Boğazları kesildikten sonra beş dakika can çekişiyorlar

Sadece kendimle olmak istediğim anlardan biriydi...

Gözlerim kapalıydı, sahildeydim ve hafif rüzgar esiyordu...

Kimse benimle konuşmasın, kimse bana bulaşmasın...
Diye dua ederken...
Biri, “Ayşe Hanım?” diye seslendi.
Gözlerimi açtım ve gerçeği söyledim:
“Kızmayın ama şu anda gazeteci olmak istemiyorum!”
Bu da gazetecilik sezgisi işte, kimin sana, ne amaçla yaklaştığını bile kestirebiliyorsun.
O da, “Ama öyle şeyler anlatacağım ki ilginizi çekecek” dedi, yüzünde emin bir gülümseme. Haklı çıktı.
Adı Nilüfer Atalay.
Canlı Dostları Ağı Başkan Yardımcısı.
Ajda Pekkan da üyesi, Ayşegül Aldinç de.
CDA farklı bir hayvansever örgüt./images/100/0x0/55ea707cf018fbb8f880045b
Lafı hiç dolandırmadan ‘acısız kesim’den söz etmeye başladı.
“AB ülkelerinde hayvanlar, yüzyıllarca tarımsal ürün olarak algılandı. Ama 97’de yürürlüğe giren bir yasayla ‘mal’ statüsünden çıkarılıp ‘hissedebilen varlıklar’ olarak kabul edildiler. Hissedebilen varlığı nasıl kestiğiniz önemli tabii, çünkü adı üstünde acıyı hissediyor. Avrupa ülkelerinde ve bazı Müslüman ülkelerde artık hayvanların kesim öncesi bayıltılması yasal bir zorunluluk. İşte bunun adı, ‘acısız kesim.’ Oysa, bizde durum içler acısı. O mezbahalarda bir bilseniz nasıl kesiyorlar hayvancağızları. Diyanet İşleri, bayıltarak kesim yapılmasında dini açıdan bir sakınca yoktur fetvası verdi ama bir gıdım ilerleme yok. Hâlâ hayvanlar eski usulle kesiliyor. Artık zamanıdır, bu konuda bir şeyler yapmak lazım...”
“Haklısınız, ilginç konuymuş, teşekkür ederim” dedim.
Durumdan vazife çıkartmaya karar verdim.
Ve bir kere daha part-time gazetecilik yapılamayacağını anlamış oldum.
Gazeteciysen, her an öylesin.
Ve Tamer Hoca’ya ulaştım.
İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı eski Başkanı Prof. Dr. Tamer Dodurka.
Derler ya, iyiliği yüzüne yansımış insanlardan biri...
Gerçekten de öyle...
Üç yıl Ege Üniversitesi’nde işletme okuduktan sonra, bırakıp, yineden sınava giriyor, tek tercih yazıyor, veterinerlik fakültesine sıfırdan başlıyor.
Ona göre mesleği kutsal.
Hayvanlara iyilik yaptıkça enerjisinin arttığına inanıyor.
Çorlu’nun bir köyünde oturuyor, okul da Avcılar’da, her gün 85 kilometre gidip geliyor.
Yaşamayı çok seviyor.
Hayvanları sevmesi de o yüzden.
Beş tane köpeği var, bir de kedisi.
Hepsini sokaktan toplamış.
Hayvanların kendi düşünme sistemleri olduğuna inanıyor. “Bizim yaptıklarımızı yapamıyorlar diye onları aptal olarak değerlendirmeyin” diyor, ekliyor: “Biz de depremi hissedemiyoruz...”
Onunla yanda okuyacağınız röportajı yaptım.
Ve kendim de gözlerimle, kesim görmek için, soluğu İstanbul’un en büyük mezbahalarından birinde aldım.
Dün izlenimlerimi yazdım.
Tek kelimeyle, işin kesim kısmı felaket.
İtiraf ediyorum, günlerdir et yiyemiyorum, gözümün önünden o görüntüler gitmiyor.
Tamam anladım, toplum olarak bizim bir şeyi kabul etmemiz zaman alıyor.
Ama bu nasıl şeydir...
Av hayvanı yiyoruz...
Onlar da öldürüldükten sonra kesiliyor...
Tavukları yiyoruz...
Elektroşokla bayıltıp kesiliyor, üstelik kanları akıtılmıyor.
Ama iş koyuna, danaya, sığıra gelince...
Bayıltarak kesmek, zavallı hayvanların acılarını biraz olsun dindirmek günah oluyor, haram oluyor...
Halbuki bilim adamları bayıltıldıktan sonra kesilen hayvanların da bütün kanlarının akıtılabileceğini ileri sürüyor.
Diyanet de, ilahiyat profesörleri de olumlu bakıyor, “Bu yöntem uygulanabilir” diyor.
Üniversiteler de, sivil toplum örgütleri de...
E o zaman?
Ne duruyoruz?
Hayvan hakları sadece kedilerle, köpeklerle sınırlı değil ki...
Tam zamanıdır, hadi birleşelim, kolları sıvayalım, acısız kesim kavramını bu ülkeye yerleştirelim...

