Hayalle gerçek arasında: Dış politika

KOMŞUMUZ Yunanistan’ın sınırımıza duvar ördüğü haberi bana nedense anında Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” hedefini hatırlattı.

Duvar galiba hayal ile gerçek arasındaki arafı çok güzel sembolleştiriyor.
* * *                                      
Geniş tarih bilgisine, bir romancıyı kıskandıracak hayal zenginliğine hayran olduğum Ahmet Davutoğlu ile aramızdaki anlaşmazlık, bakan olduğu günden beri onun “çok merkezli dış politika” iddiasına karşı benim ortaya attığım “netice odaklı dış politika” kavramları ile ifade ediliyor.
Benim aldığım eğitim bana elde edilen somut neticeleri önemsemeyi öğrettiği için ben Davutoğlu’ndan bugüne dek elde ettiği başarılı neticeleri (gerçek) sıralamasını bekliyorum. O ısrarla genel hedeflerden (hayal) bahsediyor.
Hatta bazen onun da zihninin gerçek ile hayali karıştırdığı duygusuna kapılıyorum.
* * *
Örneğin, Davutoğlu WikiLeaks belgelerinin yayınlanmasının ardından ABD Dış İşleri Bakanı Clinton’un kendisinden özür dilediğini söyledi. “Özür dilemedi, üzüntülerini bildirdi” diye ısrar edenlere de “Ben Dışişleri Bakanıyım” diye bir cevap verdi. Sonunda ABD Dışişleri Sözcüsü “özür dilenmediğini, üzüntü bildirildiğini” bir kez daha açıkladı. Davutoğlu’nun, gafları nedeniyle adlarına özür dilendiğini iddia ettiği eski Ankara Büyükelçilerini ise öve öve bitiremedi!
* * *
Hayal ile gerçek arasındaki bir gezinti de “Yeni Osmancılık” sözü etrafında yaşanıyor.
Mehmet Ali Birand’ın bildirdiğine (Posta, 28 Aralık 2010) göre Ahmet Davutoğlu ile arasında şöyle bir konuşma geçiyor:
“Bunun (Dış Politikada 4. Restorasyon dönemi) Yeni Osmanlıcılık olmadığının altını ısrarla çizdi. Doğrusu, bakanın bu konudaki duyarlılığını ve Yeni Osmanlıcılık nitelemelerine karşı böylesine direnç göstermesini anlayamamıştım.
‘Neden bu kadar tepkilisiniz?’ diye sordum.
‘Bu söylentileri yayarak, Ortadoğu ve Balkanlarda yakınlaşmaya çalıştığımız, oysa Osmanlı döneminden acı anıları olan ülkeleri, bakın Osmanlılılar geri dönüyor diyerek korkutuyorlar. Ben bunun için tepki gösteriyorum’ yanıtını verdi.”
* * *
Halbuki Jackson Diehl’in Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşiye (Washington Post, 5 Aralık 2010) dayanarak yazdığına göre Ahmet Davutoğlu diyor ki:
“Tıpkı Britanya’nın eski kolonileri ile yaptığı gibi Türkiye de bir milletler birliğine dönüşebilir.”
(“Turkey could become a union of nations just like Britain’s union with its former colonies.”)
Ayrıca Diehl şöyle yazıyor:
“Bana hatırlattı ki Britanya eski kolonileri ile bir ortak refah bölgesine sahip. Neden Türkiye liderliğini Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden inşa etmesin?”
(“Britain has a commonwealth’ with its former colonies, he reminded me. Why shouldn’t Turkey rebuild its leadership in former Ottoman lands in the Balkans, Middle East and Central Asia?”)
Allah aşkına; bu hayal Türkiye’nin liderliğine dayanan ve Osmanlı’nın eski kolonileri üzerinde inşa edilecek bir milletler topluluğu (Yeni Osmanlı) özlemi değil de nedir?
* * *
Denilebilir ki, Jackson Diehl Davutoğlu’nun sözlerini yanlış anladı, hatta yalan söyledi. O zaman neden Davutoğlu 5 Aralık ile 28 Aralık arasında Washington Post gibi etkin bir gazetede yayınlanan söyleşiyi bizzat gazeteye tepki vererek tekzip etmedi?
* * *
Hazır bütün büyükelçilerimiz bir araya gelmişken onlara sormak istiyorum:
Netice odaklı dış politika açısından 2010’un somut kazançları ve somut kayıpları nelerdir?
Yazarın Tüm Yazıları