Babası Ölmüş Kızlar Derneği

BU cuma böyle oldu. Babamla ilgili yazdığım yazıdan sonra bir sürü mail geldi. Kaybettikleri babalarına e-mail atanlar, telefonlarına mesaj bırakanlar... Kıyamadım kaybolup gitmelerine, yerim ölçüsünde sizinle paylaşmak istedim. Bugün babalarımıza selam çakma günü olsun...

Haberin Devamı

İnsan hep babasını kaybettiği yaşta kalır

Ben de ararım. Hatta ben, babamla konuşurum. Daha doğrusu konuşuyormuş gibi yaparım. Üstelik de bunu metrolarda ve otobüslerde herkesin içinde yaparım ki, herkes şahit olsun, babam yaşıyormuş zannetsin. Benim önümde, onsuz geçireceğim kocamaaaaan bir ömür var. Henüz 22 yaşındayım ve onu kaybedeli 10 yıl oldu. Hep derler ki, “Bir insan, en çok babası ölünce büyürmüş”. Bence değil. Bir çocuk, babası ölünce hiç büyümez aslında. Hep babasını kaybettiği yaşta kalır. Tıpkı benim 12 yaşında kaldığım gibi. Dünyaya hep 12 yaşındaki bir çocuğun gözüyle baktığım gibi. (Damla) 
- Damlacığım, beni ağlattın. Haklısın senin durumun daha zor. Ama 12 yıl da bir şeydir, hiç babasını görmemiş olanlar var. Bu arada, hayata 12 yaşından bir çocuk gözüyle bakman çok güzel. O saflığını, temizliğini hep koru. Büyüme de! Sorumluluklarının bilincinde ol tabii, o anlamıyla büyü ama kalbin hep çocuk kalsın.

Haberin Devamı

Sonumuz yokluk ise bu varlık niye?

O numarayı çevirdim. Yani babanızı, ben de aradım. Şu an ulaşılamadığını söylemesi beni de etkiledi. Ama ben asıl, sizin ona karşı özleminizden dolayı hüzünlendim. Ve o telefon numarasına şu mesajı atmak istedim: “Sonumuz yokluk ise, bu varlık niye?/N. Fazıl”
Sorular soruları tetikliyor değil mi? Neden her şey nizamlı, ahenkli, düzenli? Neden oksijen-karbondioksit dengesi bize göre tam şekilde? Armoni nasıl oluşuyor? Senfoni orkestrasının bir şefi yok mu? O zaman sonumuz, “yokluk” olamaz. O telefonun sahibi, yani babanız, görünüşte yok ama hakikatte var. O, buradan daha iyi bir yerde. Anne karnındaki hayat ne oranda karanlık ve dar ise, “dünya hayatı” da, babanızın olduğu yere oranla o kadar dar ve karanlık. Ayşe Hanım, babanız çok açık ve net bir yerde ve görüşeceksiniz. Santraldaki kadının sistemi şimdi algısal güçlük çekiyor. Ama ulaşılamıyor değil, ulaşılacak. (Salih)
- İnşallah haklısınızdır, inşallah öyledir. Necip Fazıl’ın dizesine bayıldım: Sonumuz yokluk ise bu varlık niye? Bir de şunu seviyorum: “Bir nefes vermişler bize, onu da geri alıyorlar!”

Haberin Devamı

Sayenizde utanmamayı öğrendim

Ben de babamı kaybettim, 4 yıl önce kanserden. Ve tıpkı sizin gibi geçenlerde onu telefonla aradım. Üstelik ayık kafayla! Tabii bu yaptığımı kimseye söylemedim, deli derler diye. Ama sayenizde, mantıksız davranışımdan utanmamayı öğrendim. (Dilek)

Dilek, hayatta yaptığımız her şey mantıklı mı ki? Boşveeer, bazen de içimizden nasıl geliyorsa öyle davranmalıyız. Her gün, ölmüş babayı aramak “sağlıklı” değil, ama arada birden bir şey olmaz. Selam çakıyoruz işte. Onlar da bir şekilde hissediyor.

Babamdan bir parça arıyorum ama nafile

Babasız Kızlar Kulübü’ne hoş geldiniz! Siz daha yenisiniz, benim üyeliğim 15 senelik. Güzel haberleri vermek, canını yakanlardan kaçıp kurtulmak için başını onun koynuna gömüp teselli bulmak isteyeceksin, ama nafile. 15 yıldır, bazen eski bir İstanbul fotoğrafının karelerinde, bazen bir kitabın satır aralarında, bazen bir martının kanadında, bazen sevdiğim adamın ellerinde, ondan bir parça bulmayı umut ediyorum, ama nafile. Bir kez daha onun boynuna sarılmak için neler vermezdim. (Elif)
- Ne güzel yazmışsınız. Aidat ödetiyorlar mı bu kulüpte? Ya da tecrübeli üyelere farklı muamele mi var? Zamanla değişen bir şey oluyor mu, ben 2 yıllık üyeyim, hâlâ kendime gelemedim.

