GeriSeyahat Masalsı bir tebessüm
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Masalsı bir tebessüm

Masalsı bir tebessüm

Camileri, sinagogları ve kiliselerinin iç içe oluşuyla da Balat, dinlerin hepsini kucaklayan koca yürekli bir gönül ve sevgi semti olmuş. Yahudi, Rum, Ermeni ve Müslümanlar hoşgörü, sevgi ve saygının en güzel örneklerini yaşatmış.


Bu hafta sizlere İstanbul’un en özel semtlerinden birini, dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Bu cümlenin ardından “Burası da neresi?” dediğinizi duyar gibiyim. Efendim burası, üç bin yıllık bu şehrin kültürel mozaiğinin en güzel temsili olan Balat. Bu semti ve çevresini gezdiğinizde başka dünyaların içine dalar gidersiniz. Denize açılan daracık sokakları, sardunya çiçekleriyle bezenmiş pencereleriyle üç katlı ahşap cumbalı evlerde, geçmişte Yahudi, Rum, Ermeni ve Müslümanlar hep bir arada yaşamış. Hoşgörü, saygı ve sevginin en güzel örnekleri yaşanmış bu semtte… Paskalyalar, hamursuzlar, yortular, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı hep birlikte kutlanmış Balat’ta. Din, dil, ırk ayırt etmeksizin bu sokaklarda ortak dil hep sevgi olmuş. Camileri, sinagogları ve kiliselerinin iç içe oluşuyla da Balat, dinlerin hepsini kucaklayan koca yürekli bir gönül ve sevgi semti olmuş…

SAHABE TÜRBELERİ VE MERYEM ANA AYAZMASI

 Bu çok özel yeri, sizlere çok az gerisinden yani Heraklikus ve Leon Surları olarak da anılan İstanbul kara tarafı surlarıyla deniz tarafı surlarının birleştiği bölgede yer alan Ayvansaray’dan başlayarak gezdirmek istiyorum. Edirnekapı’dan surları takip ederek Ayvansaray’a indiğinizde sizleri önce Hz. Muhammed’in o meşhur hadisine (“Kostantiniye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur”) mazhar olabilmek adına İstanbul’u kuşatmaya gelen İslam ordularında yer alan ve şehit düşmüş sahabe türbeleri karşılar. Bunların arasında Hz. Muhammed’in süt kardeşi Ebu Şeybetül Hudrî Hazretleri ve hakkında ayet bile nazil olmuş olan Kaab bin Malik de vardır. Aynı hazirede Fatih Sultan Mehmed’in çok özel askerlerinden topçu başı Toklu Dede’nin mezarlığı da mevcuttur. Bu türbelerin hemen az ilerisinde Ayvansaray otobüs durağını geçer geçmez sokak içine döndüğünüzde, Ortodoks aleminin önemli kutsal mekanlarından biri olan Blakhernia Meryem Ana Ayazması, “Hoş geldiniz” der gibi tam karşınıza çıkar. 450-457 yılları arasında İmparator Marcianos tarafından yaptırılan Blakhernia Ayazması, kentteki üç önemli ayazmadan (Blakhernai, Hodegetria, Balıklı) biridir. Kraliçe Pulheria ayazmanın üzerine bir kilise yaptırmıştır. Kudüs’ten iki kişinin getirdiği ve Meryem Ana’nın elbiseleri olduğu söylenen giysiler, İmparatoriçe Verina tarafından 5. yüzyılın sonlarında kiliseye verilmiştir. Fetihten önce, 1434’de kilise ve elbiseler bir yangında kül olmuştur. Ayazmadan Balat’a doğru yürümeye başladığınızda yaklaşık 100 metre ileride solda, yine bir sahabe olan Hz. Cabir Camii vardır. Bu cami kiliseden çevrilmiştir ve Hz. Cabir’in türbesi de caminin içindedir. Camiden sahile iner ve Balat’a sur dışından ilerlerseniz, deniz kenarında 1896 tarihli Or Ahayim Yahudi Hastanesi, tüm güzelliği ile size adeta göz kırpar.

