeken duvarları fotoğraflıyor musunuz?
– Hala duvarları çekerek dünyanın arşivini yapıyorum. Şu an 40 binin üzerinde slayt var. Müzeler istiyor ama dijital yapılacak. Bir kısmından sergiler yapıldı, Almanlar kitabını çıkardı. Zaten artık hayat tarzı da tamamen değişti. Şimdi duvarlara değil, bilgisayarlara yazılıyor.

Haberin Devamı

Bu resmi çocuğum da yapar diyene, çocuğun dahi o zaman diyorum

*  Birçok ressam ünlü olamadan, para kazanmadan ölmüş. Ressamlığın kaderi yaşarken değerinin anlaşılamaması mı?
– Fakirlik ve sıkıntı çekmek sanatsal anlamda zenginleştirir. Bunlara örnek olarak mesela Van Gogh var. Van Gogh 32 yaşında öldü, 60’lara kadar yaşasa milyarder olurdu. Çünkü büyük ressamlar, diğer sanatçılar gibi çocuklukta keşfedilmiyor. Keşfedildikten sonra çocuklukta neler yapmış diyerek geçmiş eserleri inceleniyor.
*  Burada resmi değerlendirmek ve resimden anlamak konusu öne çıkıyor.
– Bunu bütün dünya soruyor. Sporda ya da sanatın diğer dallarında birinden daha iyi yaptığında öne çıkarsın. Ama resimde bazen bir adam gelip benim resmime, ‘Bu resim mi benim oğlana versen aynısını yapar’ diyor.
*  E siz ne diyorsunuz?
– ‘Tamam’ diyorum, ‘Demek ki senin çocuğun da dahi…’ Şaka bir yana, Da Vinci zamanından beri resim konusunda değerlendirme ve mukayese yapmak mümkün değil. Türkiye’de kolayını bulmuşlar; ‘En pahalı resim en iyi resim, ressamı da en iyi ressamdır’ diyorlar. Aslında dünyada bile böyle kabul ediliyor. Bunları sıralayan resmi sanat siteleri var.

Benim 1000 dolara sattığım tablo şimdi milyon dolara satılıyor

*  Siz 1,5 milyon dolarlık ‘Mavi Senfoni’ tablonuzla dünya listelerine girdiniz herhalde..
– Ben resmi resim sitelerine göre dünyanın 225’nci ressamıyım. Ben böyle bir şeye alışkın değilim. Ama ne yaparsınız, her şey parayla ölçülüyor. Zaten İranlı, Mısırlı ressamların resimleri 2 kat fazla değerli görünüyor. Bir de mesela ben o resmi 10 bine satmıştım, ama herkes milyon dolara ben sattım sanıyor. Mesela Amerika’da benim bin dolara sattığım resim bugün 488 bin dolara satılıyor. Ben kazanmıyorum ki o milyonları.
*  Ah, ne şanssızlık..
– Yok öyle değil. O zaman o bin dolar benim için milyon dolardı, çünkü ona ihtiyacım vardı. Ama burada herkes beni milyoner sanıyor anlatamıyorum, ‘O paralar benim cebime girmiyor’ diye. Zaten sizin değil, dünya resim otoritelerinin biçtiği fiyat belirliyor gerçek değerini..

Yazarın Tüm Yazıları