Mağaradan Yıldırım Bölge’ye Bir Dönem İki Kadın

“... BEŞPARMAK Dağları’na çıkıyoruz keçiyollarından. Köylüler bana takılıyor, ‘Tazı gibi yürüyon maşallah’ diyerek. Nihayet bir mağaraya varıyoruz.

Haberin Devamı

Doğu (Perinçek), Nuri Çolakoğlu, Ercan Enç, Halil Berktay, en önemlisi de sevdiğim, yakın olduğum bir kız arkadaşım orada...”
Of! Ekibe bak...
Yıl 1972.
12 Mart 1971 muhtırasının ardından “illegaliteye” geçilmiş.
Devrim peşinde Söke tarafında, dağda bir mağarada toplanan ekiptekiler bugün nerede?
Bildiğim kadarıyla durum şöyle:
Doğu Perinçek, Ergenekon davasından Silivri’de.
Halil Berktay, Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve Taraf Gazetesi’nde yazarlık yapıyor. Perinçek’in tam karşısındaki kampta yani.
Nuri Çolakoğlu yıllarca medyada üst düzey yöneticilik yaptı. Nuri Abi aynı zamanda TÜSİAD’ın ilk “Eski Maocu” üyesi olarak da bilinir!
Peki mağaraya gelen ve bize bu manzarayı aktaran genç kadın kim?
Arnavutköy Kız Koleji mezunu, köklü bir İstanbul ailesinin alımlı kızı Melek Ulagay.
Bir dönemin “Hostes Leyla”sı, günümüzün belgesel yapımcısı ve yönetmeni.
* * *
Ankara’da Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na yolu kazayla düşenlerden “Esin Abla”nın hikâyesini dinleyelim bir de...
“... Ne bilelim getirilecek olanın Esin Abla olduğunu. Hiç akla gelmez çünkü o TRT’de sağcı bilinenlerden, Adalet Partisi’ne yakın sayılıyor. Meğer Emil Galip’in başında olduğu TRT Dış Haberler’de Emil Galip’in yardımcısı olduğu için biraz da yanlışlıkla getirilmiş.
(Eski milletvekili hanımı olan) Esin Abla o zamanki kafamıza göre sağcıydı; ama aslında tutarlı bir demokrat ve cesur bir kadındı.
(Askerler) verdiğimiz tepkiler üzerine korktular, onu gözaltı koğuşuna koydular.
Bunun üzerine gözaltı koğuşu tarafına bakan ranzaların üzerine çıkıp parmaklıklı pencerelerden müthiş bir işaretleşme, giderek sohbet başladı.
Esin, Sevgi’nin (Soysal) iş arkadaşı, benim de aile dostum.
Sevgi bağırıyor pencereden ‘Esin! Kendini nasıl da gizledin, komünist olduğunu bilmiyorduk.’
Esin Abla’dan cevap geliyor: ‘Sensin komünist, buraya Emil hıyarı yüzünden düştüm!’
... İşin en matrağı, gözaltı koğuşunda iki konsomatris kadın var. Biri sıkıyönetim görevlisi astsubaya başka müşterisi olduğu için yüz vermemiş... (Konsomatris) kadınlar üzerlerinde naylon geceliklerle pencereye tırmanıyorlar, erlere işaret yapıyor, şıkır şıkır oynuyor, göbek atıyorlar.
Sevgi pencereden bağırıyor: ‘Esin, Esin huuu... Bak işte, komünist olmadın bara düştün, solcu olsaydın bizim yanımızda olurdun.’
Esin Abla’dan cevap: ‘Ulan Allah’sız komünist, oraya gelirsem dağıtırım.’ Arkasından da bir küfür. Böyleydi işte Esin Talu, çok hoş bir insandı. Zaten çabuk tahliye oldu.”
Bu satırları aktaran kim?
Hayranı olduğum bir yazar: Oya Baydar.
* * *
“Bir Dönem İki Kadın. Birbirimizin Aynasında”, farklı fraksiyonlardan iki kadının muhteşem hayatlarını anlattıkları bir kitap.
Uzun bir söyleşi, iç dökme, tarihe not düşme, tanıklıklarını ve tanıdıklarını, yaşadıkları görkemli hayatı aktardıkları, bir nefeste olmasa da iki nefeste okunan bir güzellik.
İki müthiş karakter, yıllar sonra oturmuşlar kesişen ve ayrışan yolları üzerinden yakın tarihi konuşmuşlar.
Türkiye’de sol hareketin tarihini okumanın daha anlamlı, daha tatlı, daha acı bir hali daha olamaz herhalde.
İnanması güç iki hayatın özetinden ibaret değil “Bir Dönem İki Kadın”.
Dünün ve bugünün tanınmış figürleriyle ilgili çok enteresan bilgiler de içeriyor.
İki gün içinde sindire sindire okudum.
“Keşke” dediğim tek nokta “Bir fotoğraf albümü eklenseydi kitaba” oldu.
Bu kitaptan huzursuz olacaklar, “Türk Solu’nun çay saati” diye küçümsemeye kalkacaklar elbette çıkacaktır.
Hiiiiç aldırmayın, muhakkak okuyun. Elinizden bırakamayacağınıza eminim.

Haberin Devamı

(Bir Dönem İki Kadın, Can Yayınları, 2011)

Yazarın Tüm Yazıları