Hepimiz Julia hepimiz Sharonuz

Yine nur topu gibi bir konumuz oldu… Çoğumuz bu konuda aynı düşünüyormuşuz ve gitgide birbirimize benzememiz herkese batmaktaymış. O kadar çok e-posta geldi ki, bazılarını yayınlamasam olmaz. Buyrun okuyun…

Haberin Devamı

İPİN UCU KAÇMIŞTIR !

Ayşe,

Tespit doğru.

Ve çok üzücü.

Üstelik herkes kendini özgün sanıp bunu da marifet olarak birbirine baskı unsuru olarak kullanıyor. Bunca yıldır dışarıdan gözlemleyip geldiğimiz durumdan üzüntü duyuyorum. Medenileşmek, modernleşmek bu değil. Hiç değil! İstanbul gerçeklikten suniliğe kadınlarla kayıyor kahroluyorum. Beni gören merhaba demeden, kaşlarımın arasındaki çizgilerden, yanaklarımın sarkmış olup olmamasından, alnımdan dem vuruyor. Totom büyüdü mü, göbeğim cıktı mı, bilmem nerem ne oldu mu muhabbeti sohbet mi? Hayır hiç değil, ama bence büyük çok büyük bir mutsuzluğun ve atılmaya çalışılan ÇIĞLIK habercisi! Herkes neden bunlara el attırmadığımdan başlayıp beni ikna etmeye çalışıyor. İşin kötüsü insanın içine mutsuz edici bir de kurt düşürüyorlar... Kendime gelmem ve kendimden memnun olduğumu hatırlamam sancılı bir zaman kaybı oluyor. Kadınların birbirine bu eziyeti yapmasını, bazı estetisyenlerin de, TAŞ gibi olmasına rağmen bir kadını (bence hiç de et ik olmayan şekilde) liposuction vs için uygun görüp operasyona almasını azıcık üzülerek ve çokça endişelenerek  izliyorum. İpin ucu her türlü kaçmıştır. İnsanlar kendilerini tanıyabiliyor mu, anlamıyorum.

Yonca

"olduğu gibi"

Haberin Devamı

 ---------------------------------------

Yazınız ipodumda olan şarkıyı anımsattı :) Grove Armada adlı bir grubun şarkısı;

 

“If everybody looked the same -     Eğer herkes aynı görünseydi
We'd get tired looking at each other - Birbirimize bakmaktan yorulurduk
You know the fellas good for the moolah - biliyorsun herkes para için güzel
You know the fellas good”


Bir de bir anımı hatırlattınız bana
Bundan 10 sene önce nikah yemeğimize biraz erken gitmiştik. Mekanda bulunan  bazı davetlilerin yanı sıra oldukça  fazla gösterişli sarışın bayanı fark edip tanımadığımdan bir yanlışlık oldu galiba diye yanına gittim. (Eşim İngiliz olduğu için onun tarafından gelecek olanların sayısı azdı ve hepsini zaten biliyordum) ve direkt; "af edersiniz biz sanatçı istememiştik!" dedim. O ise; Hale? dedi. Ben herhalde yerin sahibi gelinin ismini verdi tek gelinlikli olan da burada ben olduğuma göre diye düşünerek "Evet ben Hale ama gerçekten biz CD filan çalacaktık eşim yabancı, Türkçe müzik fazla olmayacak" dedim. Tabi sanatçı olarak ona da saygısızlık da yapmak istemiyorum... Sonra sarısın bana; Ay kız Hale ay tanımadın mı !! ben sanatçı filan değilim deyince beynimdeki kayıtlarda bir kıpırdanma oldu. Kendi kendime “ Hatun konusunca tanıdığım biri olduğu hissi geldi çıkartacağ ım galiba” dedim. "Benim ben Feride" dedi. Evet arkadaşımın çok hafif diline basarak konuşmasından onun 6 senelik lise arkadaşım Feride olduğunu açılan kocaman gözlerim eşliğinde fark ettim. Feride’nin artık gözleri mavi, burnu çok daha küçük, kahverengi saçları sapsarı, galiba dişlerine de bir farklılık gelmişti. "Aa ne kadar değişmişsin" dediğimi hatırlıyorum. Başka arkadaşlardan duymuş, sağ olsun gelmiş . (Kendi vakitsizliğimden maalesef ben davet etmeyi akıl edememişim). Liseden sonra gecen 7 içinde görüşmediğimiz dönemde de kendisi görüldüğü gibi pek değişmişti...Sonrası tabii kahkahalar ve sarılmalar oldu.
Hala her arkadaş toplantısında  eğer Feride varsa "Ama biz sanatçı davet etmemiştik" demeyi ihmal etmem.
Sevgiler
Hale G.
…………………

 

Haberin Devamı

BİZ PENGUENLERİ DE GEÇTİK !


Giyim, saç baş derken fikirler bile aynı olmaya başladı. Başkalarının fikirlerini benimsemeye başladık. Kendi fikirlerimizi ortaya sunmuyorum ''Aman belki yanlış düşünüyorumdur, aman o benden daha iyi düşünür benim fikrimin ne önemi var, aman söylersem rezil olabilirim'' diye...
İşte ben buna gelemiyorum ve cidden nefret ediyorum ..
Sırf bunların yüzünden 27 senelik sarışın olan ben saçlarımı koyultup solaryuma girmeme kararı aldım :)
Caddeye indiğimde hep aynı yüzler aynı ifadeler..Ya insanın fondöten markası da mı aynı olur? Yemin ederim artık kusasım geliyor. Ne için bu erkeklere kendimizi beğendirmek mi? Yok canım ne erkeği ben kendim için yapıyorum '' yanıtlarını duyar gibiyim. Kendin için yapıyorsan kendi fikirlerinle hareket et diyebilirim ancak...
İnanın erkekler aynı değil farklı olan bayanlarla çok daha mutlu ve emin oluyorlar ...
Ayşem seni zaten biliyoruz fikirlerini çat çat saydırıyorsun o yüzden seni o kefeye koymuyor um koyamam da :) Kocaman öpüldün Hürriyet'in kaktüsü ....
 Neslihan T.
 ……………