KİLİSELER DİYARI VE İSTANBUL’UN EN ESKİ HAMAMI

Burayı gördükten sonra yine sur içine girer ve Balat’a doğru ilerlerseniz Aya Dimitri Kilisesi’ni görürsünüz. Biraz ileride ise Rum Balino Kilisesi ile karşılaşırsınız. Burası ibadete kapalıdır. Kiliseyi geçtikten yaklaşık 300 metre sonra Balat’ın ilk ve en önemli camisi Ferruh Kethüda Camii’ni ziyaret edebilirsiniz. Mimar Sinan yapıtı olan bu ibadethane bir külliye olarak inşa edilse de, sadece cami kısmı ayakta kalmıştır. Caminin hemen yanında ise İstanbul’un en eski hamamı olan Balat Çavuş Hamamı sizi yüzyıllar öncesine taşıyacaktır. Fatih Sultan Mehmed döneminde inşa edilen hamam iki katlıdır. En önemli özelliklerinden biri; alt kısmında tonozlu bir hücreye sahip olmasıdır. Zamanında Yahudi batağı olarak bilinen bu hücrenin ortasında sadece Yahudiler’in kullandığı bir havuz bulunurmuş. Hâlâ faal durumda olan hamamın, maalesef şimdilerde alt katı kullanıma kapalıdır. Hamamdan çıkıp biraz ilerlediğinizde Balat’ın meşhur Çıfıt Çarşısı’nın başına gelirsiniz. Yol burada çatallaşır. Eğer siz sağ tarafa yürür ve ilk sağdaki sokağın içine girerseniz, semtin tek Ermeni kilisesi olan Surp Hraştagabet Kilisesi’ni görürsünüz. Bu kilisede her yıl eylül ayının ikinci hafta sonunda ilginç bir ayin yapılır. O cumartesiyi pazara bağlayan gece kilisede Ermeni, Yahudi, Müslüman ve Rum’u bir arada görürsünüz. Zira o ayinde felçliler, dilsizler ve yatalak hastaların iyileştirildiği söylenir. Bendeniz de çocukluğumda bir kez o ayini görmüştüm. Bu mucizenin kaynağının ise Hz. Meryem’in tasviri olduğuna inanılıyor. Hz. Meryem tasvirinin başından tarih boyunca büyük felaketler geçmiş. Rivayete göre önce İznik’teymiş. 1509’da İznik’i yerle bir eden depremde tüm binalar yıkılmış ama Hz. Meryem’in tasviri sunağının üstünde dimdik ayakta kalmış. Tasvirin ikinci durağı olan kilise bir yangın sonucu kül olmuş. Şimdi yerinde Surp Hraştagabet’in bulunduğu üçüncü durağı da 1729’da çıkan büyük Balat yangınında alevlerin içinde kaybolup gitmiş. Fakat, Hz. Meryem’in yüzü hâlâ asırlar önce yapıldığı gibi duruyor.

