BİR SOYUNDUM Kİ artık giyindiğim yerde değilim (*)

Demek olabiliyormuş. Demek, "Aklından bile geçirme!" denilen şeyler var ya, pekala yapılabiliyormuş.

Haberin Devamı

Sadece kalkışmak gerekiyormuş. Yap kenara çekil, insanların yorumlarını dinle, tepkilerini izle. Başım göğe ermedi ama biraz daha özgürüm, biraz daha cesurum. Ve şu yazdığınız yorumlar var ya, öldürdü beni. Tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Bu sayfaya sığdıramadığım herkese, Mehmet Ali Birand’a, Show TV Ana Haber’e, Saba Tümer’e, kayınvalideme ve anneme teşekkür ediyorum. Ama en çok sevgilime. Şahane sevgilime. Cesaret verdiği, aslanlar gibi arkamda durduğu için. Ben şimdi giyinmeye gidiyorum. Hatta örtünmeye. Ciddiyim. Nasıl olsa yine görüşür, tartışırız.

(*) Başlık, Ertuğrul Özkök’ün fikriydi, hepimiz bayıldık. Biz bayılırken baktım Nilgün çoktan başlık yapmış bile...

ERTUĞRUL ÖZKÖK:

Nanik yapmak için mi soyundu?/images/100/0x0/55ea6e83f018fbb8f87f8250


Ayşe, 40 yaşlarına hazırlanıyor. Yine herkesi şaşırttı ve 40 yaşı için soyunmaya karar verdi. Eminim yine bazıları, "Gazetecilik ne hallere düştü" diye bağırıp çağıracak. Başka bazıları da, "Ayşe, yıllar boyunca bizlere neleri kabul ettirdi, neleri normalleştirdi, bizi nelere yüreklendirdi" deyip, ona bir kere daha hayran olacak. Eminim çok konuşulacak. Ayşe niye soyundu? "40 yaşıma geldim ama hálá güzelim" demek için mi? Yoksa, Tuğba Özerk’in şarkısındaki gibi, "Ben bu yaştan sonra hizaya gelsem ne olur" diyerek, gazeteciliğe başladığı günden beri kendisini kabul edemeyenlere bir kere daha nanik yapmak için mi? Ne fark eder, Ayşe soyundu. Onu da yaptı.

BEKİR COŞKUN:

Ben de soyunmalıyım

Karıma "Ben de soyunmalıyım" dedim. O itiraz etti: "Bir defa Ayşe güzel bir kadın, senin nerene bakacaklar?" Zaten benim de merak ettiğim oydu; bakalım nereme bakacaklar? 16 yıldır bu gazetede yazı yazıyorum; Başbakan’ın bana sataştığı ya da benim Başbakan’a yalakalık yaptığım bir gün dışında, bir tek yazım birinci sayfaya girmedi. Doğrusunu isterseniz Ayşe’nin de birçok iyi yazısını gören olmadı... Ama soyununca... İçimden bir ses "Soyun" diyor.

ALİ SAYDAM:

Esas samimiyetsizler hem hayranlıkla bakıp hem de tu kaka diyenler

Bu fotoğraflar bizim Hello!’da değil de ABD’de Vanity Fair’de yayınlansaydı, ne yapacaktık? Ağzımızın suyu akacak mıydı? Akacaktı... Haşa Ayşe’ye değil... Fotoğraflara... "Suç ortaklığı"na davet edenle, "Suça teşvik eden" fotoğrafı birbirinden ayırt edemeyen insanların ülkesinde "bedii olanın" yaşaması zordur. "Müstehcen"le (erotik) "müstekreh"i (pornografik) ayıramayan; "estetik"le "ticari"yi karıştıran zihniyet, Ayşe Arman’ın fotoğraflarına baktığında bir insanın duygusal zenginliğinden çok etin tahrik ve tahrip gücünü arar. Ayşe Arman’ın fotoğrafları son derece samimidir. Che Guevara’nın torunu olduğu söylenen hatun kişinin yaptığı çifte standart yoktur burada. O güzelim fotoğrafları ne için, nasıl çektirdiğini açıkyüreklilikle ifade etmiştir. İşin sonunda da doğrudan bir ticari kaygı yoktur. Esas samimiyetsiz olanlar, bu fotoğraflara hem hayranlıkla bakıp hem de ’tu kaka’ diyenlerdir (...) Ayşe ve Nihat’ı gönülden kutluyorum...