Haberin Devamı

ALIŞVERİŞ OLAYI

Bugünkü yazını severek okudum ve her zaman ki gibi çok samimiydi...  Biz farklı olmayı sıradanlığı, tek tip insan modeli olmak olarak anlıyoruz artık:)

Geçen gün biraz alışveriş merkezini gezerek, bayanlık içgüdüm ile kendimi sokağa attım. Amacım ihtiyacım olmasa da fazla mal göz çıkarmaz, düşüncesi ile uzun süredir almayı düşündüğüm çanta için yola koyuldum. Hava bir güzel, bir güzel anlatamam:) Alışveriş merkezlerine hafta sonları gitmeyi sevmiyorum, ana baba günü gibi oluyor. Tıklım tıklım dolmuş alışveriş merkezinin içine girerken. İçten içe "Sizin başka işiniz gücünüz yok mu, gidin sinemaya gidin tiyatroya diye söylensem de" yurdum insanının bunu anlayacağını sanmıyorum, çünkü onlardan biri olarak ben bile şu güzelim günde kendini alışveriş  merkezine atanlardanım. Derken beğendiğim çantanın bulunduğu mağazaya doğru hızlı ve heyecanlı bir şekilde kocaman adımlar atmaya devam ettim. Mağazanın bulunduğu kata yöneldiğimde, yaklaştığım kalabalığın biraz daha farkına vardım. Sonra hafif bir kalp çarpıntısı ile mağazanın içerisine girmeyi başardım. Sağımda, solumda, önümde, arkamda benim gib i alışveriş için çıldıran bir çok kadının tam ortasındaydım. Sakın düşünmeyin o gün mağazada büyük bir indirim olduğuna falan, aksine birçok mağazadan bile daha pahalı olan mağazanın içindeydik. Amacım kalabalıktan sıyrılıp, istediğim çantayı bir an önce almak ve bunu başarmanın verdiği büyük bir mutluluk ile günümü sonlandırmaktı. Kendimi Matrix gibi hissediyordum, doğru rengi seçersem ben de doğruluğa ulaşmış olacaktım:) Günlerdir kimsenin dokunmadığı çantayı rafın üzerinden bir hışımla alarak sanki elimde en değerli mücevheri taşıyormuş hissi ile kasaya doğru yöneldim ama ters giden bir şey vardı, kafamı her çevirdiğimde elimde tuttuğum çantanın farklı farklı renklerini, farklı bakışlara sahip ama aynı tarz kadınların elinde görüyordum. "Aman Tanrım bu bir rüya olmalı" desem de gerçeğin tam içindeydim..

Haberin Devamı

Bu işe dur deme vakti geldi bunun içinde açılım yapmalılar :D

Sevgilerle

Merve

……….

Sevgili Ayşem;
 
 
Yazını okudum. Benim de çoktandır merak ettiğim bir konuya parmak basmışsın. Sizin yaşadıklarınızı inanın ben de okulda yasıyorum devamlı deja vu oluyorum. Hepsinde aynı çanta, aynı saç modeli, tokalar ve hepsinde inanılmaz ağdalı bir dil aman yarabbi hepsi diva hepsi maşalı saçlar. Şu aralar yeşil lens moda yada gri:)  Hepsinin tuvaletteki muhabbeti de aynı,  bazen diyorum ki ben moda fuarına mı geldim her yerde süslü sarısın kızcıklar.. Bazen inanın kadınların çok basit yaratıklar olduğunu hayatlarının erkek makyaj  moda şeytan üçgeninde geçtiği varlıklar tabi bu düşüncemden caydıran hatunlar da çıkmıyor değil.

Haberin Devamı

 Öpüyorum seni kocaman kendine iyi bak sıra dışı hatun:D......;)

Neslihan B.

………………….

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Bu gerçekten çok vahim bir durum aslına bakılırsa. Özellikle liseli genç kızlar için. Herkes aynı makine eli değmiş gibi. Ugg' lar çıktı mesela. Biri aldı. herkes Ugg'landı. Sürü psikolojisi tamamıyla... Ee memleketin yarısı karın tokluğuna çalışırken, kalan yarısı da" moda" yı takip edip  af edersiniz ama sürüden farksız bir model haline geliyor.. Ne diyelim.. Sonumuz hayır olsun !

Keşke herkes içindeki insanı yansıtabilse.. Keşke herkes kendine yakışanı giyse, yakışanı yapsa. bu tıpkı Nazım'ın dediği gibi.. " Yani sen  elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı? "   Olmuyorsa olmuyor arkadaşım , yakışmıyorsa giyme, değil mi ama? Yani sevgili dostlar, bırakın modayı falan.. Kendi stilinizi yaratın, moda sizi takip etsin =)

 Cavide Ali

……………..

Sevgili Ayşe Aral ;
Bugünkü yazınızı büyük bir keyifle okudum ve sonunda iyi ki farklıyım dedim kendi kendime
23 yaşındayım 20 yaşıma kadar saçlarım hep kısaydı ve kimse benim gibi kestirmeye cesaret edemiyordu bu da benim çok hoşuma gidiyordu şimdi saçlarım uzun ve hiç boyamadım lüle lüle gür, belime kadar. Arkadaşlarım nasıl dayanıyorsun diye sordukların da dayanıyorum işte diyerek gülerek cevaplıyorum. Giyim tarzım gözlüklerim herkes ameliyat olup sıfırlarken göz numaralarını ben ise renk renk çerçeve alıp boy gösteriyorum J Ben farklıyım ve bu beni mutlu ediyor :D
Kendinize iyi bakın :)
Tezcan K.

