Bu tombala kazananları değil kaybedenleri sevindiriyor

Okuyucuyla aramda kurduğum telefon ve e-mail trafiğinden algılıyorum ki, birçok konuda doğru adımlar atmışım.

Haberin Devamı

Öncelikle şunu belirtmeliyim, okuyuculardan gelen tüm telefonlara bizzat çıkarım ve e-postaları satırı satırına okurum. Bilirim ki hatam varsa düzeltirler, atladığım bir konu olursa uyarırlar. O haftaki yazıma yoğun ilgi gösterirlerse de doğru rotada seyrettiğimi anlarım.

En son iki hafta önce gündeme getirdiğim radarla hız kontrolü ve kazaya davetiye çıkaran orta refüj sulaması üzerine onlarca okur mesajı aldım. Hepsi de dört şeritli yollardaki 50 kilometrelik hız sınırından şikâyetçiydi. Keza orta refüjdeki sulama yüzünden kayganlaşan asfalt yolun olumsuzluklarından da. Birçoğu benimle aynı düşünceydi ama içlerinden iki okurun iletisi yarım kalmış bir yazıyı tamamlar nitelikteydi.

İlk yazı Sayın İsmet kürümoğlu’ndan gelmişti. Çayyolu’nda oturduğunu söyleyip, 5 Temmuz 2009 tarihinde yazdığım “Trafik ve tombala” ile ilgili yazıma ilave yapıyordu. Satırı satırına aktarıyorum:

“Yazınızın sonunda bir bölümün daha olduğunu, unutulduğunu hayal ediyorum. Adettendir, düette son bölüm birlikte söylenir. Sizin akıcı üslubunuzla şöyle bir şeyler olabilir miydi? Bu Yolda sık sık hız kontrolleri yapılır. Radar tuzakları kurulur, gidişte Sincan kavşağına, gelişte Cepa önüne. O süreçte dakikada yüzlerce araba geçer bu yoldan. Hepsi de 50 Kilometre hızın üzerinde seyrederler. Hepsine ceza yazmak mümkün değil, yazmasanız olmaz. İşte o zaman ‘Tombala’ yetişir imdada. Programlanan kadar çekilir. Kime isabet ederse, tombala 237 TL, çinko 180 TL. Makbuzlar verilirken sırtlar sıvazlanır, teselli hatırlatılır. Erken yatırırsan indirimi var denir. Belki de ilk defa ‘Tombala’yı kazanamayanlar mutlu, kazananlar adalete ve eşitliğe küskün ayrılır.”

ÇİÇEK VE AĞAÇLARI BIRAKIN ÇİZGİLERİN DURUMUNA BAKIN

İsmet Bey’in mizahi bir üslupla dile getirdiği ve eksiğimi tamamlayan bu yazı çok hoşuma gitti. Tıpkı, Fazlı Can isimli okuyucunun satırlara döktüğü iletisi gibi. Fazlı Bey’de 30 Ağustos 2009 tarihli yazıma ilave yapıyordu.

“O yolu kullanan (Eskişehir yolu) bir sürücü olarak sizinle hemfikirim. Sütununuzda Eskişehir yolunda görünmez hale gelen şerit işaretlerinin durumunu da lütfen gündeme getirin. Hemen her gün ailemle birlikte kullandığımız bu yolda ortadan kalkan şerit işaretleri kazaları teşvik eder nitelikte. Bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne birkaç kez mail gönderdim. Herhangi bir yanıt gelmedi.
Yol şeritlerinin olması, etraftaki çiçek ve yeşillikten daha önemli. Yol şeritleri Ankara’yı zorlama çiçek ve yeşillikten daha uygar bir hale getirecektir. 19 yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde çalıştım, şerit işaretleri olmayan veya silinmiş tek yol gördüğümü anımsamıyorum. Ankaralılar ayni derecede değerli değiller mi? Çiçek ve yeşillik konusunda o denli ısrarlı olan belediyenin bu konudaki duyarsızlığını ben açıklayamıyorum.”

Fazlı Bey’e tavsiyem; bu konuda fazla düşünmemesi. Zira hakkındaki iddialara ve Başkentlilerin taleplerine duyarsız kalan bir belediye başkanının başı çektiği ekipten ne beklenir ki! Ancak çiçek ve yeşillik konusunda sizinle hem fikir değilim. Biliyorsunuz adettendir, bir hastaya götürülecek en güzel hediye çiçektir. Eh, bir takım uygulamalarıyla Başkentlileri hasta eden bir belediye başkanının çiçek sunmasını fazla görmeyin.