ONUR BAŞTÜRK:

Medyanın Madonna’sı

... Her şey dozunda, film karesi gibi. Asla ucuz değil (...) Nihat onun içinden başka birini çekip çıkarmış ve fotoğraflamış. Eh, Madonna da çoğu fotoğraf prodüksiyonunda öyle değil midir? Her fotoğrafta başka bir kılıkla başka bir ruhla karşımıza çıkar, her karede başka bir kadındır. Bunu yapmak da sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Bir ortak özellik daha: İkisi de şaşırtmayı ve konuşturmayı seviyor. O yüzdendir ki, başarılı röportajlarının yanı sıra, Ayşe Arman medyanın Madonna’sı bence. Hangi gazeteci böyle pozlar vermeye cesaret edebilir?

REHA MUHTAR:

40 yaşında soyunan kadın

... Bir kadın, bir anne, bir gazeteci, bir yazar nasıl çıkıp da bir seksi ikon haline bürünebilir diyebilirsiniz. Bu kadın ne yapıyor diye haykırabilirsiniz? Utanma, arlanma kalmamış bunlarda, kıyamete sürükleniyoruz yaygarası kopartabilirsiniz. Hepsi için haklı nedenleriniz olabilir. Ama bunlar bir kadını açıklamaz. Bunlar erkek arkadaşlarından "Senin 5 yılın kaldı" zılgıtını yiyen 40 yaşında bir kadının meydan okuyuşundaki haykırışı ve içsel feryadı engellemez. Bir kadın 50’sinde de, 60’ında da, 70’inde de 80’inde de bir kadındır (...) Kadın değişmez. Değişmediği için o kadar güzeldir zaten...

MUTLU TÖNBEKİCİ:

Ortalığın damına kodu

... Hiç öyle "ee noolmuş yani soyunduysa, memleketin tek derdi bu mu" kıskançsalakdevekuşusiyasetmanyağı köşeci yalanları söyleyemeyeceğim. Ayşe, ortalığın damına kodu. Nokta. Evimize, Havaş’ımıza, uçağımıza, gazetemize, messengerimize ve nihayetinde köşemize neşe kattın, sağ olasın, var olasın. Ve şunu da bilesin ki: ŞAHANESİN! Bilhassa arkada mutfak görünen, kapıda durduğun siyah beyaz foto bitirdi beni. Brijit Bardo’nun bir filminden bir sahne sanki (...) Böyle fotolar çektirmeyi hayal etmeyen kadın olduğunu sanmıyorum. Her kadının aklının uzak veya yakın bir köşesinden geçer erotik pozlar vermek. Çektiren de vardır belki. Bilgisayarının karanlık köşelerinde kalmak üzere... Veya belki en fazla yatak odasına asmak üzere. Belki sen de daha önceden çektirdin. Belki sen de daha önceden astın yatak odana... Ama yayınlamak??!!! İşte o sensin! (...) İnsan, hem ününün hem de saygınlığının doruğundayken ve bu saygınlığı elde etmek için de 15 yıl boyunca deli danalar gibi çalışmışken ve hiç ihtiyacı yokken niye yapar böyle bir şeyi? Soru budur işte! Türkiye şartlarında intihar etmek gibi bir şey değil midir bu? Veya böyle değil miydi bugüne kadar? Cesaret diyorlar. Ne cesareti! Düpedüz tabu devirme bu! Düpedüz put yıkıcılık! Düpedüz ne var ne yok hepsini tepe-taklak etme! Düpedüz anarşizm! Düpedüz rest çekme! Düpedüz koca bir "nanik"!

PAKİZE SUDA:

Onu asker soydu

... Bana bak, yoksa Genelkurmay mı verdi sana bu fikri! Eğer öyleyse hakikaten şu ünlü belge meselesi bile gölgede kaldı (...) Ben o fotoğrafları görünce, "Vav! Ayşe’nin içinden başka kadın çıkmış" falan diyemedim. Şaşırmadım da... Ama bak Ferai Tınç çektirseydi o fotoğrafları, şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirdim. Ne düşündüm peki? Çıplaklığın seni bozmadığını... Öyle bıçak sırtı bir şeydir ki bu... Bir hatalı ışık, bir gereksiz aksesuvar, bir yanlış duruş, bir özensiz göz, her şeyi mahvedebilir. En önemlisi de kişilik tabii. Belki aynı pozlar bir başkasıyla aynı kalitede görünmeyebilirdi gözümüze...

