180 yıllık Hegel dedikodusu

Paul Johnson, ağırlıklı olarak resim ve edebiyat tarihiyle ilgilenen bir yazar.

Bugün 82 yaşında olan Johnson, gazetecilik kökenli ve tarihe geçmiş isimlere özel bir ilgi duyuyor.
1988’de yayınlanan “Entelektüeller” adlı kitabını 2006’daki “Yaratıcılar” ve hemen bir yıl sonraya yetiştirdiği “Kahramanlar” izledi.
Yaşlandığı için tamamlayamamaktan korkuyordu, bitirdi ve halen hayatta, ne güzel.
“Yaratıcılar/ Creators: From Chaucer and Dürer to Picasso and Disney” adlı ikinci kitap NTV Yayınları tarafından Türkçe olarak yayınlandı.
Biyografiler, meşhurların hayatı ve anıları tarzı kitaplara özellikle son dönemde büyük bir iştahla saldırdığım için hemen okumaya başladım.

* * *

Paul Johnson, farklı devirlerde, farklı alanlarda yaratıcı özellikleriyle çığır açmış gerçek manada yaratıcılar seçmiş.
İngiliz edebiyatı denildiğinde akla ilk gelen kurucu isim Chaucer’dan başlayıp, Shakespeare, Bach, Dürer, Turner ve Hokusai (İkisini karşılaştırarak değerlendiriyor), Jane Austen şeklinde ilerliyoruz...
Sadece müzik, resim, edebiyatla sınırlamıyor kendisini. Walt Disney’e de uğruyor gemi moda dünyasına, Dior’a da.
Detaylı, okuyucuyu sürükleyen bilgilerle dolu, çok bilindik efsanelere dokunan ama heyecan verici anekdotlar aktaran kitabı “akıl defterime” küçük notlar alarak okumaya çalıştım.

* * *

Amacım “Nasıl yaratıcı bir deha olunur?” sorusunun cevabını aramak değildi.
Kitapta bu konuda aydınlatıcı bilgiler bulabilirsiniz tabii, fakat benim asıl amacım büyük insanların büyük dertlerini görüp biraz yürek ferahlığı sağlamak, hayranlık duyduğum sanatçıların hayatlarına girip biraz göz atmaktı.
Bu fırsatı da fazlasıyla sağlıyor Paul Johnson, sağolsun.
Çok insani ve çok etkileyici bölümler var.
Örnek mi?
Gözden düştüğüne inanan ve hırs yapan İngilizler’in milli manzara ressamı Turner’ın, “Kar Fırtınası” tablosu için 69 yaşında kendisini fırtınada çırpınan bir geminin direğine bağlaması mesela...
Trafalgar’da savaşmış, bir dönemin kahraman ve görkemli gemisi Temeraire’in hurdasının “kıçıkırık bir buharlı tekne” tarafından çekilişini resmettiği “Savaşan Temeraire” tablosunun hikayesi de müthiş.
Denize indirilişini delikanlıyken gördüğü geminin veda tablosunu müthiş dokunaklı bir ağıta dönüştüren Turner’ın bu tabloya “Sevgilim” diye hitap etmesi ve satmayı reddettiği tek tablosu olması...
Oysa paraya düşkünlüğü de gayet iyi bilinir.
Başka?
Wagner’in neredeyse “dilencilik” boyutundaki para arsızlığı, Dylan Thomas’ın beleşçiliği, Picasso ve Shakespeare’in ticari dehaları...

* * *

Ama favorim bir dedikodu oldu. 180 yıllık bir dedikodu.
Aslında olay Bach bölümünde, fakat Bach’ın ölümünden yıllar sonra gerçekleştiği için onunla alakası yok.
Ya kiminle alakası var?
Mendelssohn ve Hegel’le!
Anlatayım:
Mendelssohn eski ustaların eserlerine meraklı ve saygılı bir müzik adamı.
Teyzesi aracılığıyla ulaştığı “St. Matthew Passion”u icra etmek istemekte fakat eserin ağırlığından dolayı destek bulmakta zorlanmaktadır.
Dönemin ünlü komedyeni Eduouard Derrient’le (aynı zamanda müzikolog) dayanışma yapar.
Derrient’ın esprisi güzelmiş bu arada: “Bugüne kadar yazılmış en muazzam Hıristiyan müziğini canlandırmak bir komedyen ile bir Yahudi oğlana mı düşecekti?!”
Eser icra edilir, Bach’ın yeniden doğumunun müjdecisi olarak kabul edilir, büyük ses getirir.
11 Mart 1829’da Berlin’de gerçekleşen ilk konser sonrasında efsane müzik direktörü Carl Friedrich Zelter’in evinde bir davet verilir.
Görkemli yemekte Derrient’in eşi Mendelssohn’un kulağına şu sözleri fısıldar: “Yanımda oturan bu sersem de kim?”
Mendelssohn ağzını peçetesiyle gizleyerek şu cevabı verir: “Yanınızda oturan sersem büyük filozof Friedrich Hegel’dir Frau Derrient...”
İyi dedikodu 180 yıl sonra bile parlıyor gördüğünüz gibi...

(NOT: Kitap güzel fakat bazen okurda koşarak uzaklaşma hissi de yaratıyor. Şöyle cümelelerde cesaretimin kırıldığı oldu açıkçası:
“(Mozart) Mesela daha on dokuzunda iken beş keman konçertosunun tamamını tek bir yaz mevsimi içinde besteledi. Olağanüstü kalitede olup, birinden aldığı dersi diğerinde uygulayan bu eserlerin neredeyse her biri diğerinden insafsız canlılıktadır...”)
Yazarın Tüm Yazıları