Sizin itiraz ettiğiniz nedir?

- Her konudaki ikiyüzlülük, hayvan kesimi konusunda da var. Bize koyunları, inekleri nasıl gösteriyorlar? Masmavi bir gökyüzü, şahane beyaz pufuduk bulutlar, parlayan bir güneş ve yemyeşil çimlerin üzerinde, mutlu mutlu yaşayan varlıklar. Külliyen yalan! Bu hayvanlara yapmadığımız eziyet yok. O danalar, inekler, koyunlar çoğu zaman amonyak kokusundan içeri bile giremeyeceğimiz ahırlarda, hareket edemeyecek konumda bağlanmış haldeler. Sonra hormon verilerek şişiriliyorlar. Kendi ağırlıklarını bile taşıyamıyorlar, sürekli ayaklarından hastalanıyorlar. Fena ki ne fena. İşte bu hayvanlar, böyle çileli bir yaşam sürmekle kalmıyor, çileli bir yolculukla mezbahaların yolunu tutuyorlar. Ve son derece acı veren yöntemlerle kesiliyorlar.
/images/100/0x0/55ea707cf018fbb8f880045d
Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsunuz?
- Çünkü defalarca gördüm gözlerimle. Size de tavsiye ederim gidin, bir mezbaha gezin. Yüreğiniz kaldırır mı bilmiyorum, ağlarsınız, o kadar korkunç. Şu an Türkiye’de uygulanan yöntem Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklanmış durumda. 1993’ten beri, tüm AB ülkelerinde bayıltarak kesim yapılıyor. Ama bizim ülkemizde, hiçbir sakinleştirici işlem uygulanmadan direkt boğazı kesiliyor.

Hayvan neler hissediyor?
- Oooo acayip bir acı silsilesi! Bıçak, boğazına vurulduğunda, önce deriyi kesiyor. Hayvan ilk olarak bunun acısı duyuyor. Sonra deri altı dokuları, kaslar ve gırtlak kesiliyor. Onların acısını duyuyor. Birden bire, kan boşalınca, ciddi bir biçimde kan basıncı düşüyor, onun acısını duyuyor. Ve sonra, o kanı soluyor. Nefes almaya devam ediyor. Oradan giden kan, akciğerlerini yakıyor...

Aman Tanrım vahşet!
- Tam anlamıyla vahşet.

Kaç dakika öyle hayatta kalıyor...
- Dakikalarca sürebiliyor. Bir çalışmada 680 saniyeye kadar uzadığını görmüşler. En usta, en keskin bıçakla bile 20 saniye. İnsanlar şu hatayı yapıyor: Tamam kasap usta, hayvanın boğazını kesti, hayvan kısa bir süre sonra hareketsiz kaldı, “Hah işte, artık öldü” zannediyorlar, “Artık acı duymuyor.” Oysa, öyle değil. Hayvanın bilinci hala açık. O, acı duymaya devam ediyor. Beyin ölümü gerçekleşene kadar bu acıyı hissedecek. Beyin ölümü de 10 dakika kadar sürebiliyor.

Çözüm nedir?
- Bir an evvel hayvanın bilincini kaybetmesi. Ama biliyorsunuz İslam dininde, hayvanın ölmeden önce kesilmesi gerekiyor. Bizim savunduğumuz elektroşok yönteminde hayvan ölmüyor, ama bu yöntemde de hayvanın ölümü klasik yöntemdeki gibi kan kaybından. Aradaki fark, hayvan kesildiği sırada acı duymuyor.

