MEDYADAN : Genel konular

Güncelleme Tarihi:

MEDYADAN : Genel konular
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2003 15:24

30 Ağustos’ta öpüşen kadın fotoğrafı kullanmışız – Bu Şişli ilçesinde bir düztabanlık var ama... – en de büyüyünce fotoğraflarım dünya böyyüklerinin duvarlarını süsleyecek inşallah – Kemal Derviş’i İstanbul’da yeme taktiği – Engin Ardıç’ın Tuğrul Şavkay’a veda yazısından – İşçi Bulma Kurumu’na niye sövdünüz ki? – Ağrılı Şükran’ın hicran dolu mektubu – Okuma engellilerin dergisi vs...

Haberin Devamı


Hürriyet, 29 Eylül

Hürriyet Okur Temsilcisi
Doğan Satmış’a gelen bir mektup.

Prof. Dr. Tülin Ayta, 30 Ağustos tarihli Hürriyet’in birinci sayfasında yayımanan bir fotoğrafa itiraz ediyor. Madonna’nın sahnede bir kadını dudağından öperken çekilmiş bir fotoğrafı. (Yanda)

Tülin Hoca’nın itiraz gerekçeleri şöyle:

(1) Dindar vatandaşlarımız bundan rahatsız olur.
(2) TV dizilerine bile özenip intihar dahil çeşitli eylemlere kalkışan saf, eğitimli, eğitimsiz bunca genç nüfusa sahip, seks takıntılı bireylerin yoğun olduğu ülkemizde...vs

Ama beni dumura uğratan üçüncü ve sonuncu gerekçe oldu:

(3) Cumhuriyet tarihimizin en anlamlı gününe (30 Ağustos) saygısızlık örneği olarak hem de baş sayfa birinci sütuna konulması affedilmez bir saygısızlıktır.

Cumhuriyet tarihimizin çok iyi anlaşılamadığı ortada...

Benim de, yıllarca önce, benzer bir şikayeti göğüslemem gerekmişti.

Hürriyet’in 5.sayfasında bir fotoğraf yayımlandı, aslında estetik açıdan sevimli ama gereksiz bir fotoğraftı. Arkadan, popoları açık 10-15 kadın... Bir hanım okur telefon etti, her nedense (o zaman Okur Temsilciliği yoktu) bana bağladılar, Genel Yayın Yönetmeni Asistanı idim diye belki de. Kadıncağız, iki oğlu olduğunu, böyle bir fotoğrafı görmelerini istemediğini, böyle fotoğraflar yayımlandığı zaman, çocuklar uyanmadan gazeteyi yırttığını, böyle bir fotoğrafın çocuklar üzerindeki etkilerini niye düşünmediğimizi filan bana uzun uzun anlatır, hesap sorarken, beni ne dürttüyse, sordum:

- Haklısınız hanımefendi, ama artık çocuklar televizyonlarda (daha internet evlere girmemişti) öyle şeyler seyrediyorlar ki... Kaç yaşında oğullarınız?

- Küçüğü 22, büyüğe 24 yaşında!..


*

ŞİŞLİ’NİN KADERİ BU

Gözcü, 29 Eylül

Mehmet Şehirli’nin yazdığına göre, İbrahim Tatlıses DYP’den Şişli Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyacakmış.

Bu Şişli’de bir düztabanlık var ama...


*

ANLAYAN BERİ GELSİN

Hürriyet, 1 Ekim

GS, İstanbul’da Real Sociedad’a 2-1 yenildi. Hürriyet haberi birinci sayfadan şöyle duyurdu:

Yeni Cimbom ses versene!.. Başarı öyküsü ‘Eski Açık Sarı Desene’ filminin başrolündeki Galatasaray, hayal kırıklığı yarattı...


*

BEN DE BÜYÜYÜNCE, FOTOĞRAFLARIM
ÜNLÜLERİN DUVARINI SÜSLEYECEK...

Vatan, 30 Eylül

Elia Kazan’ın ölümü üzerine Zülfü Livaneli yazdı. Başlığı “20 yıllık kadim dostum Anadolulu Elia Kazan” idi. Yani “20 senelik eski dostum...” Olur a...