………………

Sevgili Ayşe,

İşte bu yüzden ben kendimi çok seviyorum.:))

Seni de yürekten tebrik ediyorum bu konuyu gündeme getirip dikkat çektiğin için.Belki bir nebze de olsa hatunlar şöyle bir aynaya bakıp '' Aslında ben kimdim' diye sorarlar belki.

Sevgiyle kal.
Serap E

……..

SADECE AYŞE’YİM !

Merhaba,

Yazdıklarınıza katılmamak, katılıp da bu fikirde olunduğunu paylaşmamak mümkün değil. Fotokopiyle çoğaltılmış gibiyiz, her görüntü tekdüze olduğunu yakarıyor. İstiklaldeydim dün, ne yanıma baksam birbirinin kopyası insanlar vardı. Aynı kızı defalarca görmüşüm hissi veren onlarca kız gördüm. Kadınların diğer kadınlardan eksik kalmak istememeleri diye bir şey var bence. Görüyor, bakıyor, süzüyor, inceliyoruz... Süzdüklerimize bir de başkalarının nasıl baktığını gözlemliyoruz. İnsanların dikkatini çektiğini düşündürüyorsa bu gözlemler bize, kendimize yakışıp yakışmayacağını hiç düşünmeden o gördüğümüz görüntü gibi olmak istiyoruz. Farklı olmaya cesaretimiz yok. Farklı olmak doğal olmak oysa en kolayı... Sokakta sürekli birbirini süzen, birbirleriyle yarışan ama her geçen gün de birbirlerine biraz daha fazla benzeyen ve bu gerçeği duymazdan gelmeye kendilerini şartlamış makas bacaklı kadınlar bence.

Üniversiteyi kazandığım yıl, sapsarı oldu saçlarım. O renk bana gider mi, tenime bakışıma duruşuma uygun mu diye zerre düşünmeden o ilgi çekici havalı rengi saç tellerimde taşımak istedim. Yakıştı mı? Kötü değildi belki ama yakışan da değildi, bugün anlıyorum. Simsiyah şimdi saçlarım, beyaz tenime öyle yakışıyor ki, bana öyle iyi hissettiriyor ki... Başkalarında gördüğüm için değil, bana en yakışanın bu olduğunu anlayabildiğim için böyleyim. Alışverişte elimin uzandıkları güzel olsa bile, herkesin üstünde var bu diye önyargıyla bakıyorum askıdakilere. Herkes gibi olmak istemiyorum. Ben olmak istiyorum, sadece Ayşe olmak istiyorum. Ve bu güzel yazınız için teşekkür ediyorum. İnsanın düşündüklerinin başkası tarafından güzelce aktarıldığına tanık olmak, bunu paylaşmak çok güzel

Sevgiler...

Ayşe Ç

…………………

 

Sevgili Aral,

Özgür düşünemeyen, özgür olamayan beyinleri ortaçağ hurafeleri ve VUR ÇATLASIN ÇAL OYNASIN yozlarıyla şartlanan yığınlar ancak birilerini taklit ederek BEN varım diyebilirler.Onlar ancak taklit ettikleri kişilerin bir yansımasıdırlar.Ve egolarını onunla tatmin ederler.

Beyinleri ruhları özgün olanlar ise kendi tarzlarını yaratırlar. Resimde görüldüğü gibi benim birilerini taklit etmem şöyle dursun ancak örnek alınırım.Tabii bu da benim çağdaş,özgür düşünüp yaşayabilmemden kaynaklanmaktadır.Bir kültür ve yetişme meselesidir yani. Doğunun en ücra köşesinde böylesi giyinmek aynı zamanda bir kahramanlık bir cesaret işi olduğunu da eklemeliyim.Mahalle baskısı denilen olay yalnızca bayanlar için değildir zira.

Gerici sömürücü ve yönetici kesimlerin ise bu durum pek işlerine gelir.

Selam ve sevgilerimle.

Akay A.

………………….

Sevgili Ayşe’m,

Seni en samimi hislerimle kutlarım. Çok dobra dobra yazmışsınız. Nasıl ki kele perçemini taramak yakışmazsa; bu haller de bizlere yakışmaz. Buna rağmen tanıklık ettiğiniz olgular bir hakikat ise;o zaman işin içine Zarf ve Mazruf girer. Mazrufundan bir şey olmayanların; zarflarını süslemelerinden daha doğal ne olabilir ki? Diğer taraftan; bunların erkek veya kadın olmasının da çok önemi de yoktur.Yoksulluksa; hepsi de kendilerinde olmayanı tamamlamaya çalışacaktır.Nitekim de çalışmaktadırlar.Bir örnek: Kadınlarımızın içinde merhume Türkan Saylan hocamızın ruhuna benzer bir ruh olsa; bu şekilde dandiklikle uğraşırlar mı? Hiç sanmıyorum.Elbette erkekler için de bu örnek geçerlidir.Zaten insan taslağından kurtulamamışlar için kadın veya erkek olmuş olmak ne fark eder ki?  Etmediğine sizin gördükleriniz en taze örneklerdir. Acı olmakla birlikte bu durum insanlık tarihi kadar eskidir. Bu yüzden bu kısır döngüden sıyrılıp çıkabilenlere ne m utlu! Sevgili Ayşe’m, bu cesaretinizden dolayı sizi bir kez daha kutlar sevgiyle öperim.   

Süleyman A.