Peki biz kanının iyice boşaldığını nereden biliyoruz? Belki de bayıltıp öldürürsek boşalmaz...
- Hayır, tam tersine bu yöntemle hayvanın daha çok kan kaybettiği ve kanın daha iyi temizlendiği söyleniyor. Bu bakımdan dine ters düşen bir tarafı yok. 2000 yılında Diyanet, bu yöntemin kesinlikle İslamiyet’e ters düşmediğini, uygulanabileceğini, kurbanların da böyle kesilebileceğini söyledi. Şimdi de farklı düşünmüyorlar...

Niye hayata geçmiyor?
- Bilemiyorum. Diyanet’in bu anlamda bir yaptırımı yok, yetkisi de yok. Bu konuda herkes topu birbirine atıyor, “Bizim alanımıza girmiyor” diyor, kimin alanına girdiği anlaşılamadığı için, iş sürüncemede kalıyor. Biz, Diyanet’e gittik, bir sunum yaptık. Üst düzey yetkililer katıldı. Onların kafalarındaki soruları cevapladık. Hepsi de bizi destekledi. İslam’a uygun olduğunu tekrar ettiler. Zaten Hazreti Muhammed’in kendi sözleri var, “Hayvanları en az acı veren yöntemle kesiniz!” diye. O dönemde en az acı veren yöntem bıçak olabilir ama artık başka yöntemler var. Hz Muhammed’in öğüdünü tutup, modern yöntemlere geçmek gerekiyor. Ama önemli olan bunu halkımıza anlatabilmek, bir geleneği kırıp, bir yeniliğe onları ikna edebilmek. Çoğu insan hayvan bayıldığında öldü zannediyor, etin mundar olduğunu zannedip bu yöntemden uzaklaşıyor. Bu, yanlış bir düşünce. Baygın hayvan, ölü hayvan değil.

Peki o zaman bir kere daha anlatın nasıl olduğunu...
- Hayvana elektroşok veriyorsunuz, hayvan düşüyor. Eğer kesmezseniz ve kanı akmazsa, 40-50 saniye sonra kalkıp gidiyor. O süre zarfında kesilmesi gerekiyor. Kesinlikle İslamiyet’e ters düşen, aykırı bir şey yok.

Başka yöntemler var mı?/images/100/0x0/55ea707cf018fbb8f880045f
- Evet, iki yöntem daha var. Biri gazla bayıltma, diğeri tabancayla beyne diş girilmesi. Bu yöntemler içinde bizim incelediğimiz kadarıyla, bize en uygun olan elektroşok yöntemi.

Elektroşok yönetiminde hayvanın acı çekmediği ne malum?
- Kanıtlandı. Eski yöntemde çırpınıyor, zaman alıyor ölmesi. Biz onu öldü zannettiğimizde de aslında bırakın ölmeyi, bayılmamış bile oluyor, bilinci açık, bütün acıları hissediyor. Ben fıtık ameliyatı oldum, ameliyatta acı duydum. Ama ellerim kollarım oynamıyordu, bir doktor arkadaşım, “Sana bir beyin elektrosu çekilseydi, o an ne kadar acı duyduğun kanıtlanırdı” dedi. İşte bayıltma yöntemini uyguladıklarında, hayvanın beyin elektrosunu çekmişler ve bilincin tamamen kaybolduğunu ispat etmişler.

Her şeyi anladım da, şimdi siz bana söyleyin, ne yapmak lazım?
- Tarım Bakanlığı’nın çıkardığı yasalardan birinde, ‘hayvan refahı’ diye bir madde var. Burada hayvanların en az acı verecek şekilde kesilmesinden söz ediliyor. Yani kanun da söylüyor bunu. O nedenle ben, umutluyum. Fakat iş, kanunla bitmiyor, et üreten firmalar, ‘halk yemezse’ korkusuyla, bu yönteme geçmeye çekiniyor. Camiler bu konuda vaaz verecek. Halka bunun, uygun bir yöntem olduğunu anlatılacak. Tarım Bakanlığı, klasik kesim yöntemini yasaklayacak. Zamanla bizler de, hayvanlarımızı, bize yakışır şekilde, medeni ülkelerde olduğu gibi keseceğiz...

ACI ÇEKTİRMEK ZORUNDA MIYIZ

Ülkemizde, her yıl bir milyon hayvan kesiliyor. Tamam, kimsenin et tüketimini engelleyecek hali yok ama et yiyeceğiz diye hayvanlara acı çektirmek zorunda mıyız? Günümüzde modern ve acısız yöntemler varken, niye klasik yöntemlerde ısrar edelim?

