Biz neden yeni anayasa istiyoruz?

GÜNCEL siyasi tartışmaları, hapisteki milletvekillerini, iptal edilen milletvekilliğini falan bir an için unutun.

Hatta mümkünse partiler arasındaki siyasi görüş farklarını, geçmişten gelen husumetleri falan da unutun.
Sadece şunu hatırlayın: Parlamentoda temsil edilen partilerden Milliyetçi Hareket Partisi hariç kalanları, yani Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisi, seçime girerken bir konuda aynı vaadi söylediler: Yeni Anayasa.
Elbette her birinin yeni Anayasadan anladığı farklı, öncelikleri farklı ama mefhumu muhalifinden gidersek, hepsinin aynı olduğu bir yer var: Mevcut Anayasa Türkiye’yi taşımıyor, Türkiye’ye yetmiyor.

Mevcut Anayasamız başka hiçbir şey değilse bile, özgürlükler yerine kısıtlamaları öne çıkaran, özellikle ifade ve siyaset yapma özgürlüklerine getirdiği temel kısıtlamalarla bugünün siyasi kavgalarının önemli bir bölümünün alt yapısını oluşturan bir metin.
Bizim bu metinden ve bu metnin bize uygun gördüğü kısıtlı fikri ortamdan kurtulmamız için önce tabiri caizse ruhumuzu bu metinden kurtarmamız lazım.
Yani, içimizden bazılarının, bu anayasanın çizdiği dünyanın dışında düşünebilmeye başlaması lazım. Önce beynimiz özgür kalacak ki, hepimizi özgür kılacak yeni bir Anayasa yazabilelim.
İşte bu noktada kısmen de olsa ümitsizliğe kapılıyorum. Çünkü gerek hapisteki milletvekilleriyle ilgili tartışmada ve gerekse Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptali konusunda ortaya yeni bir görüş getirilemiyor. Başta AK Parti olmak üzere bütün partiler konuyu eski Türkiye’nin terimleriyle, değiştirmek istediğimiz Anayasanın bize çizdiği fikri çerçeve içinde konuşuyor.
Özellikle, yeni Anayasa yazımı konusunda motor güç olması beklenen Ak Parti ve onun lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, fena halde 82 Anayasası ağzıyla, o Anayasanın getirdiği yasaların diliyle, o Anayasa ortamının ürünü devletçi muhafazakar çerçeve içinde konuşuyor.

Öte yandan CHP de aslında Başbakandan çok farklı değil. Özgürlükçü hukuki argümanlar geliştirmek, ‘yeni’yi dile getirmek yerine aslında bir nevi ayrıcalık talebinde bulunuyorlar, ‘Yahu adam koskoca milletvekili olmuş, seçilmiş gelmiş, mahkemesi de adamı serbest bırakıversin’ demeye getiriyorlar.
MHP bir üyesi hapiste olmasına rağmen bu durumu fazla dert ediniyor gibi gözükmüyor.
En vahimi, BDP. Onlar tam olarak eski Türkiye’nin dilini kullanıyor, savaş tehditleri savuruyorlar.
Benim önerim şu: Bir an durup düşünsünler, ‘Biz neden yeni Anayasa istiyorduk’ sorusunu kendilerine sorsunlar.
Eskinin bakış açılarıyla, eskinin terimleriyle konuşmaya devam edeceksek, yeni bir Anayasa da yazamayız.

İki çözüm önerisi

BİRİNCİ önerim, hapisteki tutuklu milletvekilleriyle ilgili.
Anayasanın dokunulmazlıkları düzenleyen 83. maddesinin ikinci fıkrasındaki ‘Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirmek zorundadır’ cümlelerini kaldırmak sorunu çözmeye yeter.
Bu iki cümlenin, daha doğrusu ilk cümlenin ‘kutsal’ olduğu düşünülüyorsa, o zaman ikinci cümleyi kaldırıp yerine ‘Ancak bu halde, hakkında hüküm kesinleşene kadar milletvekilinin tutukluluğu kaldırılır’ cümlesini yazmak yeterli olacaktır.
İkinci önerim Hatip Dicle’nin durumuyla ilgili. Burada da Anayasanın 76. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ceza alt sınırı 1 yıldan 3 yıla çıkarılarak Dicle’nin yeniden milletvekili seçme yeterliğini kazanması sağlanabilir. Dicle ile ilgili milletvekilliğini iptal kararının iptali için de Anayasaya bir geçici madde eklenip bu değişikliğin 12 Haziran seçimi için de geçerli olduğu söylenebilir.
Bizim yeni dönem parlamentomuz Anayasayı baştan sona yeniden yazacak ve Türkiye’deki özgürlükler düzenini ‘ileri demokrasi’ seviyesine getirecekse, işe buradan başlanabilir.
Yeter ki niyet olsun.

Yönetilmeyen bir parti: CHP

İSTER şirkette, ister devlette, ister partide, yönetimin iyi olup olmadığını krizli zamanlarda anlarız. Lider o zaman ortaya çıkar, kurumlar, eğer iyi yönetiliyorlarsa, o zaman büyük sınavdan başarıyla geçerler.
CHP, seçim gecesinden beri tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir krizi yaşıyor. Ve bu kriz sırasında görüyoruz ki sağa sola yalpalayan, doğru tercihler yapmakta zorlanan, her kafadan bir ses çıkan, nasıl yol alacağını bir türlü bilemeyen, ergenlik çağındaki genç insan tepkileri veren bir parti var karşımızda.
Bu şartlarda CHP’ye ‘yönetiliyor’ demek çok zor. Kendi krizini kendi eliyle içinden daha da çıkılmaz hale getirmek bir yöneticilik başarısı sayılamaz.
Yazarın Tüm Yazıları