ÇIFIT ÇARŞISI, AGORA MEYHANESİ VE AHRİDA SİNAGOGU

Balat’ın simgelerinden biri de pek tabii ki yüzyıllardır var olan Çıfıt Çarşısı’dır. Bir zamanlar bir-iki kişi hariç sadece Yahudi sanatkarların dükkanlarından ibaret olan Çıfıt Çarşısı’nda şimdilerde tek bir Yahudi esnaf bile kalmamıştır. Çarşının biraz gerisinde onları temsilen sadece manav David vardır. O da şu aralar oldukça yaşlı ve hasta olduğundan manavının başında değil. Çarşının başına geldiğinizde ise şarkılara bile konu olmuş o meşhur Agora Meyhanesi’ni görürsünüz. Her ne kadar ben çocukluğumda bu meyhanenin işlediğini görsem de, şu aralar mezbelelik durumda. Öğrendiğime göre meyhanenin yeni mülk sahibi, kısa bir süre sonra Agora Meyhanesi’ni tıpkı eski günlerindeki gibi hizmete açacakmış. Hemen meyhanenin yanında ise Balat’ın ve İstanbul’un en meşhur işkembecilerinden biri olan Fetih İşkembe Salonu vardır. Sahil yolunda gördüğünüz ‘Meşhur Balat İşkembecisi’ ibareli tabelalarıyla boy gösteren diğer işletmeler aslında bu mekanın kötü birer taklididirler. Yine Agora Meyhanesi’nin tam karşısında zamanında buraya yerleşen Bulgar Yahudileri’nin ibadethanesi olan Yanbol Sinagogu bulunur. İstanbul’un en eski sinagogu olan Ahrida Sinagogu ise Yanbol’dan sadece 50 metre ileride, Vodina Caddesi’ndedir. 1440 tarihli sinagogun en büyük özelliği, dua kürsüsünün bir gemi pruvası biçiminde olmasıdır. Bu şekilde olması hem Nuh’un Gemisi’ni hem de Yahudileri İspanya’dan Osmanlı’ya taşıyan kalyonları temsil ediyor. Eski karakol caddesi olarak da bilinen Ahrida’nın bulunduğu bu cadde, Balat’ın da en önemli caddesidir. Özellikle azınlıkların bulunduğu dönemlerde küçük bir Beyoğlu kıvamındaymış adeta... Hafta sonlarında herkes en güzel kıyafetlerini giyer ve bu caddede Fener-Balat arasında tur atılırmış. Kimbilir bu gezintiler sırasında bir bakış, bir gülüş nice aşklara yelken açılmasına sebep olmuştur... Vodina Caddesi’nden patrikhaneye doğru ilerlediğimizde, caddeyi kesen Sancaktar Yokuşu’nun sonunda, Balat’ı tepeden gören, göz kamaştırıcı, ihtişamlı bir görünüşe sahip Rum Erkek Okulu bulunur. Okulun hemen altında, Türk Musikisi’ne önemli katkılarda bulunmuş, Boğdan Prensi Dimitri Kantemir’in müzeye dönüştürülen evi yer alır. Kantemir’in evinin az ilerisinde de Ortodoks dünyasının merkezlerinden biri olan Fener Patrikhanesi sizleri bekler.

BALAT’TA BİR ÜNİVERSİTE

Masalsı bir tebessüm
 Bir zamanlar Balat’ta; kiliselerden gelen çan sesleri, sinagoglarda dua eden insanların nidaları, ayazmalarda akan suların şırıltıları birbirine karışırmış. Museviler’in çoğu İsrail’e göç etmiş, zamanla diğer gayrimüslimler de İstanbul’un gözde yerleri olmaya başlayan semtlerine yerleşmişler. Son yıllarda, eski görselliğine tekrar kavuşması için, özellikle Avrupa Birliği aracılığıyla, Balat’ta restorasyon çalışmalarına başlandı. Balat’ı süsleyen iki-üç katlı, şirin cumbalı evler elden geçiyor, sokaklar eski haline benzetilmeye çalışılıyor. Gün geçtikçe gözde bir semt haline gelen Balat, eski günlerine tekrar dönmeyi bekliyor. Özellikle Balat’ta açılan Plato Meslek Yüksek Okulu, bu semtin kentsel dönüşümüne büyük katkı sağlıyor. Okulun danışmanının ise doğma büyüme bir Balatlı olan eski İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer olması, hem eğitim kurumu için hem de Balat için büyük bir avantaj. Tarihi binaları satın alarak aslına uygun restore edip eğitim ve öğretime kazandıran Plato Meslek Yüksek Okulu’nun danışmanı Mehmet Ata Özer, eğitimci olduğu dönemde ‘süper müdür’ olarak da tanınıyor. Görev aldığı her okulda muazzam değişikliklerle çıtasını yükselten Ata Özer ile Plato Meslek Yüksek Okulu’nu ve hedeflerini konuştuk:

TARİHİ MEKANLARA DOKUNULMAMALI’

 Yanılmıyorsam Balat doğumlusunuz ve Plato Meslek Yüksek Okulu’nun danışmanı olarak doğduğunuz yere geri döndünüz. Okuldan ve buraya geliş hikayenizden bahsedebilir misiniz?