Hepimiz Julia hepimiz Sharonuz

AYNI TARLANIN MAHSULLERİ

Ayşe Hanım Merhaba,

 Bugünkü yazınızı çok beğendim, benim de uzun süreden beri dikkat ettiğim bir durum.

Bağdat Caddesine gidildiğinde bütün hatunlar aynı tarlanın mahsulü gibi dolanıyorlar. O senenin modası ne ise hepsi bir örnek saçından ayakkabısına kadar aynı olup çıkıyorlar.

Asıl anlamadığım 9 TL ye satılan balıkçı çizmelerinin boyanıp 200 misli fiyatla satılıyor olması..

Modanın da bir mantığı olmalı mı olmamalı mı? Bir ürün moda olduğunda rant sağlamak mı lazım?

Bu benzerlik durumu, Nişantaşı,  Cadde,  İstinye Park’ta fazlasıyla hissedilirken. Taksim ve Kadıköy de durum biraz daha farklı gibi.

Neyse efendim sabah sabah uzatmayayım, bu arada cumartesi günü Sosyalem çok keyifliydi, gerçi sonrasında Elif Hanım biraz rahatsızlanmış, galiba nazar değdi..

İyi haftalar,

Hakan S.

……………

 BEN FARKLIYIM

Hemen yollayayım bir foto'mu :) ne saçım boyalı, ne gözüm lensli, ne burnum kalkık :) Makyaj bile pek yapmam bakımsız sanmayın o kadar da tipsiz görmüyorum kendimi ama özenti olarak ta görmüyorum ve evet şu ten konusuna gelince solaryuma girmelerine gerek yok bir ton makyajla o hala gelenler de çok... Bir de yayık yayık konuşmaları yok mu ..Kıskandığımı falan düşünebilirsiniz ama kesinlikle değil. Bir olay anlatıyım; bir gün bir arkadaşımla minibüsteyiz bir kız grubu bindi kız gayet güzel giyinmiş şık böyle hanım hanımcık hatta birbirimize de söyledik bak ne güzel olmuş diye ta ki konuşana kadar bu kadar mı yapmacık olunur tüm karizma sıfır oldu gözümüzde.. Biraz kendileri olsunlar yaa !
Madem o kadar dikkat ettiniz gözünüz bundan da kaçmamıştır hepsi konuşurken aynı el hareketleri mevcut haksız mıyım ?

Zebercet Y…………

…………

AĞLANACAK HALE GÜLMEK

Sabah sabah güldürdünüz beni.

Şu anki işyerimden önce çalıştığım yer tek tip insanların tek tip olabilmek adına yarıştıkları bir ortamdı. Tamamen genç bir kadroyla çalışıyordum. Erkekler de aynı sorun yok. Onlar pek tek tip modasına uymuyordu ama kızlar.. Hepsinde saçlar fönlü (düz fön olacak), muhakkak gözlerde renkli lens, çakma marka çantalar ki muhakkak dirsekte taşınır kimi küçük kimi büyük ama model aynı, farklı renk ama aynı marka, asla estetik ve kadınsı durmayan hatta ve hatta ayakları minik bir ayıcık patisi gibi gösteren botlar (markasını yazmıyorum anlamışsınızdır zaten), olmadı farklı renklerde ama aynı modellerde olan kışın yağmurda bile giyilebilen conversler, popo çatalının hemen altından başlayıp ayak bileğinde biten kot pantalonlar,  105 ekran siyah camlı gözlükler.

Daha fazla detaya girip sizi de üzmeye gerek yok.  Ama dürüstçe söylemem gerekirse yakışanda sorun yok ama yakışmayan da eğreti duruyor bunlar. Kendileri bakkala bile giderken bu şekilde giyiniyor. Asla makyajsız çıkmıyorlar dışarı. Birbirlerinden etkileşim yaşıyorlar ve sıradan olmayı peşinen kabul ediyorlar maalesef. Ama tüm zamanlarda böyleymiş. 70’li yıllarda apartman topuk ayakkabılar varmış, 80’lerde Yurdakul botları dar kesim kotlar, kadife pantalonlar,  Eddie Vedder tarzı kırmızı kareli gömlek giyermiş herkes, abuk sabuk aksessuarlar takmak gerekliymiş.

Yani zamanında şu an “tek tip giyinen” insanları kınayan herkes  kendiside tek tip giyim trendine ayak uydurmuş. Ben dahil. Ha bunun farkına varıp son anda kendini kurtarmış bunlar o ayrı.

Ama yapacak bir şey de yok. Tüm giyim markaları trendlere göre üretim yaptıklarından mağazalarda bulunanlar hep aynı. Modanın suçu modanın.

Özge Y..

…………..

LIGHT KADINLAR

Kadının ve erkeğin globalleşen bu dünyada ilişkilerine pazar ekleri "çağdaş"
diyedursun ben "light" demeyi uygun görüyorum. Nedir light? Gerçeğine benzeyen ama tadı, içeriği daha zayıf olup zararı da azaltılmış olan. Şimdi bu az zararlı, kalorisi düşük, içeriği küçük ilişkinin bileşenlerine bakalım.

Elimizde bir önceki yazıda detaylarını verdiğim "yeni " erkek modeli var. Ama ya kadın tarafı?

Bu light kadınlar, özellikle büyükşehirde yaşama dürtüsü ile doğarlar.
Her nerede doğmuş olurlarsa olsunlar yolları bir şekilde büyük şehirden geçer
ve mutlaka orada kalmanın bir yolunu bulurlar. Kısacası büyük şehir kadınıdırlar. Küçük yerlerde boğulurlar.

