Gençler yanlış besleniyor

72 milyona ulaşan nüfusumuzun büyük bir kısmını gençler oluşturuyor ve biz bu durumdan çok memnunuz. Haksız da sayılmayız.

Genç bir nüfusa sahip olmak avantajlı bir şey. Ama bu avantajın bazı sorumlulukları da var. Bunların başında onları sağlıklı beslemek ve iyi eğitmek geliyor.
Beslenme konusu, en az eğitim kadar önemli. Çünkü bugünün kötü beslenen çocukları, yarının obezleri, hipertansiyonluları, kalp damar hastaları anlamına geliyor.

ZARARLI BESİNLERE DİKKAT!

Özellikle okul çağı çocukların beslenme planlarının doğru yapılabilmesi için okul yönetimleri ve okul aile birliklerinin sıkı bir işbirliği yapmaları şart. Eğer böyle bir işbirliği olmazsa çocukları ne evde, ne okulda doğru beslemek imkânı var.
Ayrıca ciddi bir beslenme eğitimi verilmemesi halinde onların “cips, kolalı içecek, fast-food yiyecek” sarmalına girmeleri ihtimali artıyor. Bu çalışmalarda beslenme derneklerinin ve sağlık vakıflarının da görev üstlenmesi lazım. Yatılı okuyan, sıcak yemeğe, çorbaya, sebzeye, meyveye hasret kalan bu gençleri sağlıklı tutmak yoksa çok daha güç olacak.

BİR ÖRNEK

ıngiliz Kalp Sağlığı Vakfı’nın “cips yemek yağ içmekten farksızdır” sloganıyla yeni bir kampanya başlattığını okuduğumda “ışte budur!” dedim. Eğer gençlerin geleceklerine doğru yatırımlar yapmak istiyorsak, bunun yalnızca iyi bir eğitim almalarıyla ilgili olmadığını fark etmek zorundayız. Onları yiyip içtikleri konusunda eğitmek, bu konudaki sorumluluklarımızı yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Kötü beslenen, hareketsiz bir hayat süren, sağlıksız atıştırmalara bağımlı hale gelen gençler ne kendileri, ne de ülkeleri için sağlıklı bir gelecek olurlar.

NE YAPMALI?

Eğer çocuklarınızın sağlığına önem veriyorsanız, onların ne yiyip içtiklerine lütfen dikkat edin. Zararlı atıştırmalardan, özellikle fast-food’dan, pizzadan, cipslerden, gazlı içeceklerden, şeker bombası meşrubatlardan, şekerleme, gofret-bisküvilerden uzak tutun. Kilolarını izleyin. Alkol kullanıp kullanmadıklarını takip edin.
Sigara içip içmediklerini ve tabii ki madde bağımlılığı yapabilecek herhangi bir kimyasal kullanıp kullanmadıklarını öğrenmeye çalışın. Böyle bir durumu hissettiğinizde okuluyla, doktoruyla, aile büyüklerinizle birlikte hareket ederek onları sağlıklı ve doğru alışkanlıklara yönlendirmeye çalışın.
Kantinlerde neler satıldığını, zararlı olabilecek hangi yiyecek içeceklerin bulundurulduğuna dikkat edin. Okullarda verilen yemek mönülerini kontrol etmeyi ihmal etmeyin. Okuldan eve döndüklerinde sağlıklı beslenebilmeleri için evde sağlıklı yiyecekler bulmalarını sağlayın. Kahvaltılarda ve akşam yemeklerinde onlarla birlikte olmayı ihmal etmeyin.

Adamın biri doktora gitmiş...

Yalnız hekimlikteki ustalığıyla değil, kalemindeki ustalığıyla da kıskandığım meslektaşım Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın yeni kitabı “Adamın Biri Doktora Gitmiş... Gidiş O Gidiş!” geçen hafta yayınlandı. Kitaptan bazı bölümleri Ahmet Hoca’nın da izniyle biz de yayınlayacağız ama “modern tıbbın yanlışlarını, tamamlayıcı tıbbın sorunlarını, alternatif tıp şarlatanlarının şaklabanlıklarını” gülerek ve düşünerek okumak istiyorsanız, bu kitap mutlaka elinizin altında olmalı. Kitaptan bir alıntıyı uzman görüşü bölümümüzde okuyabilirsiniz.

Devetabanı kreminin nimetleri!

Derya Baykal’ın “Deryalı Günler” programında bitkisel ilaçlarla dalga geçmek için “Ben de böyle mucize bir ilaç yaptım. Devetabanı kremim astımdan ülsere, alerjilerden yaşlanmaya, kısırlıktan kansere modern tıbbın çare bulamadığı her hastalığa çok iyi geliyor” dedim. Espri Derya Hanım’ın da çok hoşuna gitti, karşılıklı şakalaştık, gülüştük.
Ertesi gün muayenehanemi “Devetabanı kremini nereden alabileceklerini, fiyatının kaç lira olduğunu” soran onlarca insan aradı. Hayal gücü geniş halkımız “Hoca bu kremi herkese vermiyormuş” şeklinde bir de şehir efsanesi türetmiş ki, şaşırdım kaldım.
Demek ki bir de bu işi pür ciddiyetle ve biraz da dini motifler katarak yapsaymışım şimdi paraya para demeyecekmişim. Oysa herkes benim gibi saf değil. ınsanların bu zaaflarını çok iyi bilen, ağızları vapur satıcıları gibi güzel laf yapan bitki tüccarları dillerinden Allah, peygamber, Kuran kelimelerini de eksik etmeden insanları aldatmaya devam ediyorlar.
Bunlar görünüşte soğanın, sarımsağın, domatesin, maydanozun, enginarın vs. nimetlerini sayıp döküyorlar ama amaçları halkı beslenme konusunda aydınlatmak falan değil, bir hastalığı tedavi edici etkileri olduğunu gösteren, hiçbir bilimsel kanıtı bulunmayan, kendi yapıp sattıkları bitkisel ilaçlarının reklamını yapmak.
Tabii ki yediğimiz her meyvenin, sebzenin, otun sağlığımız için birçok yararı var ama herhangi bir sebzeyi veya meyveyi yiyerek bir hastalığı önlemek veya tedavi etmek, mesela keçiboynuzu pekmeziyle astımdan kurtulmak, enginarla hepatiti iyileştirmek, domatesle prostat kanserine yakalanmamak gibi bir şey mümkün değil.
PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA

Reflü ve kanser

Reflü, mide içeriğinin yemek borusu veya ağza geri gelmesi ile oluşur. Uzun süreli reflü sonucunda Barrett’s özofagus oluşabilir. Barrett’s özofagus, yemek borusunun alt ucundaki mukozada yassı hücreler yerine intestinal hücrelerin geçmesiyle oluşur. Bu durum toplam reflü hastalarının çok az bir bölümünde oluşur ve düşük oranda kanser riski taşımaktadır.
Her yıl Barrett’s özofagusu olan hastaların yüzde 0,5’inde yani 200 hastanın birinde özofagus kanseri gelişmektedir. Sonuç olarak iki tip özofagus kanseri vardır; adenokanser ve yassı hücreli kanser. Reflü ile ilişkili olan kanser, Barrett’s özofagus zemininde gelişen adenokanserdir ve toplam reflü havuzundaki sıklığı oldukça nadirdir.
PROF. DR. EROL AVŞAR
Yazarın Tüm Yazıları