Bu yazıdaki asıl güzellik başka, şöyle diyor Livaneli:

(Kazan’ın son günlerini geçirdiği odayı anlatıyor. Duvarda bir sürü eski fotoğraf varmış.)
Kimler yoktu ki bu fotoğraflar arasında. Oyunculuk güçlerini keşfedip sinemaya kazandırdığı Marlon Brando, James Dean, Nathalie Wood; onun yanında 50’lerin Kayseri Belediye Başkanı Osman Kavuncu, biraz ötede gençlik yıllarının sevgilisi Marylin Monroe, onun yanında birlikte geçirdiğimiz tatillerin anısı birkaç fotoğraf.”

Ecco homo!


*

LEN TAYFUR, ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞEN LEN

Yarın, 30 Eylül

Gazetenin sürmanşeti şöyle: “Ya Sarıgül aday olur, ya felaket olur

Tüylerim diken diken oldu, okudum: “(Deniz) Baykal İstanbul’da (Kemal) Derviş’i aday göstermek istiyor. CHP İstanbul teşkilatı direniyor: Sarıgül aday olmazsa İstanbul’da yok oluruz.”

Kemal Derviş’in, Baykal’ın kurduğu, bu kadar alenî bir tuzağa düşeceğini sanmam. CHP’nin İstanbul’da en küçük bir şansı bile yok. Baykal “İstanbul’u Derviş yüzünden kaybettik” diyerek, partisindeki tek işe yarar adamı da tasviye edecek...

Ayrıca ben de CHP İstanbul İl Teşkilatı gibi düşünüyorum, “BU” CHP’ye aday olarak Kemal Derviş değil tabii ki Mustafa Sarıgül yakışır!


*

ARKADAŞIN ARDINDAN ARDIÇÇA...

Star, 30 Eylül

Tuğrul Şavkay, Engin Ardıç’ın okul arkadaşıymış. Ardıç, kırk yıllık dostunun ardından yazıyor:

(Geçirdiği ilk kalp spazmı sonrası doktor uyarmış Şavkay’ı...) “Artık açık çay, yağsız yoğurt, kuru petsimet, kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir falan gibi zırvalarla idare etmen gerekiyordu, hay tandır kebabı yiyeceğine bok yeseydin Tuğrul!..”

(Bazı ortak hatıralarını sayıyor Ardıç, sonra soruyor: Hatırladın mı diye?) “Nasıl hatırlayacaksın ulan, bu yazıyı okumuyorsun ki, İstinye Devlet Hastanesi’nin morgunda yatıyorsun boylu boyunca, gelip alacaklar, götürüp gömecekler.”

Arkadaş ölümü nedir, bilirim! Engin Ardıç’a sabır diliyorum...


*

İŞÇİ BULMA KURUMUNA NİYE SÖVDÜNÜZ?

Yarın, 1 Ekim

Türkmenistan Savunma Bakanı, Türkmenistan AŞ’nin sahibi olan Türkmenbaşı’na hep yağ çekiyormuş, elini öperken filan resimleri var, ama görevden alınmış. Yarın başlık atıyor, “Yağcılığın sonu ayakçılık oldu” diye.

Merak edip okudum, haberHer törende Türkmenbaşı’nın elini öpen Arazov (bizim yağcılardan ders alsın o da, el öpmek işe yaramaz başka yerini öpeceksin) işsiz kalmadı, daha beterini yaşadı. İşçi Bulma Kurumu Başkanı oldu.” diyor.

Yarın’a sormak isterdim:

(1) İşçi Bulma Kurumu Başkanlığı niye “işsizlikten daha beter” bir görevdir?
(2) İşçi Bulma Kurumu Başkanı niye ayakçıdır?

Espri yapacağım diye lafı eğip büğerken yapmadığınız saçmalık, kırmadığınız pot yok maşallah!


*

CANIM KIZIM...

Radikal, 1 Ekim

Ağrılı Şükran’ı babası okula göndermiyormuş, öğretmenine bir mektup yazıp yardım istemiş, öğretmen Özgür Küçükçepiş mektubu Doğubeyazıt Kaymakamı Nurullah Çakır’a götürmüş. Bu sırada kaymakamın yanında bir heyet varmış, Ağru Valisi’nin eşi, 12.Mekanize Tugay Komutanı’nın eşi vd... Hep birlikte, işi gücü bırakmışlar, kalkıp Şükran’ın köyüne gitmişler.

