TBMM Başkanlığı ve seçim propagandası

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, son günlerde sesi en çok çıkan AKP milletvekilleri arasında yer alıyor.

Haberin Devamı

Elbette bunda işgal ettiği makamın da katkısı var. Aynı şeyleri muhtemelen başka AKP milletvekilleri de seçim çevrelerinde söylüyorlardır ama Şahin’in sıfatı söylediklerinin medyaya daha çok yansımasına neden oluyor.
Mehmet Ali Şahin’in söyledikleri, genel olarak muhalefet eleştirisi. Oldukça ağır bir şekilde muhalefet partileri aleyhine konuşuyor.
Oysa biliyoruz ki TBMM Başkanları, seçildikleri andan itibaren mensubu oldukları siyasi partilerin TBMM içinde ve dışındaki siyasi faaliyetlerine katılamazlar. İlle siyasi partileri içinde faaliyette bulunmak istiyorlarsa onlardan beklenen şey istifa edip, sade milletvekili olarak o faaliyetlerin içine girmeleridir.
Mehmet Ali Şahin de elbette bunu biliyor ve yine Siyasi Partiler Kanunu’na dayanarak “seçim dönemlerinde yeniden milletvekili adayı olanların” bu hüküm dışında tutulduklarını söylüyor.
Evet, bu doğru! TBMM Başkanları yeniden aday olurlarsa siyasi faaliyette bulunabilirler, bu normal.
Ama böyle bir durumda TBMM Başkanı sıfatını kullanmamalarını beklemek kanunun ruhunun gerektirdiği bir şey! “Kırmızı plakaya” da veda etmelerini beklememiz gerekiyor. Madem siyasi faaliyette bulunmayı tercih ediyorlar, o zaman seçimin demokratik eşitliğine uygun davranmalılar.
Aksine tutum makamın saygınlığına zarar veriyor.

Haberin Devamı

Seçim değil hakaret meydanları

SEÇİM süreci başladığından beri siyasi parti liderlerinin miting konuşmalarını dikkatle izledim. Hem işim bu olduğu için, hem de bir seçmen olduğum için.
Ama doğrusunu söylemem gerekirse son on gündür bu konuşmaları okumamaya ve televizyon ya da radyoda maruz kalmamaya dikkat ediyorum.
Birincisi sıkıldım! Hep aynı şeyler tekrarlanıyor. Tekrarlanan tek temel konu da birbirlerinin aslında ne kadar işe yaramaz olduğunu anlatmaları.
Biri öbürüne “sanal” diyor, öbürü diğerine “hortumcu”, diğeri berikine “hain”.
Öte yandan bu konuşmalara çok maruz kalınca insanın terbiyeden uzaklaşması da mümkün ki işim gereği bu da benim için ciddi bir tehlike oluşturuyor. Hem öfkeyle bilgisayarın başına oturmak istemiyorum hem de beynime nüfuz edecek kelimeleri günün birinde istemeden de olsa buraya yazmak istemiyorum.
Oysa biz seçmenlerin duymak istedikleri bu hakaretler değil.
Muhalefet iktidarın tuzağına düşüyor. Seçim meydanlarını iktidarın bir türlü çözümleyemediği işsizlik, esnafın zor durumu, giderek ekonomisi çöken Anadolu kentleri gibi meselelere dikkat çekmek için kullanamıyor.
İktidar, yapmayı başardığı bunca işi anlatmak yerine bütün propagandasını muhalefetin ne kadar işe yaramaz olduğunu anlatmaya çabalıyor.
Öte yandan seçimden sonra hepsi birbirinin yüzüne bakmak ve oturup konuşmak zorunda kalacak.
O vakit birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar, “Vay sen bana seçim konuşmanda şunu demiştin” diye hesap mı soracaklar?
Yoksa hiçbir şey söylenmemiş gibi bir pişkinlikle el sıkışıp, konuşacaklar mı?
Şurada seçime artık iki haftadan az bir süre kaldı.
Bari bundan sonrasını dişe dokunacak bir şeyler söyleyerek geçirseler de seçmen sağlıklı bir karar verebilecek duruma gelse.

Haberin Devamı

Her görüşe bir seçim anketi!

SEÇİM anketleri ortalıkta uçuşup duruyor. Her partinin hoşuna gidecek bir anket de mevcut. Herkes işine geleni alıp kullanıyor.
Bu seçimlerde bir de “bant içinde hareket” kavramı ortaya çıktı. “Yüzde 40 ile 45 bandında” dediğiniz zaman akan sular duruyor, seçimden sonra “Ben sonucu bildim” deme şansınız doğuyor. Hatırlıyorum, eskiden anketlerin sonucundan önce bu anketin hangi hata payıyla sonuç verdiğini yazmak da âdettendi.
Yüzde 1-yüzde 2’li bir hata payını anlıyorduk, ama böyle “bant” tarifi verince hata payı birdenbire artı, eksi yüzde 5’lere çıkıyor!
Hatta daha fazlaya! Barajın yüzde 10 olduğu, baraja çok yakın partilerin bulunduğu bir seçimde anket yapıp, bunu da artı, eksi yüzde 5 hata payıyla açıklayınca o anketin bir anlamı kalıyor mu?
Seçim araştırması yapmak ciddi bir iştir. Sadece bilgi gerektirmez, güçlü organizasyonlar ve ciddi bir para da ister.
Elbette “Devlet buna önlem alsın, her aklına esen seçim araştırması yapmasın” demeyeceğim.
Serbest piyasa ekonomisinde bunu belirleyecek olan şey şirketlerin başarısı olmalıdır.
Ama kişisel düşüncem şu ki araştırma şirketleri kendi aralarında toplanıp, bu işin etik ve mesleki kurallarını koyabilirler. Bu kurallara uymayanları açıklayarak vatandaşların kime güvenip kime güvenemeyeceğini öğrenmesine yardım edebilirler. Yoksa bir süre sonra hiçbir inandırıcılıkları kalmayacak, haberleri olsun.

Yazarın Tüm Yazıları