Filmlerde uyuşturucu satıyordum şimdi engellemeye çalışıyorum

NURİ ALÇO, yılların eskitemediği bir sinema sanatçısı. Bir nesil, onun kötülüklerinden sakınması için sıkı sıkı tembih edilerek büyüdü.

Kötülüklerinin sembolü gazozdu. Şimdi gençleri uyuşturucuya karşı bilinçlendirmeye çalışan Alço’yla sohbet ettik, şerefe gazoz kaldırdık.

È İzmir’e sık geliyorsunuz...

È Evet sık geliyorum. Çok sevdiğim dostlarım var. Zaten İzmir’i İstanbul’dan daha çok seviyorum. İstanbul’dan bıktı artık sanatçılar. Her yer, her taraf insan dolu. İnsan biraz kaçmak istiyor.

È Bir gün İzmir’e yerleşmeyi düşünür müsünüz?

È Olabilir, zaten buradaki dostlarım, mekan sahipleri bana bir sürü iş teklifinde bulunuyorlar.

È Siz eczacısınız değil mi?

È Evet ama bankacılıktan eczacılığa geçtim.

È Nasıl oldu bu?

È Bankada kredi istihbarat şefiyken ilaç firmalarından teklif geldi. Eskişehir, Afyon, Kütahya’da mümessillik yaptım, hastaneleri gezdim. Oradan da İstanbul’a geldim.

È Sinemaya başlamanız nasıl oldu?

È Saklambaç ve Kelebek gazetelerinde fotoroman kral ve kraliçe yarışmaları vardı. Önce Tarık Akan seçilmişti, sonraki sene ben kazandım. Türkiye’nin ilk mankenlerindendim. Dört kişiydik o zaman Naci Altın, Cihan Üstün, Başak Gürsoy, Merih Akalın...

È Şu anda hangi projelerde yer alıyorsunuz?

È TRT’de Osman Sınav ile ’Alayına İsyanım’ diye dizim var. Fatma Girik, Türkan Şoray ile ’Altın Kızlar’da oynadık. Sinan Çetin ile sinema filmi projesi var. Havaların daha da ısınmasını bekliyoruz. Mardin’de 40 derece üzerinde çekimler olacak.

È Nasıl bir rol?

È Orada Mardin’in ağalarından birini oynayacağım. Senaryosu, hikayesi çok iyi. Despot, daha ağır olan bir aile reisini oynayacağım.

Bütün duvarlara adı yazılan başka aktör yok

È Sizin hakkınızda ekşi sözlükte dünya sinemasında Anthony Hopkins ne ise Nuri Alço’da Türk sinemasında odur deniyor. Buna ne dersiniz?

È Bir karakter oyuncusunu iki neslin sevmesi başka duygu. Türkiye demeyeyim, ama dünyada ilk defa bir aktörün başına geliyor. Ben de inanamıyorum, duvarlara aktör ismi yazılmamıştır bugüne kadar.

È Bir ara NARO(Nuri Alço’yu Yaşatma Örgütü)’dan rahatsızlık duyduğunuz söylendi.

È Korktum tabii. Bir sabah kalktım bütün Türkiye duvarlarında büyük puntolarla ismim yazıyor. ’Nuri Alço seni seviyoruz’, ’Başbakan Nuri Alço...’ Bütün millet bana odaklandı. ’Bu bir örgüt müdür, nedir’ diye? Bir darbe, ne bileyim bir olay olur faturası bana çıkar diye savcılığa dilekçe verdim. Sonra öğrendim tabii, beni seven fanatik bir genç üniversiteli grupmuş. Davadan vazgeçtim.

È Hiç bir araya geldiniz mi o gençlerle?

È Üniversite gençleriyle buluşuyorum sık sık. Çoğu zaman Ankara Bilkent, Gazi, Kıbrıs Doğu Akdeniz üniversitelerinden davet geliyor. Gidiyorum, konuşmalar, sempozyumlar, söyleşiler düzenliyoruz. İşte uyuşturucu üzerine düzenliyoruz daha çok.