Balat’ta bir üniversitenin olabileceği hiçbirimizin aklına gelmezdi ama Sedat Yazıcı ve Tolga Yazıcı bu hayalin gerçek olmasını sağladılar. Bir gün beni ofislerine davet ettiler. Tolga Yazıcı ile bir buçuk saatlik bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sohbet sırasında tarihi bir yarımada olan Fatih’in en eski yerleşim birimlerinden Ayvansaray’da üniversite kurmak istediklerini anlattılar. Benim de doğup büyüdüğüm bu yere hizmet etmemi istediler. İçten olan duygularına benim katılmamam söz konusu olamazdı. Çalışmaya hiç niyetim olmadığı halde doğup büyüdüğüm yere hizmet etmenin bir ibadet olacağı düşüncesi ile çok güvendiğim Tolga Bey’in teklifini kabul ettim. Amacımız bu tarihi mekana sanatın, kültürün ve bilimin yayılmasına vesile olmaktı. Bu semtte yaşayan, tahsil imkanı bulamayan gençlerin, aydın, ileri görüşlü, örf-adetlerine bağlı, Cumhuriyet’e saygılı öğrenciler ve öğretim görevlileri ile iç içe olmalarının onların da ufkunu açacağını düşünüyoruz. Bu görevi kabul etmemin ana sebebi budur.

Sizin zamanınızdaki Balat’la şimdiki arasında ne gibi farklar ya da benzerlikler görüyorsunuz?

Benim çocukluğumda Balat’ta ben dahil en çok iki veya üç üniversite mezunu vardı. Semtte oturan herkes günlük kazancını temin edip masraflarını çıkartıp çoluğunu çocuğunu geçindirme çabası içindeydi. Bu semtteki yaşam günlüktü. Hiçbir zaman aylık ve yıllık kazançlar söz konusu değildi. Çünkü semtin çoğu esnaf ve müzisyendi. Bu koşullarda insanların ileriye dönük düşüncelerinin olması mümkün değildi. Dolayısıyla çocuklarını okutmak veya geleceğe ışık tutacak adımları atmalarını sağlamak imkansız görünüyordu. Ama şimdi Balat’ta herkes çocuklarını okutma gayreti içinde. Çünkü mahallenin gençleri ellerinde kitapla dolaşan öğrencileri ve öğretim görevlilerini gördüklerinde onların kim olduğunu merak etmeye başladılar ve bu okulda eğitim almaya heveslendiler. Plato Meslek Yüksekokulu da burada yaşayanların dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını değiştirmeye başladı.

 Kentsel dönüşüm çerçevesinde yenilenen Balat’ta sizce neler değişmeli, neler yenilenmeli?

Öncelikle Balat’ın çok değerli ve kıymetli olduğunu insanların mutlak suretle bilmeleri gerekir. Çünkü burası birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yarımadadır. Burada yürütülen kentsel dönüşüm çerçevesinde tarihi mekanlara hiç dokunulmamalı, eskiye ait eserler yok edilmemeli. Ama en önemlisi bu tarihi dokuyu korumak için insanlar bilinçlendirilmeli. Bu noktada Sedat Yazıcı ve Tolga Yazıcı’nın semtin tarihi dokusunu bozmamak için almış oldukları binaları tarihsel dokusuna ve aslına uygun olarak restore etmelerini çok takdir ediyorum. Bu binalar su yüzüne çıktığında semtin ne kadar değerli olduğu bir kez daha anlaşıldı. Bu çevrenin kentsel dönüşümünün, tarihsel dönüşüme çevrilmesi ile kendi dokusuna da kavuşmuş olacaktır. Eskiden burada ikamet etmiş olan Rum ve Türk vatandaşlarının kendi doğup büyüdükleri yerleşim merkezlerinin aslına uygun restore edildiğini görmesiyle buranın ziyaretçilerinin artacağını düşünmekteyim.