En büyük isteği, hayali okula gitmek olan 13 yaşındaki Şükran’ın mektubunda yer alan iki cümle...

Zaten bugüne kadar hangi hayali kurduysam hiçbiri gerçekleşmedi. Bundan sonra da gerçekleşmeyecek. Gerçekleşeceğini hiç sanmıyorum. Umutlarım, hayallerin tamamen yıkılmış durumda.”

Şükran, 14 Nisan Okulu’nda 6.sınıfa yazılmış...


*

OKUMA ENGELLİLERİN DERGİSİ

Aksiyon Dergisi, 29 Eylül

Gelinos Latinos diye bir araştırma-haber yapmışlar. Latin Amerika’dan Türkiye’ye gelip evlenmiş kadınlar, Latino gelinlerimiz yani... Hoş bir röportaj.

Bir de adettir hani, “Bilmem kim dergimizi inceledi ve çok beğendi” diye fotoğraf kullanılır ya, Aksiyon Dergisi de “Aksiyon Dergisi’ni inceleyen Latino gelinler” fotoğrafı koymuş bir tane, muhteşem bir resimaltıyla birlikte:

Dil engeli nedeniyle Türk basınını takip edemeyen bayanlar (!) Aksiyon’u beğenerek okudu.”

Bebelere balon, Türkçe okuyamayanlara Aksiyon...


*

ENGELLİLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM

Hürriyet, 2 Ekim

“Sakaltık, bozukluk, kusur, defo” anlamına gelen “özür” kelimesi, sanki kulağı duymayanın, gözü görmeyenin ne bileyim bacakları felç olanın bir “kabahati varmış” gibi bir mana taşıyor. Sanki utanılacak bir şeymiş gibi... Ben “engel” ve “engelli” kelimelerinde ısrar ediyorum. Ama yine, benim gazetem bile, içeride bizlerin yırtınmasına rağmen, “Duyma özürlü Mehveş” diye yazmaya devam ediyor.

Kimse fark etmese bile, ben, engellilerden bu dikkatsizlik için özür diliyorum.


*

ORTAÇAĞDA YAŞAYAN TÜRKLER

Posta, 3 Ekim

“Geleceğe dokunuyorlar” şeklindeki başlığa göz yumuyoruz, haberin yüzü suyu hürmetine. Kayseri’de bir Görme Engelliler Okulu açılmış. Sadece beş çocuk kaydettirilmiş bu özel ilköğretimokuluna. Parmak uçlarıyla okumaya çalışan üçü kız, ikisi oğlan... güzelliklerini bir görseniz.

Sadece 5 öğrenci... Kayseri Millî Eğitim Müdürü Nuri Günay şikayet ediyor.

Anne babalar çocuklarını niye getirmiyorlarmış, biliyor musunuz?

Zaten gözleri görmüyor, okuyup da ne yapacak!” diye...

2003 yılında!..


*

RENGİ ATMIŞ SAYFALAR

Sabah, 4 Ekim

Sadece aklıma takıldı da ondan soruyorum. Sabah’ın ilan sayfalarının adı Sarı Sayfalar biliyorsunuz, bir sürü reklam yaparak duyurmuşlardı. Bu Sarı Sayfalar’ın rengi ne zaman attı? Niye Sarı Sayfalar artık beyaz?


*

GENEL KÜLTÜR

Milliyet, 3 Ekim

Melih Aşık köşesinde Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bir sözünü kullanmış. Diyor ki Çelik “İngiltere’de Churchill’cilik, Fransa’da De Gaulle’cülük diye bir şey yoktur ancak Türkiye’de üstelik resmî ideoloji haline getirilmiş Atatürkçülük diye bir şey vardır.”

Sayın Bakan’ın bilgisine küçük bir not: Fransa’da Gaullisme diye bir siyasî doktrin vardır, bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Chirac bu eğilimin temsilcisidir, “gaulliste” parti de hükümetin en büyük ortağıdır.

Diyeceksiniz ki Çelik Millî Eğitim Bakanı’dır, Kültür Bakanı değildir. Doğru!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!