Zeytun İncili’nin sayfaları bulundu ama...

Kahramanmaraş’ta bulunan 8 asırlık İncil’in 7 sayfası J. Paul Getty Müzesi’nde. Ama ben ümitliyim.

1915 olayları sırasında Kahramanmaraş’ın Zeytun köyündeki Ermeni Ortodoks Kilisesi’nden 1256 yılına ait çok değerli bir İncil zor kurtarılır. Fakat yedi sayfası eksiktir.
Bu yedi sayfanın artık nerede olduğu biliniyor.
Ama bu yine de sevindirici bir durum değil.
Mesela ABD’deki Ermeni Apostel Kilisesi Batı Piskoposluğu hiç de mutlu değil.
Çünkü bu çok kıymetli İncil sayfaları sanat dünyasının en güçlü tiranlarından J. Paul Getty Müzesi’nin koleksiyonunda.
Kilise “Versene” diyor, Getty “Parasıyla değil mi, satın aldım” diyor.
Kilise “1915’te ele geçirilmiş o sayfaları parasıyla almak bile yasadışı” diyor, Getty “Yanlış biliyorsun” diyor.
Sonuçta geçen hafta Getty Müzesi’ne 105 milyon dolarlık bir tazminat davası açıldı ve sayfaların iadesi istendi.
ABD’deki Ermeni cemaati, gazeteler ve bloglar davayı yakından izliyor.
Ben ümitliyim.
Kilise bu davayı kazanır, kazanırsa da gibi haksız yollarla elde edilmiş birçok eserin gerçek sahiplerine ulaşmasının yolu açılır.
Öyle bir iyimserlik çöktü üstüme işte.

Bir tartışmayı kazanmanın 5 çamur yolu

Diyelim ki konu siyaset... Fethullah Gülen’in cemaatini AKP’den ayrıştırmayı seçmesindeki mantığı bir Zaman gazetesi yazarıyla tartışıyorsunuz.
Diyelim ki konu sanat... Teyzenizle bir aryayı Hakan Aysev mi daha iyi söyler Ferhat Göçer mi, kırkışıyorsunuz.
Diyelim ki konu hayat... Kocanızla bir dekorasyon dükkanında kabartmalı mı yoksa hasır efekti veren duvar kağıdı mı alınmalı, kapışıyorsunuz.
Kazanan tarafın hiçbir şey kazanamayacağı bu gibi tartışmalarda yine de ve ne olursa olsun üste çıkmak mı istiyorsunuz? İşte size kuponsuz dev hizmet:
1. Ufku daraltın: Dünyada sözkonusu meseleye bakmak için sadece tek bir yol olduğu havasını yaratın.
2. Rakamlar uydurun: İnsanların yüzde 77’si bu duvar kağıdını alır ya da Ferhat Göçer Nessun Dorma’yı yüzde 93 daha iyi söyler gibi... Atın kafadan rastgele!
3. İçini doldurmaya hacet yok: Argümanlarınız aslında “saman adam” gibi olsa da ayakta dursun. Sanki çok sağlam temelleri varmış gibi yapın. Örneğin konuyla ilgisi olsun olmasın, ortaya siyaset bilimi ya da tarihten referanslar serpiştirin.
4. Saldırın: “Bugünlerde kafan karışık” ya da “Sen mantık derslerini revirde uyuyarak geçirdin galiba” gibi cümlelerle rakibinizin kendisinden şüphe etmesine sebep olun.
5. Duygusallaşın: Bunların hiç biri işe yaramazsa ya “sinir krizinin eşiğindeki bir Almodovar kadınına” dönüşün ya da gözyaşları sel olsun.

Devir değişti...

* Eskiden kalantor tiyatrocular isyan ederdi, “Mankenler, şarkıcılar... Yarabbim herkes de oyuncu oldu” diye. Şimdi isyan bayrağını gazeteciler açıyor: “Helin Avşar ve berber Şükrü Dudu’nun röportaj, İpek Tuzcuoğlu ve Başak Sayan köşe yazarı... Rabbim bari bana da ‘Cirque dui Soleil’ desin!”
* Eskiden kitap çıkarmak isteyen heveskarlar aylarca hatta yıllarca öykülerini, şiirlerini edebiyat dergilerine gönderir, keşfedilmeyi bekler de beklerdi. Şimdi kendinize sıfır liraya bir blog açıyorsunuz. Kalem kuvvetiniz ortalama, kendinizle ve hayatla dalga geçme beceriniz üst seviyedeyse fark ediliyorsunuz. Takipçileriniz arttığında blogunuz Okuyanus Yayınları’nın Dizüstü Edebiyat serisinden kitap olarak çıkıyor. İşte “Küçük Aptalın Büyük Dünyası PUCCA GÜNLÜK” bu devrin ilk Türkçe kitabı.
* Eskiden “İşsizliğin üzerinden silindirle geçeceğim” diyen Çiller, “Anayasayı bir kere delmekle birşey olmaz” diyen Özal vardı. Şimdi bu sözler Ardan Özmenoğlu’nun Daire Sanat’taki “Siyaset Meydanı” başıklı sergisinde ironik birer malzeme olarak duruyor. Bir yirmi yıl sonra da “Recep Bey”li, “Ananı da al git”li, “Daha da gelmem”li sanat projeleri olacak. E her devrin adamı, o devrin sözleri başka. Neyse ki hepsi değişiyor di mi?

Ezel ve Sex and the City’nin ortak noktası

Dizilere bayılıyorum. Nobran azınlığa aldırmadan gayet rahatlıkla söyleyebilirim ki daimi favorilerim Seinfeld, Friends ve Sex and The City’ye bir de günceli eklendi: Ezel. Çünkü hepsinin bir ortak noktası var, temel eksenleri arkadaşlık müessesi. Müessesedir arkadaşlık da. İhanete uğradığın, canından çok sevdiğin, koruduğun, terk ettiğin, barıştığın... Ben arkadaşlığın evlilik, arkadaşların da aile olduğuna inanırım. Bu diziler bana hayatta yaptığım arkadaşlık seçimlerinde bazen ne kadar yanıldığımı, bazen de ne kadar isabet kaydettiğimi gösteriyor. Evet bu diziler olmasa hayatımla ilgili muhasebem yarım kalır, böyle de yuvarlanıp giden aymaz bir yanım var.
Yazarın Tüm Yazıları