Parametrik yaşarlar. Yaşam eğrisini veren fonksiyonda X= Cenk yerine yeni
bir isim yazdığında hiçbir şey değişmez. Fonksiyon x= Mert 'e göre çizilir.
Cenk'in de Mert'in de fonksiyonun derecesini değiştirecek hali yoktur zaten. Bir
önceki derece ne ise eğri ordan çizer. " İlişkiye 3. boyut getirelim" lafı, "yatağa 3. kişi..." olarak algılanır,

İyi bir eğitim almaya çalışırlar, gelecekte kendilerine iyi standartta bir koca , çevre ve sosyal imkanlar sağlasın diye. Bu grup ev kadını olmayı istemez, zaten hayal ettiği standartlarda yaşayabilmesi için kendisinin de çalışması gereklidir. En çok tercih edilen meslekler, bankacılık - finans piyasaları, halkla ilişkiler, satış, pazarlama gibi mesleklerdir. En büyük soru ise kariyer hayatının hangi aşamasında çocuk doğrulmalıdır sorusudur. Ofislerde, genel müdürlüklerde çalışırlar. Fabrikada üretimde laboratuarda, okullarda olanlarına az rastlanır. Olanlar da bu durumdan hoşnut değildir, kendilerini daha temiz ve şık çalışma ortamlarına geçirecek bir kariyer değişikliğinin hayalini kurarlar.

Üniversite son sınıfta çok Amerikan filmi seyretmekten kaynaklanan iş hayatına adını altın harflerle yazdırma gibi bir ukdeleri vardır. İşe girdiklerinde ellerindeki grafiklerle toplantıya katılan k el ve göbekli tecrübeli amcaları dinamizmi ile etkilemeyi, kendine hayran bırakmayı hayal ederler... Kendine gösterdiği özenle birleşen parlak zekasından herkesin nasıl da etkilendiğini varsayar ve mutlu olurlar. Bu tipler genelde fön çekilmiş profesyonel görünen saçları, franz şeklinde manikürlenmiş tırnakları ve mutlaka ağda yapılmış bacakları ile arzı endam eder ve pahalı yerlerden giyinirler. Marka çok önemlidir bu grupta. Light kadın, tatilini yurt dışında geçirmeyi ister. Bu gruptaki kadınlara en çok uzun bayram tatilleri öncesi havaalanında rastlanır.

Hafta içi ne kadar profesyonel giyiniyorsa, hafta sonu da o kadar eşofman rahatlığında davranır. Pazar günü 'brunch'a da profesyonel şıklık diye tabir edilen casual tarzda gelir.

Mutlaka diyettedir ve formunu korumak için spor yapar. Öyle sitenin etrafında yürüyüş şeklinde değil bir spor salonunda aletli jimnastik gibi kişisel ilişki geliştirici ve yağ giderici sporlarla uğraşır. Çıkışta taze sıkılmış porta kal suyu içer.

Bu grubun ciddi bir de araba takıntısı vardır. Mutlaka bir araba sahibi olmak için uğraşırlar. Thelma ve Louis filminden alıntı "Araba özgürlüktür" sloganı yarı yarıya bir yaşam düsturudur. Park edilmesi kolay, tercihen yabancı markalı, literatürde kadın arabası diye geçen arabalarla başlarlar
Parfüm ve koku konusuda çok önemli bir ayrıntıdır. İki light kadın bir araya gelip alışverişe çıktıklarında mutlaka bir yerlerde parfüm denerler. Kullanılan parfümün kişiliği yansıtması sloganını çok iyi anladıkları için herkes gibi kokmayı tercih etmişlerdir. Cep telefonları şık ve ince tarzdandır. Ama "en yenisi kullanacağım çiğliğinde
değilim " şeklinde beyanat verirler. Pc' lerle araları genelde iyidir. En az
2 sanal posta kutuları vardır. Email' lerini kontrol etmek ve mail listesine günün komik ve biraz edepsiz yazısını forwardlamakla güne sosyal şekilde başlarlar.

Selülit yaptığı için kahve içmek yerine sağlık için günde 3 litre su içme gayr etinden dolayı sık sık tuvalete taşınırlar. Vücuttaki toksinleri atmanın verdiği rahatlıkla tuvalette diğer bölümlerdeki hatunlarla "zayıfladın sen, boyan kaç numara, allığın ne marka ve bu saç sana çok yakıştı" konulu ofis kadınlar tuvaleti sohbeti yaparlar. Bu muhabbet samimiyet derecesine göre "yeterince iyi miydi? Çok mu büyük?, Seni arıyor mu?, Nereye gittiniz?, Sana ne aldı?.." şeklinde daha derin konulara gidebilir.

Bu derinlik içinde kendi lightlığından kaynaklanan hafiflikle batmadığını fark eder... Olay ayrıca kimsenin gözüne de batmaz. Hayatını sadece yazı yazarken, okurken sorgularlar, kategorize eder, klasman dışı kalmaya çalışırlar en çok da nick kullanırlar, yazı yazıp
yayınlatma teşhircilikleri vardır.:-)

AYŞE T.