Plato Meslek Yüksekokulu’nun Balat’taki değişime etkisi nasıl olacak?

Plato Meslek Yüksek Okulu semte getirdiği enerjiyle Balat’ı İstanbul’un kemikleşmiş kültür sanat haritasının dışına çıkararak burayı sanat, tasarım, iletişim ve kültürel etkinliklerin alternatif merkezlerinden biri haline getirecektir. Aynı zamanda da insanların dünya görüşlerini ve sanata karşı eğilimlerini de değiştirecektir.

Bu okul için neden Balat tercih edildi?

 Balat tarihi yarımadada, dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge olarak değerlendiriliyor. Balat ve çevresi bu özel konuma sahip olmasına rağmen yeteri kadar korunabilmiş değildi. Bu anlamda Plato Meslek Yüksek Okulu bölgede bir restorasyon projesinin başlamasına da vesile olmuştur. Bu bölgede restorasyonu yapılan binalardan başlanarak, bir mahalle üniversitesinin oluşturulması yoluna gittik. Bunun Türkiye’de henüz çok iyi anlaşılabildiğini söyleyemem. Amerika ve İngiltere başta olmak üzere yurt dışından gelen misafirlerimiz bölgeyi ziyaret ettiğinde ya da projeyi dinlediğinde bizden daha fazla heyecanlanıyorlar. Bu yapının eğitim öğretim hayatına çok ciddi katkı sağlayabileceğini, sağlıklı restorasyon çalışmasının da örnek teşkil etmesiyle genel olarak bölgenin gelişimine katkı sağlayacağını belirtiyorlar. Bu durumdan mutlu oluyoruz.

Plato Meslek Yüksek Okulu görüntü olarak bizleri Osmanlı’nın ihtişamına götürüyor. Okulun bu şeklinin korunması adına nasıl çalışmalar yapıldı?

 Tarihi dokuyu iyi bilen bilim adamları ile temaslar hiç kesilmedi. Tarihi dokunun detayları buranın yapısını bilen uzmanlardan öğrenildi. Detaylar alındıkça çalışmalar o düzeyde gerçekleştirildi. Yerel yönetimle kurulan irtibatlar sayesinde dokunun ehemmiyeti ortaya çıkartılmaya başlandı.

Sizce Balat bulunduğu konum itibariyle eğitim anlamında okuldaki öğrencilere ne gibi faydalar sağlayacak?

Tarihin gerçeklerini mutlak suretle öğrencilerine aşılayacaktır. Bizans’ın, Osmanlı’nın inşa etmiş olduğu eserler az da olsa bu semtte varlığını devam ettirmektedir. İnsanlar dil, din, ırk ve renk ayırımına bakılmadan uzun yıllar burada kardeşçe yaşamıştır. Bu gerçek bundan sonra da burada yaşayan insanlar arasında mutlak suretle teessüs ettirilmelidir. Plato Meslek Yüksek Okulu eğitim-öğretim gören gençlere bu gerçekleri yerinde göstermektedir. Gençler sık sık yanlarında yetkili kişiler ile birlikte Bizans’ın, Osmanlı’nın eserlerini inceleme fırsatı bulmaktadır ve burada görülen mimari ve tarihi zenginlikler gençleri ileriye dönük çalışmalara yönlendirmektedir.

 Üniversitelerin ve eğitim kurumlarının eskiye oranla şehir içlerine daha çok yaklaştıklarını görüyoruz. Bunun altında yatan sebep sizce nedir?