CENGİZ SEMERCİOĞLU:

Ayşe Arman’ın kocası olmak

... Fotoğraflara bakarken durup durup aynı soruyu sordum kendime: "Ayşe Arman’ın kocası olmak nasıldır acaba?" diye. Ayşe’den daha cesur olmak gerekiyor. Ayşe’nin objektif karşısındaki cesareti hiçbir şey değil, asıl cesaret Ömer’inki. Ben o kadar cesur olamayacağım için merakla izliyorum Ömer’i. Bu fotoğraflardan sonra asıl röportajı da o hak ediyor, bir de onun ağzından dinlesek Ayşe’yi.

FATİH ALTAYLI:

Röportajlarıyla gündem olamıyordu böyle oldu

... Bana sorarsanız, Ayşe Arman’ın verdiği bu poz üzerinden kocası Ömer Dormen’i "üstü kapalı bir biçimde de olsa" eleştirmeye çalışanları gazetecilik kuralları açısından ele almak lazım. (...) Birileri diyebilir ki, "Sen eşinin böyle pozlar vermesini ister misin?" İstemem. Ama onun hayatına karışma hakkım olmadığını da bilirim. Hele hele evlenmeden önce böyle şeyler yapmaktan hoşlandığını bildiğin birine, evlendikten sonra "Artık yapamazsın" demenin olacak şey olmadığını da bilirim. Ayşe Arman’ı ve kocasını eleştirmeye hiçbirimizin hakkı yok. Ayşe bu. Uzun zamandır yazdıklarıyla ve röportajlarıyla gündem olamıyordu. Bu kez gündem olmak için bu yolu seçti. Bize ne?

NURAN YILDIZ:

Hem hayatının efendisi hem ailesinin kölesi


"Sen de böyle fotoğraf çektirmek ister miydin?" TRT-Türk’teki yayında Ümit Sezgin bu soruyu sorduğunda, "Kim istemez ki" deyiverdim. Her kadın akla mıhlayıcı, iç gıcıklayıcı fotoğrafları olsun ister. Her kadın, fotoğrafını Nihat Odabaşı çeksin ister. Ve her kadın çok güzel, çok seksi görünebilir, yeterince "photoshop" yapılırsa. Ama her kadın Ayşe Arman gibi ilgi çekmez (...) Peki Ayşe Arman’ı imrenme ve ilgi nesnesi yapan şey ne? O "eyvallah"ı olmaz hali. Hem özgür ruhu hem de eve tutukluluğu. Hem bağımsız hem de en bağımlı oluşu. Hem "Soyunuk fotoğraf çektireceğim" diye kocanın damarına basması hem de bir kedi misali dizlerine yüz sürmesi. Hem hayatının efendisi hem ailesinin kölesi olması. Çoğumuz çok katmanlı hayatı yalnızca bir katmanda yaşıyoruz. Oysa her katında gezinebilmeliyiz hayatın. Ayşe Arman bunu yapıyor...

ÇİĞDEM ANAD:

Binlerce kadın soyunsa ne olur?

Gösterip gösterip söylememek olmaz... Söyle, söyle, söyle... Seninki bireysel protesto... Her gün daha çok muhafazakárlaştırılan toplumsal yapıya karşı açtın bacaklarını, göğsünü, gösterdin omuzlarını, bileklerini... Bir tek gözlerin şuhlaşamadı. Dimdik bakıyorsun herkesin gözüne yine... "Sen anladın beni mi?" demek istiyorsun... Ben anladım seni. Cumhuriyet tarihi boyunca tartışmadığımız kadar son yıllarda tartıştığımız başörtüsü senin pozlarınla savruldu, uçup gidiverdi. "Kim açar, ne kadar açar, kim açmaz, açsa ne çıkar, açmasa ne yazar?" bunu tartışıyoruz sayende. Senin gibi paraya, şöhrete, popülerliğe ihtiyacı olmayan, gazetecilikte kendini kanıtlamış bir kadın soyununca herkes donup kaldı... Binlerce kadın senin gibi soyunsa ne olur? Türkiye’nin siyasi çerçevesi çatlar doğrusu... Soyunsak mı? Soyunarak bütün şablon kafaları dağıtabilir miyiz acaba...