…………………

 TAŞRA FARKI

Valla siz İstanbullular ya da İstanbul’da yaşayanlar öyle olabilirsiniz, ama bu ülkenin birde Anadolulu kadınları var onlar size benzemiyor, sizleri pek de taklit etmiyor. Doğallığın geçer akçe olduğunu kabul etmiş biri olarak, memnun olmadığım hiç bir yerimi değiştirmeyi düşünmüyorum. Benim de burnum biraz büyük, ama bana yakışıyor ve karakteristik bir yapısı var. Bir ara yaptırmayı düşündüm, sonra dedim ki, eğer yaptırırsan diğer kadınlar gibi olacaksın. Ankara’da yaşıyorum ve hiç bir arkadaşımı tanımakta zorluk çekmiyorum, çünkü hepsi de benim gibi doğal, bakımlı olmakta insanı çekici yapıyor. Parayı cebine koyan, beğenmediği yerini değiştirmek için doktor kapısını aşındıracağına, kendisine biraz daha zaman ayırsın daha mutlu olur!!! Bunlar benim görüşüm Ayşe, her yerini yaptıran kadınları sevmiyorum, çünkü onlar başka oluyor. Birde lens takanlara seslenmek istiyorum, gözlerinize sanki boncuk takmış gibi oluyorsunuz, böyle saydam ve hiç bir sıcaklı ğı olmayan bakışlar atıyorsunuz çevrenize, ne kadar itici olduğunuzu tahmin bile edemezsiniz. Yüzünüzde gerçektende çok çirkin durmayan yerlerinizi değiştirmeyin ki, sokakta size benzeyen kişi sayısı çoğalmasın.

 Derya...

…………..

Öncelikle merhabalar Ayşe Hanım. Bugünkü yazınızda bahsettiğiniz benimde uzun süredir gözlemlediğim bir konuydu. Avrupai hayat tarzlarına özenen, Amerikanvari konuşma tarzı benimseyen, Avrupa’dan yayılan tek tip moda akımına kapılan insanlarla dolu caddelerimiz.   
 En son modalardan biri de Ugg marka ayakkabı çılgınlığıydı. Arkadaşım Ankara'da kar yok, kış yok, dondurucu soğuk yok, havalar günlük güneşlikken, ne demeye ayağına geçirirsin Avustralya'nın kar botunu!! Hadi biriniz, ikiniz giydi nasıl bir anda virüs gibi yayılır bu bot bu kadar anlam veremiyorum. (Bilmiyorum zevk meselesi tabi ama estetikten yoksun, çokta çirkin bir ayakkabı) Bir akşam, sonbahar ortalarında, Ankara Bahçelievler meşhur 7. Cadde üşenmedim oturdum ve saydım. 5 dk. içerisinde 18 kişinin ayağında Ugg vardı! Bu Uggluların aslında komple tek tip giyindiklerine de hiç değinmeyeceğim bile, malumunuz çünkü. Erkeksen pek fazla seçme şansında yok.& nbsp;Üç model tipimiz var; Sharon tarzı, Julia tarzı ve Victoria Beckham tarzı...
 
Kısacası; ben de 24 yaşında bir genç kızım ve üzülüyorum kendi tarzını, kendi havasını, kendi doğallığını ortaya koyamayan hemcinslerime.
 S.A

……

İlk yazınızdan beri sizi okuyorum bugün ki yazınızda çok kendimi bulduğum içinde yazmak istedim Yazınız tam da 2 haftadır içinde bulunduğum ama bir türlü çıkamadığım psikolojime denk geldi. Boyalı bir sarışın olarak kesinlikle katılıyorum size. 24 yaşındayım ve  yaklaşık 6 yıldır saçlarım hep sarı kendimi bildim bileli sarı saç hastasıyım öyle ki annem evde saçlarını kızıla boyatırken bir tutam kendi saç telime sürerdim sırf akınca o saç sarı olsun diye :). İlerleyen yaşlarda boyattım  öyle sarı bronz mavi göz hastalığım yok ama hep sarı saç sevdim ama şimdi etrafıma birde kendime bakıyorum herkes sarışın çok da sıkıldım doğallık her şeyden çok daha güzelmiş şimdiki aklım olsaydı annemleri dinler saçlarımın rengini bozmazdım :( aslında öyle bir şey ki bu şimdi dönmek istesem de sarı saçtan dönemiyorum tiryakilik gibi olmuş sanırım çoğu herkes bunu bu şekilde düşünüyor.biraz cesaret cesaret cesaret..

Melda.d

……..

Sevgili Ayşe, dün Cadde'de yürürken genç, yaşlı, tombul, zayıf hatun kişilerin ayaklarındaki çizmelere baktım, her modelin orijinali,çakmasıyla dolu pek çok bacak. Bir ara gerçekten o kadar özendim ki, evde bir köşeye atılmış ama hala eskitemediğim, neredeyse 15 yıllık süet çizmelerimi nasıl değerlendiririm, diye düşünmedim değil.

Babasının işlerin bozulması nedeniyle dert yandığı sırada, odaya giren kızının; "Ben de Ugg istiyorum, bütün arkadaşlarımda var.", diye ağlamasının nedeni, bu genç kızın aldığı aile ve okul eğitiminin geçersizliğini mi gösterir, yoksa özentinin, kişiliği bile geride bırakarak, sosyal statünün görüntüyle korunabileceği,artırılabileceği düzeye varmış olabileceğini mi anlatmaktadır?

Klişeleşmiş bir söz; Eğitim şart! Keşke bu söz "atasözü" gibi bir deyiş haline gelmeseydi ülkemizde. Keşke bilinçli, doğruyu, yanlışı ayırt edebilen eğitimli kişiler olabilseydik. Kişisel gelişimi tamamlamaya, en azından çabalayan bir toplum olabilseydik, özentiliğin bu derece tavan yapması yerine.

Bu "özenti" kültürü; bu kültürün yaygınlaşmasına aracı olan magazin programları, bu programlarda boy gösterenlerin, "sözde" renkli yaşamlarının cazibesi, kredi kartlarına yapılan taksitlendirmeler oldukça, ne yazık yaygınlaşması kaçınılmaz bir kültür haline gelecektir. Ve elbette şikayet ettiğiniz "tek tip" insan modeline sıkça rastlamamız kaçınılmazdır. Kafaların da, bu "tek tipliliğe" paralel düşünmesi, çok daha vahim bir olaydır ki, bu noktada beni anladığınızı ümit ediyorum.