Haberin Devamı

Babayla küslük olmaz

O yazı beni de ağlattı. Ama sadece gözümden yaş akmadı, kalbimden boğazlarıma kadar çıkan bir yumruk hissettim, yutkunamadım. “İç ağlar” derler ya, aynen o oldu. Çok şükür babam hayatta ama küsüz. Bunun bile olmaması gerektiğini yazınız sayesinde anladım. (Ceren S.)
- Bana biri zamanında demişti: “Babanla aranda fazla mesafe olmasın. Sen çocuksun, ilk adımı sen at, sen yaklaş, yoksa bir bakmışsın ki babanın cenazesinde ayakta dikiliyorsun, pişmanlıktan yanıyorsun!” Haklı çıktı. Tek tesellim, kimseyi pek fazla içine alan biri değildi, nevi şahsına münhasır, “şahane tuhaf” bir adamdı. Zaten en büyük üzüntüm de o, ne tanıyabildim ne yeteri kadar doyabildim. Sizin fırsatınız varsa, bu hataya düşmeyin.

Haberin Devamı

Yarım Kalan Hayatlar 13

PEUGEOT Türkiye Genel Müdürü Jean Pierre Vieux (Viyö okunur) ile gerçekleşti.
250 kişinin önünde. Benim için bir ilktir. Çünkü Vieux, röportajın İngilizce olmasını tercih etmedi. E ben de Fransızca bilmiyorum.
Ben soruları Türkçe sordum, şahane bir simultane tercüman vardı (Yiğit Bener), anında benim Türkçe sorduğum soruları Fransızca’ya tercüme etti, onun cevaplarını da bana ve izleyicilere Türkçe’ye çevirdi./images/100/0x0/55ea4d7ef018fbb8f87705d5
Fakat çok acayip bir şey, karşındaki adamın ağzından Fransızca kelimeler çıkıyor ama senin kulağına Türkçe olarak geliyor.
Önce tabii başta hangisi mikrofon, hangisi kulaklık karıştırdım, her taraftan bir kablo çıkıyor ama sonra alıştık. Ve hatta eğlendik.
Vieux, bu ülkedeki en sevilen yabancı yöneticilerden biri, yıllar boyunca o kadar farklı ülkelerde yaşamış ki Fransızlığı şaibeli hale gelmiş, çok tatlı bir adam, son 3 yıldır Türkiye’de, buradan ayrılmaya niyeti yok, o kadar bizden olmuş ki Anadolu takımı Sivasspor’u tutuyor. Eşi Christiane, Pierre Loti’de ilkokul öğretmeni.
*
Peugeot’dan gelen 20 bin lira Gülay F.’ye gidiyor.
Gülay F. kim?
Olağandışı bir anne. Kızına, “mitokondrial sitopati” teşhisi konuyor. Genetik bir kas hastalığı, vücut enerji üretemiyor. Melek, zehir gibi akıllı ama hiç büyüyemiyor, hep 5 yaşındaki kilosunda kalıyor, boyu da 1.20’yi aşamıyor. O anne, bütün okul çağı boyunca kızını kucağında okula getirip götürüyor. 15 yaşına kadar.
Ölüm döşeğindeyken, doktorlar, “Ev tipi bir solunum cihazı var yurtdışından getirip evinize takabilirsiniz, bir de o denenebilir ama sonuç vermeyebilir” diyorlar. Eşi, “Böyle bir paramız yok, yapabileceğimiz her şeyi yaptık, artık vazgeçelim, umut bağlama, kızın yaşamayacak” diyor, baba da kendisine göre haklı, ama o anne de...
Gülay F., kocasından gizli, tefeciden para alıyor.
Ve o solunum cihazını alıyor.
Ama ne yazık ki kızı vefat ediyor, ondan sonra da olanlar oluyor.
Eşi, evi terk etmesini istiyor.
Ben onunla irtibata geçtiğimde, hastane bahçelerinde yatıp kalkıyordu.
Bu 20 bin lira, onun yeni bir hayat kurmasına yardımcı olabilir.
Biraz olsun nefes almasını sağlayabilir.
Onun hikâyesini yarın Hürriyet Cumartesi’de okuyabilirsiniz, Pazartesi de Mösyö Vieux’in hikâyesi için burada buluşalım.

Haberin Devamı

İsteyen istediğiyle röportaj yapar

İNANAMIYORUM gazetelerde okuduklarıma.
Herkes istediği röportajı yapar.
Bu “yasakçı anlayış” son zamanlarda gelişti.
Eskiden böyle bir şey yoktu.
Onunla röportaj yapılmaz, bununla röportaj yapılmaz.
Yok ya!
Kim koydu bu ölçüyü?
Abdullah Öcalan dahil herkesle röportaj yapılır, yapıldı da.
O zamanlar o röportajları engellemeye çalışan hukuk sistemine karşı çıkıyordu gazeteciler, basın özgürlüğü elden gidiyor diye.
Şimdi ise herkes kendisi gibi olmayanla yapılan röportaja karşı çıkıyor.
Neşe Düzel de aynı durumda.
Ona yapılanın büyük haksızlık düşünüyorum.
Rıdvan Memi’ye gelince, sorduklarını, sormadıklarını eleştirebilirsiniz, onu parçalayabilirsiniz.
(Ki ben de öyle yapıyorum. Yaptığı röportajın beş para etmediğini düşünüyorum.)
Ama “Ağca ile röportaj yapamaz!” diyemezsiniz.
Kamuoyu oluşturacaksınız, röportajın kalitesi üzerinden tartışma çıkarın.

Yazarın Tüm Yazıları