Balyoz: 20 - Askeri seminerde ses kaydı usulden midir?

DÖNEMİN Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, 2 Ocak 2003 tarihinde bütün Ordu Komutanlıklarına gönderdiği bir yazıda, o yıl düzenlenecek olan tatbikat ve plan seminerlerinin hangi esaslara göre yapılacağı konusundaki direktiflerini iletir.

Haberin Devamı

BALYOZ İDDİANAMESİ (20)

Orgeneral Yalman’ın bu talimatının C-2 ekinde, plan seminerlerinde dikkat edilmesi gereken başlıklar faslında bir dizi emniyet önlemi de sıralanmıştır. Bunlar arasında “ğ” bendinde şu önlem var: 

“ğ. Harp Oyunu/Plan Tatbikatı/Plan Semineri çalışmalarının icra edildiği salonlarda ses ve görüntü kaydı yapılmayacaktır.”

İki ay sonra Birinci Ordu Komutanlığı’nda 5-7 Mart 2003 tarihlerinde gerçekleştirilen plan seminerinin ses kayıtlarının deşifre dökümlerinin Balyoz iddianamesinde geniş bir şekilde yer alıyor olması, Orgeneral Yalman’ın bu emrinin gereğinin yerine getirilmediğini gösteriyor.

SANIKLARDAN NEDEN SES KAYDI ALINDI?

Bu durum, anlaşıldığı kadarıyla seminerdeki katılımcılardan birinin konuşmaları gizlice kaydetmiş olmasından değil, sunum ve tartışmaların tümünün Birinci Ordu tarafından kayda alınmış olmasından ve bu kayıtların daha sonra kozmik odada saklanmasından kaynaklanmıştır.

Kozmik odadan seminerle ilgili belgelerin içinde bulunduğu CD’ler bazı şahıslar tarafından dışarı çıkarılırken, muhtemelen ses kayıtlarının bulunduğu kasetler de çıkarılmıştır. Bu kasetler daha sonra Taraf Gazetesi’ne intikal etmiş, buradan da Beşiktaş’taki Özel Yetkili Başsavcılığa teslim edilmiştir.

Plan seminerinde senaryo üzerinden sunum yapan, bu sunumlar üzerinde görüş açıklayan generallerin, albayların konuşmalarının önemli bir bölümü, bugün Balyoz iddianamesinde geniş bir yer tutmakta, sanıklara yöneltilen suç isnatlarını desteklemek üzere delil olarak kullanılmaktadır.

Bu kayıtlardaki bazı seslerin sahipleri anlaşılamadığı için, polis sanıkların bir bölümünün ses kayıtlarını almış, daha sonra bu kayıtları kasetlerle karşılaştırılarak ses tanımlaması yapmıştır. Kayıt sırasında bazı sanıklara Birinci Ordu Komutanlığı’nın tarihçesinin okutulduğu anlaşılıyor.

SEMİNERE KATILMIŞ OLMAK SUÇ MU?

Seminere katılıp konuşmuş olması, suçlanan bir sanığın darbe hazırlığının içinde olduğuna mı işaret eder? Savcılar, seminerin katılımcılarının önemli bir bölümü için bu kanaate sahip. Buna karşılık, konuşmalara bakıldığında, katılımcıların büyük ölçüde kendilerine talimat olarak iletilen senaryo ve bu senaryoya göre geliştirilen planlar üzerinde kanaat belirttikleri görülüyor. Kayıtlara göre, yer yer iç politikanın karasularına giren, yetki aşımına işaret eden bazı beyanlara rastlanmakla birlikte, açıkça bir darbe planı üzerinde konuşan herhangi bir konuşmacı yoktur. Keza, Balyoz, Suga, Oraj gibi planlara da atıf yapılmamıştır seminerde.

Katılımcıların hepsi, görevlendirildikleri için o plan seminerinin yapıldığı odadan içeri adım atmış olan askerler. Örneğin 2. Kolordu’nun koordinatörlüğünü ve seminerdeki sözcülüğünü, 2003 yılında bu kolordudaki en kıdemli tugay komutanı olarak 92’nci Zırhlı Tugay Komutanı olan Tuğgeneral Ali Karababa yapmıştır. Kolordunun en kıdemli tugay komutanı bir başka tuğgeneral olsaydı, Karababa’nın yerine sunumu o yapacak, muhtemelen bu konudaki suçlama da ona yüklenecekti.

Aslında Savcılar açısından seminere katılımı darbe iddiası ile ilişkilendiren en önemli bağlantı noktalarından biri, ilk kez Taraf Gazetesi’nin duyurduğu “Balyoz Harekât Planı” belgesi içinde geçen cümlelerden biridir. Bu cümlede, “Balyoz Güvenlik Harekât Planı ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ (OEYTS) isimli jenerik bir plan şeklinde bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecektir” deniliyor.

Savcılar, buradan hareketle 5-7 Mart 2003 tarihli plan seminerinde görüşülen OEYTS’yi aslında darbe hazırlığı olarak görüyor, dolayısıyla plan seminerini de darbe organizasyonunun bir parçası olarak değerlendiriyor.

TSK’NIN ÇIKARMASI GEREKEN DERSLER

Gelgelelim, söz konusu Balyoz belgesi, aynı zamanda bir dizi mantık, zamanlama ve yazışma hatalarını barındırdığı iddiasıyla sanıklar ve savunma tarafından sahiciliği ciddi şekillerde sorgulanan bir metindir de.

Dolayısıyla yargılama sürecinde mahkeme heyetinin bu belgenin sahici olup olmadığı hususunda geliştireceği kanaat, davanın bütünü üzerinde belirleyici bir rol oynayabilir.

Bu husus bir tarafa bırakılırsa, 5-7 Mart 2003 tarihli plan seminerinin, özellikle hazırlık aşamasında TSK’nın hiyerarşik yapısının işleyişi ve ayrıca icra aşamasında operasyonel anlamda (örneğin ses kaydı alınması) karşımıza çıkardığı bir dizi problemli durum ve uygulama vardır. Bunlardan gerekli sonuçları çıkarmak öncelikle TSK’nın konusudur.

Bu noktada plan semineriyle ilgili tartışmayı -şimdilik- burada kesip, dizinin bundan sonraki bölümünde dikkatlerimizi iddia makamının sanıklara yönelttiği suç kategorileri, sanıklarla ilgili gözetilen kriterler, delillendirmenin nasıl bir sistematiğe dayandığı gibi sorulara çevireceğiz.

(Not: Bu yazı, Sayın Çetin Doğan’ın dün yaptığı açıklamadan önce kaleme alınmıştır. Açıklamayı yan sütunlarda bulabilirsiniz.)

Yazarın Tüm Yazıları