Özellikle, 80'li yıllardan sonra, gençliğin bilinçli olarak apolitize edilmesi, "politikayla, bilimle uğraşmayı bırakın, büyük amcalar bu konuları hallederler, siz yaşamdan keyif almaya bakın." düşüncesinin, gençlere adeta şırıngayla yavaş yavaş zerkedilmesi sonucunda, bu günlere gelmek, aslında gerçekten yaşamı keyifli mi kılmıştır?

Bilimle uğraşmak isteyen gençlerin önünün kapatılması, hiç bir olanak sağlanmaması , kafası çalışan beyinlerin ülkeyi zaman içinde terk etmelerine neden olmamış mıdır?

Bunun yanı sıra, ithalatın yaygınlaştırılması, teknolojinin sınırsız yurda sokulması, henüz bu teknolojiyi verimli olarak nasıl kullanacağını bile bilmeyen halka, banka kredileri gibi kolaylıklar sağlanarak sunulması, altyapısı bozuk yollara ciplerin sürülmesi, yolların giderek rezil bir hal almasıyla "trafik canavarı" denilen illetin yaratılması,  ve daha sayamayacağım pek çok yaşamı kolaylaştırması amaçlanan ama alt yapısı olmayan bir toplumun kullanımına sunulan pek çok ürün, bizi yavaş yavaş özenti kültürünün bireyleri haline getirdiyse, acaba bunun gerçek sorumlusu kimdir?

Siz olaya esprili yaklaştığınız için, biraz daha yumuşak bir yorumla toparlamak isterim.

Bizler cipleri, ya da yollarımızın vücut iklimine zarar bilmem kaç beygirin çektiği motorlu taşıtları, sadece zenginliğimizin göstergesi olarak kullanıyorsak;

İnternet denilen, dünyayı ayağımıza getiren mucize buluşu, kız/erkek arkadaş arama sitesi, porno film cenneti olarak görüyorsak, hala "sosyalleşme" adı altında, saatlerimizi "chat" yapmaya ayırıyorsak, karşımızda ki yabancıya, kendimizi olmak istediğimiz farklı bir kişilikte sunabiliyorsak, "o kişi" olabilmenin tüm yollarını deniyorsak, bunun için, 3.Dünya Ülkeleri için üretilen, yalan yanlış zayıflama ilaçlarını, botoks etkisi yaratacağına inandığımız kapsülleri deniyorsak;

İzlediğimiz ya da resimlerini hayranlıkla kesip sakladığımız bir ünlünün, bir sanatçının saç modelinin, estetikli burun şeklinin, dekoltesinden fışkıran 90 ölçülü göğüs modelinin, bizim için ideali olduğuna inanıp, hangi estetikçinin bu mucizeyi yarattığını araştırıyorsak, ve doğal gıdaların insanı nasıl güzelleştireceğini boş verip, paramızı pulumuzu bu doktorlara yatırıyorsak;

Masa üstüne 2 hattımız olduğunu ele güne ilan eden son model cep telefonumuzun, bize itibar kazandıracağına, aslında bu telefonun pek çok fonksiyonu bizim algılama ve kullanım kapasitemizin çok üstünde olduğunu bile bile, inanıyorsak;

Kültürümüzle değil, görüntümüzle zirveye yaklaşabileceğimiz inancına sıkı sıkıya tutunmuş, bir gün mutlaka hayalimizde ki işe, eşe bizi kavuşturacak yolun bu olduğuna inanıyorsak;

Hepimiz  "bir model / tek model" olalım!
Atasözümüz demiyor mu; "Her kör satıcının bir kör alıcısı vardır." diye?

Sevgilerimle.
AYŞEGÜL E.

…………..

BİHTER MODELİ

Bugün ki yazında süperdi Ayşe Ablacığım

Bende hep düşünüyorum neden bu pişti olma arzusu ?

Yani yakışmıyor o saç modeli ama neymiş ‘’ herkes öyle kestiriyor öyle şekillendiriyormuş ‘’ vs.

Olmuyor o kıyafet sana tarzın değil giysi bile fırlamak gitmek istiyor üzerinden ama neymiş ‘’ Bihter giymiş moda olmuş-olmazsa olmazmış ‘’

Kaşlar ok gibi neden ‘’  bilmem kimin kaşlar öyleymiş ’’ sonra ki yıl bir bakıyorsunuz kaşlar kap kalın ne oldu diyorsunuz ‘’ asinin kaşlar kalınmış çok güzel görünüyormuş’’ vs. Ben benim beni bildim bileli kaşlarım kalın cımbızın “cı”sıyla tanımadı daha. Saçlarım benim fikirlerime göre kesilir biçilir hep. Boyalar herkes de kızılsa sarıysa ben simsiyahımdır hep.Üstümdekiler ne markadır ne moda yakışındır daima Yüzümde gram makyaj olmaz hiçbir zaman. Belki nemlendirici çatlaklardan arınmaya .Ve ben adım gibi gözdeyiyim kendimin ve beni sevenin sevenlerin.Bazen diyorlar ki ‘’ sende başka bir büyü var çözemediğim ‘’ Ben de   ‘’ sadelik diyorum diğerleri olma isteğine sahip olmamam ‘’Ve bence herkes kendi büyüsünü yaratsın ve çözemesin birileri sizin gizeminizi güzelliğinizi çünkü siz sizsinizdir o zaman . Seni seviyorum Ayşe ablacığım Senin büyünde bende bambaşka .. sanki günlüğümle dertleşir gibi dertleşiyorum bazen . Kimseye söyley emediklerimi fısıldıyorum sana seviyorum seni hoşçakal!

GÖZDE.N.