È Aslında ironi; filmlerde siz gençleri uyuşturucuya alıştırırken şimdi engellenmesi için kampanyalara katılıyorsunuz.

È Uyuşturucu üzerine panellere katılıyorum. Narkotik’in uluslararası filmlerinde örnek olarak oynadım, onların katalog ve broşürlerinde resmim var. Onlarla ortak çalışıp gençlerimizi bilgilendiriyoruz. Sonuçta sanatçının topluma örnek olması gerekir.

Genç aktörlerde sinema saygısı ve kültürü yok

È Kötü adamlar da değişti sanki? Şimdi daha böyle mafyavari mi?

È Tek tip giyiniyorlar, aktör havaları yok. İzzet Günay, Tarık Akan, Kadir İnanır, Ekrem Bora, Ediz Hun gibi giyimi, kuşamı, yakışıklılığıyla tam olan adam yok. Şimdikilerde saç, sakal, aynı tip kıyafetler, aktör denebilecek şahsiyetleri yok. Lastik ayakkabılar ve bluejean içinde sinema kültürü olmayan insanlar.

È Peki beğendiğiniz birileri yok mu?

È Beğenmiyorum hiçbirini. İyiler vardır, ama işe saygıları yok. Biz her şeyimiz hazır, evimizde traş olur, kılığımız kıyafetimiz aksesuarımız tam, yönetmenden önce sete giderdik. Geçenlerde bir sete gittim, kıyafetler kamyonla gelmiş. Oyuncular şortla eşortmanla gelmiş. Saç, sakal traşını orada oluyor, masaj yaptırıyor, bekletiyor, ben böyle şey görmedim. Şimdiki nesil böyle, iş terbiyesi yok.

Cüneyt Arkın her hareketi gerçekten yaptığı için sağlığından oldu

È Sizin zamanınızda Yeşilçam daha uyumluydu sanki, şimdi sanatçıların arası daha kötü gibi.

È O zaman starlık vardı. Bütün sanatçılar hala görüşüyoruz. Yeni nesil bizden kopuk, büyük para kazanıyorlar ama altyapıları yok. Onun için saman alevi gibi gelip geçici. Zaten onların bize karşı saygıları yok.

È Oyunculuklar da farklı mı sizce?

È Çok eksikler, bir kavga, ata binme, ateş etme sahneleri fiyasko. Boşa tokat sallayan var. Bizim zamanımızda çalışarak yapılırdı. Cüneyt Arkın’ın sağlığını kaybetmesi, her sahneyi gerçekten yapmasından. Şimdi dijital sette, 3-4 kamera her yönden çekiyor. Biz o zamanın şartları ile çok, çok güzel işler yapmışız.

Başta jönlükten kötü adamlığa geçmek istemedim

È Türkan Şoray’ın dizisi Altın Kızlar’da da oynadınız. Daha önce hiç komedi oynamış mıydınız?

È Oynadım tabii. Seden Kızıltunç ile Uzaylı Zekiye’de oynadım. Benim komedi filmlerim de var.

È Evet ama akıllarda yer eden komedi olmamış.

È Benim rollerim karakter ağırlıklı oldu. Daha çok akılda kalıcı daha çok mesaj veren filmler olduğu için komedinin üstünde tabii.

È Peki niye hep kadın düşmanı rollerde oynadınız siz?

È Bunu ilk keşfeden Türker İnanoğlu oldu. Karakter oyunculuğuna ilk onun Kayıp Kızlar filmi ile başladım. Bu film çok ses getirince Telekızlar, Yosma, Taçsız Kraliçe arka arkaya geldi.

È Siz hiç rahatsız olmadınız mı kötü adamı oynamaktan?

È Aslında çok korkarak oynadım bu rolleri. Çünkü jönlükten böyle kötü adam imajına geçmek bana çok zor geldi ama Türker Bey bir iyi, bir kötü adam yapacağım dedi. Baktık çok başarılı oldu.

