Klasik Türk müziği dedikleri meyhane edebiyatı

Güncelleme Tarihi:

Klasik Türk müziği dedikleri meyhane edebiyatı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 2001 01:29

Sayısız esere imza atan ünlü besteci Nevit Kodallı, 76 yıl sonra döndüğü baba toprağı Mersin'deki evini Hürriyet'e açtı.

Mersin'den Antalya'ya doğru giderken Erdemli'yi geçince, Fanazlı'ya geldiğinizde solunuzda ODTÜ tesislerinin duvarları başlar. O anda sağınıza bakarsanız daracık bir toprak yolun başında ‘‘Nevit Kodallı Caddesi’’ yazılı tabelayı görürsünüz. Taşlı-tozlu yoldan yeşillikler arasındaki tepeye tırmandığınızda, karşınıza iki katlı beyaz bir ev çıkar. İşte o evde Cumhuriyet dönemi besteciler kuşağının dünyaca ünlü temsilcilerinden Devlet Sanatçısı Nevit Kodallı, 41 yıllık sevgili eşi Olcay'la birlikte yaşar. Mersin'in Mesudiye Mahallesi 54. Sokak'ta dünyaya gelen Giritli Melek hanımla Adanalı Rıfat beyin küçük oğlu Nevit, 76 yıl sonra baba toprağına döndü. Şimdilerde Adana ve Mersin üniversitelerinde dersler veriyor, korolar kuruyor ve yeni eserler yazıyor.

Kodallı'nın eserlerini yazmaya sayfalar yetmez. ‘‘Atatürk Oratoryosu’’ndan ‘‘Van Gogh’’ ve ‘‘Gılgameş’’ operalarına, lied'lerinden kantatlarına, konçertolarına, senfonilerine, suitlerine kadar.

‘‘Kral Oidipus’’, ‘‘Deli İbrahim’’, ‘‘IV.Murat’’tan ‘‘Atçalı Kel Mehmet’’e kadar yazdığı onlarca tiyatro müziği ne olacak? ‘Murat'ın Türküsü’’, ‘‘Pembe Kadın’’ gibi onlarca film müziği, ses ve ışık gösterileri unulur mu? Sayısız çocuk, gençlik şarkıları, marşlar da cabası. Mehmet Nevit Kodallı, yalnızca bir besteci değil, şair, dilbilimci, düşünür, mizahçı. Cennet gibi bir doğa içinde Akdeniz'i kuşbakışı gören evinin verandasında acımasız sıcak ve neme meydan okumaya hazırsanız, buyrun. İşte Türkiye Cumhuriyeti'yle yaşıt bir koca sanat çınarı.

Mesut Cemil'in müziği ile Çakıl'ın müziği ayrı şeyler

Bu sıcakta eğri oturalım, doğru konuşalım. TRT'de Müzik Denetleme Kurulu üyeliği yaptığı yıllardan iyi bilirim ki, Nevit hoca Türk Müziği'nden hoşlanmaz.

- Yener bey, ben Türk Müziği'ni iyi bilirim, yaptıklarıma Mesut Cemil hocam bile şaşardı. Geleneksel müziğimizin ne olduğunu öğrenmek için eski yazıyı söküp konservatuvar arşivindeki bütün eski Türk Müziği notalarını söktüm, bilimsel analizler yaptım. Ben esas olarak halk müziğimiz üzerinde durdum. Atatürk'ün bize gösterdiği yol oydu, konservatuvarın kuruluş amacı oydu. Halk müziğimizi daha iyi anlayabilmek için bağlama çalmayı da öğrendim, hatta virtüözü oldum, Sarı Recep'ten, Muzaffer Sarısözen'den daha aşağılarıyla çalmazdım. Ben alaturka piyasa müziğinin gramer yanlışıyla ‘‘Türk Sanat Müziği’’ diye takdim edilmesine karşıyım. Müzik zaten sanattır, sanat resmi, sanat müziği, sanat şiiri diye bir şey olur mu? Başına da bir Türk koymuşlar, Türklükle hiç ilgisi yok, Arap'ta da aynı şey var. Bunları söylediğim zaman ben fena adam oluyorum. Klasik Türk Müziği de olmaz, çünkü klasik olmanın kurallarına uymuyor. Hocam Mesut Cemil bu müziğe ‘‘Tarihi Türk Musikisi’’ derdi, gerçekten de öyle. Klasik Türk Müziği diyerek Enderun Müziği'ne sınıf atlatmaya, hava vermeye çalışıyorlar. Klasik adı altında çalıp söyledikleri Çakıl'ın, Kristal'in meyhane edebiyatı.