AKLA ZİYAN TAVSİYELERE BİR YENİSİ EKLENDİ

Son yerel seçimler sonuçlanana kadar Ankara’daki metro yatırımlarını tamamlama sözü verdi, hatta “Metro yatırımını Ulaştırma Bakanlığı tamamlayacak” diyen Başbakan Erdoğan’ı referans gösterdi, ama koltuğa tekrar oturunca “Bu işin altından kalkamayız” diyerek bulvarları çiçeklerle donattı. Belediyenin doğalgaz borcunu ödeyemedi, ihalede kasaya yemyeşil ABD Doları gelecek dedi, ama sağa sola yeşil ağaçlar dikip, Ankaralının geleceğini ipotek altına aldı, Bu arada bozkırın çetin şartlarına göre ağaç seçimini bir türlü beceremediği için de en çok yağışların görüldüğü 2009 yılında da dikilenler sararıp soldu. Durumu fark edip, küplere binen Başkentliler için hemen yenilerini dikti ama bir türlü derde deva olmadı. Susuz geçen 2008 yazında Ankaralılara tatile çıkma tavsiyesinde bulundu, 2009 yazında su gelince de üst katlardaki komşularına sığınma tavsiyesini yumurtladı. Ancak aklına hiç belediyenin işini doğru dürüst yapması gelmedi. Çağdaş ülkelerde böyle bir tavsiye hiç duydunuz mu?

DEVAYIZ DEDİLER DAVALIK OLDULAR

Aslına bakarsanız aynı cins ağaçlardan bir kısmı Oran semtindeki bir alanda dikili olduğu toprağı çok sevdi. Öyle ki bu ağaçların iki yıldan beri boyu ve dalları uzadıkça uzadı, yaprakları duvar gibi gelişip arkasını göstermez oldu. Bu bereketli alan nerede diye merak ettiniz değil mi? Hemen söyleyeyim, daha doğrusu hatırlatayım; Sayın Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek otursun diye satın aldığı Funda Sitesi’ndeki villasının hemen yanındaki halka ait park alanında.

Aranızda bilmeyeniniz varsa, bir konuyu daha hatırlatayım; Bu park alanı bahsi geçen ağaçlar sayesinde bir anda Gökçek Villası’nın bahçesine ilave olmuştu. Vatandaş Ankara’nın en değerli yerindeki park alanına mazılarla desteklenmiş bu ağaçlar sayesinde girememiş, ama buna karşılık Gökçek’ler içinde cirit atar olmuştu. Üstelik atmaya da devam ediyorlar. Cirit sözümü de yabana atmayın. Zira eni ve boyu bir hayli uzun bahçede, pardon parkta topun peşinde bile koşturup, maç yapabilirsiniz.
Hazır söz toptan açılmışken, Gökçek’ler, en son 100 yıllık bir geçmişe sahip Ankaragücü Kulübü’nde göründü. Ellerindeki yeşillikleri fark edenler hasta durumdaki kulübe geçmiş olsuna gidiyorlar zannetti. Halbuki onlar, derdine deva arayan kulübe oğul Ahmet Gökçek’in başkan olmasını kutlamaya gitmişlerdi. Hem de yanlarında Ankarasporlu dört futbolcuyla beraber.

Şimdilerde, herkes bu başkanlığı tartışır oldu. Başta da Türkiye Futbol Federasyonu olmak üzere birçok kişi ve kurum Gökçek’leri yerden yere vuruyor. Melih Bey ise oğluna göğsünü siper edip, “hodri meydan” diyor. Bense konuya oğul Gökçek’in başkan olması Ankaragücü için çok iyi oldu düşüncesiyle yaklaşıyorum. Zira Ankaragücü, dolayısıyla da futbolcular yeni bir antrenman sahasına kavuştu. Pek ala Gökçek Villası’nın bahçesine kattığı park alanında top koşturabilirler. Hem yüksek rakımlı Oran’da kondisyonları artar, hem de Ahmet Gökçek evinde oturduğu yerden takımın iyi çalışıp, çalışmadığını gözler. Ağaçlar da topların dışarıya kaçmasını engeller.

HİLKAT GARİBESİ GİBİ KAVŞAKTA ŞERİTLER DE SİLİNİNCE!

Neyse biz gelelim esas konumuza. Okuyucum doğru söylüyor. Başkentin yollarındaki şerit çizgileri silinip, kaybolduğu için büyük tehlike yaratıyor. Trafiğin en önemli unsuru olan bu çizgiler yüzünden kimin hangi şeritte seyrettiği belli olmuyor. Hatta bazı kavşaklarda dönüşün nereden yapılacağı anlaşılamıyor. Örneği Konya Yolu üzerinde yer alan bir kavşak yol çizgilerinin silinmesi yüzünden adeta kazalara davetiye çıkarıyor. Zaten hilkat garibesi gibi dizayn edilen bu kavşakta arabalar karşıdan gelen aracın solundan değil, sağından geçerek karşı yola ulaşıyor. Çizgiler silindiği için de akış Allah’a emanet sağlanıyor. Merak edenler bir köşesinde Dörtel Tekstil Fabrikası, diğer köşesinde Çırağan Et Lokantası’nın olduğu kavşağı yakın takibe alabilir.

Az önce Fazlı Bey, “Ben Amerika Birleşik Devletleri’nde şerit işaretleri olmayan veya silinmiş tek yol gördüğümü anımsamıyorum” demişti ya, inanın böylesine bir uygulama dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir. Ama olsun, Sayın Melih Gökçek bize hep ilkleri yaşatmadı mı? O bu belirsizlik içinde yolunu bulup, ulaşmak istediği yere ulaştıktan sonra, çizgilerin ne önemi var.

Yazarın Tüm Yazıları