Yeni filmlerde kötülüğün cezası yok, gençler de suçu cezasız sanıyor

È Kötü adam imajınız o kadar yer etmiş ki, onun etkisini sokaktaki insanlarda nasıl görüyorsunuz?

È Valla herkes bayılıyor. Resim çektiren, gazoz alıp gelen. Kötü adam olup da sevilmek harika.

È Ters tepki yok yani?

È Kayıp Kızlar filmimin galasından çıkarken bir bayan bana, ’Allah seni kahretsin, o kıza o kötülükleri nasıl yaptın sen’ diye bağırdı, millet güldü. O filmde kıza tokat atmışım, suratına kezzap dökmüşüm. Ama o zaman sosyal sorumluluk açısından da önemli iş yaptık bu filmlerle..

È Nasıl yani?

È O zaman gençler, aileler daha bilinçsizdi, filmlerdekiler gerçekti. Hala anneanneler, babaanneler gençlere bizim filmlerdeki nasihatleri veriyor, "Dışarıda birşey içme, içine bir şey atmışlardır" diyor. Bizim filmlerde birçok mesaj vardı. Ama şimdi mesela Kurtlar Vadisi’nde adamlar binlerce insan öldürdü cezaevine girmedi, sorgulanma sahnesi bile yok. Bunu gören genç ne yapıyor? Okullarda çete kuruyor, gruplaşıyor, tek tip elbise, gömlek giyip babasının silahını alıyor, nasıl olsa ceza yok. Ama benim filmlerimde kadın sattığımda, uyuşturucu sattığımda, kötülük yaptığımda yakalandım hapse girdim, öldüm, vuruldum. Her yapılan kötülüğün bir cezasının olduğunu vurgulamak lazım.

È Başka bir proje var mı peki?

È Şimdiki gençlerin sıkıntıları üzerine film çekmek istiyorum. Üniversite gençlerinin parasızlığı, hataları. Mesela kadın doğumcu bir arkadaşım hastalarının artık daha çok öğrenciler olduğunu, hatta çocuk aldırdığını söylüyor. Ailesi duymasın diye, çok ucuza kötü şartlarda bu işi yaptırıyor. Cep telefonları olduğundan aileler çocuklarını kontrol edemiyor, çocuk yalan söylüyor. Bazı güzel mesajlar verip ailelere katkıda bulunmak için böyle bir film projesi gerçekleştirmek istiyorum.

Sanatçıların adını bilmeyen kültür bakanı danışmanı olabilir mi

È Sanatçısına sahip çıkmayan bir milletiz.

È Eski sanatçıların çoğu maddi zorlukla boğuşuyor. Mesut Engin Darüşşafaka’da mesela, onun gibi çok arkadaşımız var. Hayatımızı ancak idame ettirebiliyoruz. Çevremizde birkaç iş yaparak yaşıyoruz. Devletin bunda çok büyük eksikliği var.

È Ne yapılmalı sizce?

È Devletin bugün opera sanatçısı, tiyatro sanatçısı var, ama sinema sanatçısı yok. Bugün arkadaşlarımızın çoğu kendi imkanlarıyla emekli olmaya çalışıyor. Benim, Engin Çağlar’ın sigortası yok. Kendimiz ödüyoruz sosyal güvencemizi bir maaş alabilmek için. Olmayanlar ya intihar ediyor ya alkolik oluyor. Maalesef bunlar hep devletimizin ayıpları.

È Toplum ya da sektör yeteri kadar sahip çıkıyor mu sizce?

È Sanatçısına sahip çıkmayan bir milletiz. Geçen sene Adana Altın Koza Film Festivali’ni açmaya Kültür Bakanlığı’ndan biri geldi. Ne sanatçıları tanıyor, ne Türk sinemasını. Sanatçıların adlarını bilemiyor düşünebiliyor musunuz? Böyle biri nasıl Kültür Bakanı’nın danışmanı olabilir?
Yazarın Tüm Yazıları