Zorla Halikarnas diskoya götürdüler

İki yıl önce Bodrum'da beni zorla Halikarnas Disko'ya götürdüler, boyumun ölçüsünü aldım. O kadar desibel içinde müzik dinlenmez, titreşimler neredeyse midemi delecekti. Gürültü insanı dinlendirmez, aksine yorar.

Fransız ballad'larını çok severim, Yves Montand'ı çok dinlerim. Hem müziklerinde, hem sözlerinde gerçekten estetik var.

Sinemayı çok seviyorum ama, bu yeni icat cep sinemalarından şikayetçiyim. Koca koca hoparlörlerle beyninizi patlatıyorlar. Eskilerden Fernandel ve Danny Kaye büyük sanatçılardı, hálá zevkle izlerim.

Giyimime özen gösteririm, doğrusu iyi giyindiğimi de söylerler.

Erköse’lerin teklifini reddettim

Rakıyı da Mozart'la mı içersin be muhterem hocam?

- Paris'ten döndükten sonra sonra verdikleri para yetmediği için Ankara Radyosu'nda birkaç yıl tonmaysterlik yaptım. Daha çok çoksesli müziklerde çalışırdım. Bir keresinde de Erköse kardeşlerin çaldıkları bir alaturka programda görev aldım. Piyano da var stüdyoda, oturdum ben de onlarla beraber çaldım. Programın sonunda hep birlikte yanıma gelip ‘‘Kardeş çok iyisin be. Gel bizimle gazinolarda çalış, sana gecede 500 kağıt verelim’’ dediler. Şunu da söyleyeyim, adabıyla rakı içeceksem fasıl heyetiyle içmek isterim, çünkü atmosferi odur. ‘‘9. Senfoni’’ ya da kendi eserlerimi dinleyerek rakı içecek değilim ya.

Hacı Bektaş Oratoryosu'nu yazıyor

- Liman şehirleri her zaman kara şehirlerinden çok daha dünyaya açıktır. Örneğin Türkiye'nin ikinci operası 1946'da Ankara'dan sonra Mersin'de açıldı. 9 yaşımdayken bana ilk müzik eğitimini veren Hayri ağabeyim bir İtalyandan keman ve viyolonsel dersleri almış. Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden olan Nimet ablam piyano ve ud, Hamdi ağabeyim keman, Nihat ağabeyim de mandolin çalardı. Kardeşler yan yana geldiğimizde iyi bir müzik topluluğu olurduk yani. Amcam da gayet iyi ney üflermiş, babama da müziği aşılayan o. Mersin Ziraat Bankası müdürü olan babam felaket koyu bir Enderuncuydu. Çok güzel tambur çalıp söylerdi, Rıfat Bey'i bile hafif sayardı ama, arpa ekti darı çıktı. Şu sıralarda Abdülkadir Paksoy'un ‘‘Hacı Bektaş Destanı’’ üzerinde çalışıyorum. Onu Alevi yanından değil, hümanist yanından alıyorum. Şiir olarak çok güzel ama, oratoryo olacaksa konusunun bir yerden başlayıp gelişmesi lasım. Henüz onu halletmiş değilim. Aslında Hacıbektaş'ın da nereden gelip nereye gittiği pek bilinmiyor.

Tarkan'ın müziği de söylediği de ilkel

Türk pop müziğinin nice ünlü bestecisini çaktırdığı o yıllardan bugüne değişti mi acaba Nevit hoca? Söz gelimi Tarkan onun için ne ifade ediyor?

- Tarkan'ın söyledikleri de, bütün dünyadaki benzerlerinin söyledikleri gibi, çok ilkel şeyler. Öyle bir müzik ki, aynı sözleri tekrarlayarak herkesin kafasını uyuşturacak. Yabancılarınkinde hiç olmazsa bir parça çoksesliliğe benzeyen şeyler var, bizdekilerde ise hiçbir şey yok. Kullandıkları da bizim eski Anadolu Frigyen gamlarından başka bir şey değil. Elvis Presley de öyleydi, bugünküler de öyle, hepsi dört nota. Ne kadar ilkel beste yaparsanız insanları o kadar etkiniz altına alıyorsunuz. Aslında bu pop filan değil, düpedüz piyasa müziği. Tangolar da iyi kötü kendi formunda yazılmış geçerli şeyler, içlerinde yüksek bazı değerler olduğu için hálá yaşıyor. 1950'de demokrasi adı altında bütün ileri hareketler bastırıldığı gibi, geleneksel müzik, milli müziğimiz diye sunuldu. Demokrat Parti'yle başlayan mahvetme, yozlaşma, Kenan Evren'le noktalandı, Özal'la da bilmem nesi çıktı. Cumhuriyet müziği bugün TRT'de bile çalınmıyor, varsa yoksa arabesk. Müzik insanın kafasını işletir, hemen arkasından filozofiyi getirir. Müzik insanı insan etmeye yarar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!