On yıl yetmez, idam etmeniz gerekecek

SABAH Gazetesi, Aydın Doğan hakkında yeni bir kampanya yürütüyor. Savcıların daha önce takipsizlik kararı verdiği bir konuyla ilgili bir yayın bu.

Başbakan’ın "Benim istemediğim şeyleri söyleyenlerin başı kesilir" ("söz ola kestire başı") mottosu uyarınca yürütülen bir yayın bu.

Dün baktım, Aydın Bey’in 10 yıl hapsedilmesine karar vermişler.

Bana soracak olurlarsa bu, Doğan Grubu gazetelerindeki muhalif sesleri susturmak için yeterli bir süre değil.

Mümkün olsa, "İdam edelim" diyecekler ama artık idam cezası verilemiyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis de uydurdukları suça karşılık gelmiyor.

Bu nedenle daha ağır bir suç yaratmalarında yarar var. Yoksa bu muhalefet böylece sürüp gidecek!

SPK aracılığıyla icat edilen yeni suçun ve bunun Sabah Gazetesi’nde tefrika edilmesinin iki nedeni var.

Birincisi, Başbakan’ın tek sesli medya özlemini tatmin etmek! Uydurulmuş suçlara dayanarak, Doğan Grubu’nu sesini çıkartamaz hale getirmek. Söyledim ya, bu işe yarayacak bir yöntem değil.

İkinci neden ise şu: Sabah Gazetesi el değiştirdikten sonra hızla tiraj kaybetti ve bu düşüş devam ediyor.

Gelir düzeyi yüksek 100 bin okuru Sabah’ı bıraktı.

Bu arada Hürriyet 20 yıldan beri ilk defa hiç promosyon yapmıyor.

Sabah ise promosyona muazzam para harcıyor.

Buna rağmen hafta içinde tiraj farkı 150 bini buldu.

Pazar günü bu fark 202 bindi.

Bu demek ki, Sabah promosyonu kesse bu fark 300 bin olacak.

Satın alma gücü yüksek okuyucunun Sabah’tan uzaklaşmasının, Sabah’ın reklam gelirleri üzerinde de önemli olumsuz etkileri oldu.

Yani tetikçiliğin cezasını okur veriyor. Bu durumda Sabah, eski bir "Kızılderili numarasına" başvuruyor.

Bir medya kavgası çıkartarak, yeniden dikkatleri üzerine çekmeye çalışıyor.

Bunun da boşa çaba olduğunu söylemeliyim. Bu oyuna gelmeyeceğiz ve bir medya kavgasının tarafı olmayacağız.

Sabah yöneticilerine, eski bir gazete yöneticisi olarak tavsiyem şudur: İşinizle ilgilenin. Gazetenize konsantre olun. Medya savaşı ile ayakta durmaya çalışan gazetelerin vahim akıbetlerine siz de uğramayın. Orada birçok arkadaşımız çalışıyor çünkü.

Aşka hazırlık kursları

MAGAZİN basınında boy gösteren hanımların dillerinden düşürmedikleri "Aşka vaktim yok" vecizesi üzerine geçen hafta sohbet etmiştik.

Bu hafta sıra "Aşka hazır değilim" kalıbında.

Bunu kullananlar genellikle genç ve güzel hanımlar. Erkek magazin kahramanlarının böyle bir şey söylediğini okumadım. Söyledilerse de ben atlamış olmalıyım.

Magazin dergilerinde bunu okuduğum zaman içimden şöyle yanıt vermek geliyor: "Aşk, bir imtihan mı ki önceden hazırlanmak gerekiyor?"

Önceden hazırlanıyorsak, buna aşk diyebilir miyiz? Hiç kuşkusuz demememiz gerekiyor.

Aşk, planlanıp programlanacak, ön hazırlıkları yapılacak ve sonra bir gün "Hadi olayım bari" denilerek yaşanabilecek bir duygu değil çünkü.

Geldiği zaman nereden geldiğini, nasıl olduğunu bile çoğu kez anlamanıza olanak da olmuyor zaten. Eğer böyle bir hazırlık kursu düzenlemem gerekirse, bu genç hanımlara şöyle bir program önerebilirim:

Derslerimizin birinci kurunda "izleme teknik ve yöntemleri" öğretiliyor. Gazetelerin ekonomi sayfaları ve magazin ekleri dikkatle okunmalı. Kimin işi yolunda, kim sermayeyi kediye yükledi? Kim her gece áleme akıyor, kim o daldan bu dala konuyor? Önce bunu bilmemiz gerekiyor.

İkinci kur, "araştırmacılık" aşaması. Bakalım "işi yolunda olup da ortalıkta gezenler" arasında yakın hedef olabilecekler kim? Yakışıklı mı, neleri sever, nerelere gider, cimri mi, bonkör mü? Üçüncü kura geçmeyi başaranlar ile birlikte "dikkat çekmeye" yoğunlaşacağız. Minicik bikinilerle Türkbükü’nde, seksi giysiler ile gece kulüplerinde dolaşmak, dikkat çekici danslar ve şuh kahkahalar dönemi bu.

Dördüncü kur ise "sertifika" programımızın sonu, "eylem" aşaması. Tanışma yöntemlerini öğretiyoruz ve yeni bir aşka yelken açmak bu sertifikadan sonra mümkün olabiliyor.

Gerisini herkesin kendi içgüdülerine bırakıyoruz.

İngilizlere de bir hayrımız dokunsun

LONDRA’dayım ve sokaklarda dolaşırken karar verdim ki Ertuğrul Günay ile Kadir Topbaş’ın ve elbette Recep Tayyip Erdoğan’ın acilen İngiliz vatandaşlığına geçirilmeleri gerekiyor.

Çünkü bu İngilizlerin böyle vizyon sahibi yöneticileri yok, ellerindeki değerleri bu yüzden heba ediyorlar.

Şehrin ortasındaki dönümlerce park bomboş, öylece duruyor. Şehrin en değerli yerindeki bu parkı inşaat şirketlerine satmayı akıl bile edemiyorlar.

Oysa baktım etrafta bol paralı çok sayıda Arap da var!

Daha vahimi: Güzelim eski binalar, saçma sapan işler için kullanılıyor. Yok okulmuş, yok müzeymiş, yok sanat galerisiymiş gibi!

Oysa bu kentte ciddi bir otel sorunu var ve hiçbir yöneticinin aklına bunları otele çevirmek gelmiyor!

Kraliçe hemen bir emir vermeli ve bizimkileri İngiliz vatandaşı yapıp, bu işlerin başına geçirmeli.

Bizim de şu fani dünyada Londra’ya bir hayrımız dokunmuş olur böylece.
Yazarın Tüm Yazıları