…………

 

MADDELER

1-Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum.

2-İnsan insana eşit olmayı hedeflemek daha doğrudur diye düşünüyorum.

3-Güzelliğin değil, aklın öneminden yanayım

4-Eğitim ittire kaktıra bir üniversite bitirmek değil(hele özel üniversiteleri aslında parayı ödeyen

Ebeveynler bitirmiş olmuyor mu?).

5-Arkadaşlık, moda yerlerde geyik yapmak değildir. Öyleyse gidilmezse olmaz adreslere mecbur olmanın ne alemi var?

6-Dostluktan hiç söz etmiyorum. Bunu bilen pek kalmadı artık.

7-Marka, kullanmak zorunda hissedenin acizliği değil de ne?

8-Telefon sadece ve sadece bir iletişim aracı değil mi? Hangimiz çalan “cep” lerimizden

İstisnalar hariç olmak üzere çok acil, o anda öğrenmezsek hayatımızın sekteye uğrayacağı

kadar önemli haberler alıyoruz.

9-Biz neden ve zaman bu kadar aptallaştık?

10-Anne baba olmak çocukların isteklerini yerine getirip onları susturmak kadar basit mi?

11-Hafızalarımıza ne oldu? İhaneti bile unutur olduk. En önemlisi de kendi kendimize ihanetlerimiz…

12-Neden büyük şehirlerde oluşmuş klanlarda debelenip durmaktan sıkılıp, utanıp isyan edecek hiç kimse çıkmaz?

13-“Akıllı” ünlülerimizin neden çırak(!) yetiştirmeye heves etmez?

 On üçte bırakıyorum! Uğursuzluk bütün uğursuzların üstüne olsun diye. Soruları kolayca çoğaltabilirim. Ne var ki o dibi siyah uçlara doğru açılan sarı boyaların içindeki bir madde insanlarımızı umarsız maymunlara dönüştürdü. Marka giysilerine ödedikleri para nedeniyle geçirdikleri şok ise sersem etti.. Ben ne sorsam, ne söylesem nafile.... Faydası olacağını bilsem bu konuda hiç susmadan üç gün üç gece konuşabilirim…Yazık oldu size, bize, hepimize… Direnemedik!. Başlamak kolay, geri dönmek her zaman daha zordur çünkü… Neden mi yazdım: 52 yıldır böyle düşünmekten yoruldum. Ve gördüklerimden bıktım. Yazıverdim işte….

Şükran G.

………….

 

AYNA GİBİ

Merhaba Ayşe Hanım,

Dış görünüşte insanlar hep birbirinin aynası olmaya başladılar. Çünkü sanatçıları dizi karakterlerinin tiplerini örnek alıyoruz ama yaptığı sanatla söylediği şarkıyla,yazdığı kitapla yada yazılarla pek fazla ilgilenen örnek alan yok onun saçı bunun kıyafeti bunun çantası.Ama acaba bunlara magazin programlarımı sebep oluyor.Mesela batılaşmaya çalışan garip kıyafetler giyen gençler var bir tarafta bir tarafta tamamen doğu giyim tarzında devam eden yani ne batılı olup tamamen değiştirebildiler bizi ne doğulu olup geleneklerimize göreneklerimize bağlı kalabildik iki arada bir derede bir yerlerde yaşıyoruz.Saçma sapan giyim tarzlarını örnek alarak erkeklerde küpeler çeşitli aksesuarlar kaşlarını aldırmaları yani kısacası herkes kendi kişiliğinden çıkmış başkası olmaya çalışmakta halbuki ne demişler ya göründüğün gibi ol yada olduğun gibi görün.Kendin olmayan bir kişilik itici durmakta çünkü bu konuya değindiğiniz için teşekkür ederim
                    

Serap Yosun

…………………

 Selamlar Ayşe Hanım,

Ben 15 yurtdışında dolanıp duruyorum, Uzakdoğu, Ortadoğu, şimdi de Londra.

Yılbaşı sonrası indirimlere bir bakayım diye indim  o mağaza, bu mağaza falan derken benim de aynen sizin dediğiniz gibi şimşekler çaktı beynime, gözüme. aman allahım, kapitalist dünyada komünist değerleri yaşıyoruz, bir farkla, daha fazla para döküyoruz. Sovyetler komünizmde fabrikada iki çeşit koltuk üretilirdi, seç beğen al!!!!

Mao komünizmde üniforma giyiliyor resmen ve evlerin içi, eşyalar hep aynı fabrikadan çıkma. Küba komünizminde ise bayanlar için iki çeşit parfüm var, seç beğen al!!!!! Ama kapitalizmin göbeğinde de iki tane değil ama beş tane çeşit var, aynı şeyleri seçiyorsun. Burada gene şanslıyız, bir çok etnik grup var, daha fazla seçme hakkın var. Her yaz Türkiye'ye tatile geldiğimde fark ediyordum, yaşları ne olursa olsun, 7 sinden 70 ne bir fabrika yapımı  Barbie bebekler olmaya uğraşan sarışın hatunlarla doluydu. Şimdi de sağ olsun, bizim yerli dizilerimiz hayatimizi dikte ediyor. sadece kullandığımız  eşyalar değil, artık mimiklerimiz, oturmamız kalkmamız, aframız  taframız ya Aşk-ı Memnu, ya Kurtlar Vadisi..Hele birde sadece yılda bir iki kez bir aylığına tatile gelin bizim ülkemize, insanlarımız hangi yaşta olursa olsun “bu kadar mı karaktersiz olurmuş” diyorsunuz. Ağır oldu biliyorum ama başkalarına gör e yaşamayı ben karaktersizlik olarak niteliyorum.

 Sevgiler size

Melek..

 

Yazarın Tüm Yazıları