GÜNERİ CIVAOĞLU:

Sıradışı biridir

... Ayşe, sadece şu son fotoğraflarıyla değil, röportajlarındaki değişik fotoğraflarla da hep ilginç olmuştur. Örneğin... Şeffaf Oda programında konuğumuz olmuştu. Bizim klasik "anı-fotoğraf" çekimlerimiz vardır. Kadın konuklar erkeklerin kollarına girerler. Bir de kadın konuklar oturur, erkekler onların arkalarında objektife poz verirler. Ayşe, daha fotoğraf çekiminden başlayarak neşesini ve yeniliklerini programa taşıdı. Diğer konuk Keremcem’le Ayşe’yi ortamıza aldık. Fikir Ayşe’nindi. Bir pop müzik grubu gibiydik. Ayşe, Keremcem şarkı söylerken onun başından gül yaprakları da döktü... Kısacası... Sıra dışıdır. Klasik gazetecilik kalıpları içine sokarak yorumlanamaz. (...) Ayşe’yi fotoğraflarıyla yargılayanlar, mesleğini sorgulayanlar, şu son haftalarda "gay hakem" ve "Münevver’in katili" konusunda yaptığı gazeteciliği de görmezden gelmesinler.

HİKMET BİLA:

Haberin Devamı

Tek kişilik Amazon

... İranlı kadın ve Lydia Guevara’nın soyunmasıyla, 40 yaşındaki yazar Ayşe Arman’ın soyunmasının ne ilgisi var?" diye sorabilirsiniz. Çok ilgisi var. Hepsinin ortak adı "isyan." İranlı kadın ve Lydia Guevara bir kez "isyan" ettiler. Belki bir daha hiç etmeyecekler. Ama Ayşe Arman, oldum olası "isyancı." Yazıları, röportajları, kitapları, hal ve hareketleri ile ezber bozduğu için isyancı. Cesur bir isyancı. Erkek egemen toplumun, erkek egemen medyanın "molla"larına karşı isyancı. Kadın ya da erkek "ahlak polisleri"ne karşı isyancı. İçindekinin esiri olanlara karşı isyancı. Duygularının kölesi olanlara karşı isyancı. Gölgesinden korkanlara karşı isyancı. Onun için "deli" dediler, "dolu" dediler, "uçuk" dediler, "kaçık" dediler ama Ayşe Arman’ın isyanına milyonlar katıldı. Kadınıyla, erkeğiyle. Çünkü o belki herkesin bildiği ama kimsenin söylemeye cesaret edemediğini söylüyor, belki herkesin yapmak istediği ama kimsenin yapmaya cesaret edemediğini yapıyordu. Kimi zaman uçarak, kimi zaman kaçarak ama yere sağlam basarak ve kendisini (ve belki de tüm kadınları) hep "aptal sarışın", ya da "eksik etek" ya da "medyanın dişi süsü" gibi görmek isteyenlerle dalga geçerek yaptı yapacağını. (...) Ya Ayşe Arman, "Yok canım, sadece hálá genç, güzel ve seksi olduğumu göstermek için yaptım" derse? Der mi der. Ama inanmam. Ben de derim ki ona, "Belki sen bile bilmiyorsun neler yaptığını, nasıl bir isyankar olduğunu..."

MEHMET YILMAZ

Bir kadının vücuduna sahip çıkma hakkı

Ayşe Arman’ın fotoğrafları, internet sitelerinde "tıklanma" rekoru kırdı. Biliyorum ki bu fotoğrafları çektirdiği için Ayşe bazı kişilerin hedefi haline gelecek. "Gazetecilik etiği" üzerine ahkámlar kesilecek. Bence bunların hiç önemi yok. Burada önemli olan Ayşe’nin "bir kadının kendi vücuduna sahip çıkma hakkını" hepimizin gözünün içine radikal biçimde sokmuş olması (...) Onda bir star kumaşı olduğunu kabul etmek gerek. Seksten, özel yaşamının ayrıntılarından kolayca söz edebilen bir özgür kadını, çocuğu için ölmeye hazır bir anneyi ve kocasına tapan bir geleneksel kadını aynı kişilikte birleştirmeyi başarması, az şey midir?

Yazarın Tüm Yazıları