MEDENİ BİR ÜLKE OLALIM

‘Acısız kesim’i zaten AB’ye girince kabul etmek zorunda kalacağız. Gelin, medeni bir ülke olarak kendi başımıza karar verip, şimdiden kabul edelim, hayvanlara eziyet etmeyelim.

DAHA SAĞLIKLI VE KALİTELİ ET

Acısız kesimde, hayvanın kalbi atmaya devam ederken, bilinç kaybı oluşturuluyor. Ve kesildiğinde, hayvan acıyı duymuyor. Ama bu yöntemle kesilen hayvan da, kan kaybından ölüyor. Dinin gereklerine uygun yani. Bu yöntemle kesilen hayvanların, kanı daha fazla akıyor. Stres faktörü azalıyor, bu yüzden de et daha sağlıklı ve kaliteli oluyor. Bunu kanıtlayan araştırmalar var.

HALKI İKNA ETMEK LAZIM

Türk halkı sevecendir, İslam dini de sevgi dinidir. Bu nedenle hayvanlara ıstırap vermek Türk halkının seçeneği olamaz. Yeter ki İslam’a uygun olan ‘acısız kesim’ yöntemlerini halkımıza en iyi şekilde anlatabilelim.

HER MEZBAHAYA BİR ELEKTROŞOK ALETİ

Tarım Bakanlığı’nın bu meseleye sahip çıkması lazım. Mezbahaları denetleyen onlar. Bir kanun çıkaracaklar, “Her mezbahaya bu elektroşok aletinden bir tane konulacak” diyecekler. Yurtdışında imal edilen elektroşok cihazının fiyatı yaklaşık 2 bin-2 bin 500 Euro. Ancak ülkemizde bu cihazı yapmaya talip olan firmalar var. Verilen sipariş sayısına göre daha ucuza mal edilebilir.

Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve OMÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Yavuz Ünal
Din İşleri Yüksek Kurulu “Dinen mahzuru yok, acısız kesim uygulanabilir” dedi


Etin, helal olmasının şartı nedir?
- Kesilirken, Allah’ın adının anılması... Kendiliğinden ölmüş ya da bir şekilde öldürülmüş hayvanın eti yenilemez... Kanının akıtılması...

Kanın akıtılmasının gerekçesi ne?
- Ayet ve hadislerle kan, haram kılınmış. O yüzden akıtılması icap ediyor.

Elektroşok yöntemiyle de kanın tamamen akıtılması mümkünmüş...
- Hayvanın henüz canlı iken kesilmesi, kesildikten sonra da kanının akıtılması, ayet ve hadislerin açık bir şekilde ortaya koyduğu kurallar, tartışılacak yanı yok. Etin helal olabilmesi için, kesim esnasında dinin belirlediği şekil şartlarına uyulması zorunlu. Ama bu hükümler, kesmeden önce öldürmemek kaydıyla, farklı kesim teknikleri uygulanması için bir engel değil. Çünkü Hz. Peygamber, “Hayvanı kestiğinizde bunu güzelce yapın, bıçağınızı bileyin, kesen kimse kestiği hayvana eziyet etmesin” (Müslim, Sayd, 57) buyurmakta. Nitekim, acısız kesimin iyi olduğunu düşünen Din İşleri Yüksek Kurulu da bu doğrultuda değerlendirme yaptı. Alanındaki yetkin akademisyenleri dinledi; sistemin nasıl işlediğini ayrıntılı bir şekilde öğrendi ve bu yöntemin uygulanabileceği yolunda karar verdi.

‘Acısız kesim’ tabu değil yani...
- Değil. Hayvanı öldürmemek kaydıyla uygulanabilir. Ancak bunun toplumda karşılık bulabilmesi için, inanan insanların sorularını ve kuşkuları gidermek gerekiyor. Bu yöntemle kesilen hayvanın, kesimden önce ölmediği halka kanıtlanmalı, gösterilmeli.

Madem dine de aykırı değil o zaman neden uygulanmıyor?
- Bazı şeylerin topluma mal olması zaman alır. İnsanların ikna olması gerekiyor. Bu bir süreç...

DİB Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı ve Hürriyet yazarı Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu
İslam dini hayvana eziyet etmez


İslam dininin hayvan kesimine bakışını bir de sizden dinleyelim...