 Üniversitelerin şehir dışında olması gençlerin toplumun içinde bulunmalarına ve onların yaşam tarzlarına şahit olmalarına engel teşkil etmektedir. İnsanlar nereye giderse gitsinler doğdukları yeri mutlak suretle aramalıdırlar. Gençler toplumun içinde yaşamlarını devam ettirmediklerinde yaşamanın zorluklarını ve yaşam şartlarını görememektedir. Eğitim-öğretim kurumları sokaklarda ve mahalle içlerinde kısım kısım faaliyet gösterdiklerinde bu engel ortadan kalkacak, insanların yaşam mücadelesini nasıl verdiklerine bizzat şahit olarak eğitimlerine devam eden gençler ileriye dönük çalışmalarında bu gerçekleri asla göz ardı etmeyeceklerdir. Bu bilinçle sokak aralarında ve mahallelerde bulunması gereken eğitim-öğretim yuvalarının olması bana göre şarttır. Balat sizin gibi eğitim kurumları tarafından değil, ünlü simalar tarafından da tercih ediliyor. Neredeyse dönüşüm projeleri olmasa bu değerleri göz ardı edeceğiz… Bu düşünce tarzı benim kanaatime göre geleceğe dair ekonomik kazanca dayalıdır. Bu yerleşim bölgesinde bu binalar tarih boyunca vardı.

Madem insanlar tarihi dokuya önem veriyorlardı, niçin buranın yok edilmesine göz yumdular ve buraya gerekli önemi vermediler?

Ama şimdi tarihi doku aslına uygun olarak yapılandırılmaya başladığında alınacak olan binaların ileride çok büyük kazanç getireceğine pek çok insan inanmakta. Bu fikir doğrultusunda buradaki yapıların alınmasına başlandığına inanmaktayım. Ben 63 yıldır bu semtin insanıyım. Gelmiş geçmiş insanların buraya ne kadar değer verdiklerini en iyi bilenlerden biriyim. Düne kadar varoş diye adlandırılan bu yerlere kimse girmezken şimdi bina almak için gelen ve son model arabaların içine kurulmuş olan insanların çoğunlukta olduğunu görmekteyim. Ben isterim ki bu semti tarihi dokusuna kavuşturmak isteyenler bu çabayı göstersin.

 Plato Meslek Yüksek Okulu’nu tercih eden öğrenciler mesleki anlamda ne gibi avantajlara sahip olacaklar?

Bu okula kaydını yaptıran gençlerin son zamanların gözde mesleği olan radyo ve televizyon, kameramanlık, fotoğrafçılık, mimari restorasyon ve çocuk gelişimi bilgilerine büyük ölçüde sahip olacaklarına inanıyorum. Çünkü doku tarihi bir dokudur. Sanatsal yapılar çoğunluktadır. Medyada yer alabilecek birçok olaylar ve hadiseler burada ikamet eden insanların yaşamlarından örnek alınabilir. Bu gençler Osmanlı, Bizans yapılarını gördüklerinde, medyatik olayları tespit ettiklerinde, onları fotoğrafladıklarında, kamera ile dünyaya gösterdiklerinde ne kadar büyük işler yaptıklarını fark edeceklerdir.Bu da onlara öğrencilik dönemlerinde tecrübe kazandıracaktır, hem alaylı hem de mektepli olacaklardır.

 BALAT’IN ÜNLÜLERİ

 Özellikle son dönemde kentsel dönüşüm projesi kapsamında tekrar eski günlerine dönüş çabasında olan Balat ve çevresi, ünlülerin de ilgisini çekiyor. ‘Kavak Yelleri’ dizisinin yakışıklı oyuncusu Dağhan Külegeç’in Ayvansaray’da üç katlı cumbalı muhteşem bir evi var. Genç oyuncu bu evi geçtiğimiz yıl satın aldı. Ressam İsmail Acar’ın da Balat’ta iki tarihi bina satın aldığı söyleniyor. Oyuncu Kenan İmirzalıoğlu’nun da Balat ve çevresinde tarihi yapılar satın aldığı herkes tarafından biliniyor. Nurgül Yeşilçay’ın ise tarihi Balat Çavuş Hamamı’nı satın almak istediği ancak pazarlıkların sonuçsuz kaldığı da öğrendiklerim arasında. Gazeteci Savaş Ay’ın Balatlı oluşu ise yeni değil zaten.

False