- Eti, yensin-yenmesin eziyet ve acıya maruz bırakılmalarını haram kabul ediyor. Zulüm olarak adlandırıyor. Bir serçenin öldürülmesini bile Hazreti Peygamber, ahirette hesaplaşma konusu yapıyor. Avlanmayı bile çok hoş görmüyor. Avlanılacak hayvanın etini yeme koşuluyla müsaade ediyor.

Ne tür şartlar koşuyor?
- Eti yenen ve kesilerek hayatlarına son verilen kara hayvanları için İslam, ‘zebh’ diye bir şart koşuyor, ‘boğazlanma’ yani. Biliyorum böyle söyleyince rahatsız edici. Boğazlanma yerine, ‘çene altında yemek ve nefes borusu ile kan taşıyan iki büyük damarlardan en azından birinin kesilmesi’ de diyebiliriz. ‘İslami kesim’le kastedilen bu. Burada esas olan, hayvanın eziyet çekmeden ve uzun süre can çekişmeden ölmesini ve kanının büyük oranda vücuttan atılmasını sağlamak...

Hayvanın kanının akıtılmasının gerekçesi nedir?
- Sağlık açısından gerekli...

‘Acısız kesim’ tabu mu?
- Hayır tam aksine. Bu, yaygın bir yanılgı. İslam, şoklamaya, bayıltmaya, elektroşoka müsaade ediyor. İslam diyor ki, “Hayvanın eziyet çekeceği en az hangi yöntem varsa, onu kullanın.” Bu nedenle, tabanca, elektroşok, karbondioksit gazı vermek gibi tekniklerin hepsine; en az acı verecek hangisiyse, müsaade ediyor.

Ne güzel! Gelelim can alıcı soruya: Niye uygulanmıyor?
- Diyanet’teyken fetva komisyonundaydım. O dönem de çok soruldu, “Hayır, sakıncalı değil” dedik ama uygulanmadı. Sağlık Bakanlığı ve belediyelerin gerekli kanun ve yönetmelikleri çıkarmaları ve böyle bir yöntem geliştirmeleri lazım. Fakat ölüm olayı, bu saydığım tekniklerle olmayacak. Hayvan sersemletilecek, duyularını kaybedecek, sonra normal şekilde kesilecek.

Din İşleri Yüksek Kurulu da bu yönetimin uygulanabileceği kararını vermiş.
- Tabii, tabii. Bugün de aynı görüşte. Ben de o kurulun eski elemanlarından biriyim...

Nedir peki? Zaman mı gerekiyor?
- Problem Müslamanlarda, dinde değil. Dini uygulayanlarda. Din, doğru, hoş, akla vicdana uygun hangi konuya “Hayır” der ki? Allah, kuluna, “Hayvana eziyet et!” der mi? Böyle bir şey olabilir mi? Hazreti Peygamber; adam, kestiği hayvanının yanında bıçağını biliyor diye, öteki hayvan da onu görüyor diye, “Sen bu hayvanı iki kez mi öldürüyorsun? Eziyet etmeden hayvanı kes!” diyor. Mümkün müdür dinin, hayvana az eziyet edecek bir şeye “Hayır” demesi?

Benim gördüğüm, İstanbul’un en iyi mezbahalarından biriydi. Kesim dışında her şey çok iyiydi. Ama kesim yerinde, bütün koyunlar birbirini görüyordu. Kiminin gırtlağı kesilmiş bir kenarda çırpınıyordu, kimi kendi kanında boğuluyordu, kimi de can çekişiyordu...
- Bunların hepsi İslam’a aykırı.

En iyisi buysa, demek ki bütün mezbahalar öyle. Ne yapmak lazım?
- Camilerde bu sık sık söylenmeli. Vatandaşın kuşkusu giderilmeli. “Benim kurbanım o yöntemle kesilirse, mundar olur mu?” sorusunun cevabı verilmeli. Mezbaha sahipleri uyarılmalı. Kesecek olan kasaplar, eğitimden geçmeli. Bu konuda belli kanunlar çıkarılmalı. Ve yavaş yavaş, kademe kademe ‘acısız kesim’ hayata geçirilmeli. Din, bunların hiçbirine engel oluşturmuyor. Asla. Onurumuza, vicdanımıza, ruhumuza, aklımıza uygun ne varsa, din “Evet” diyor.
Yazarın Tüm Yazıları