AKP ve liberaller (I)

MALÛM, "liberal" denilen özgürlükçüler AKP’ye yakın durmakla eleştiriliyor.

Ötesi, çamur at izi kalsın hesabı, sırtlarına "yandaş" yaftası yapıştırılmaya çalışılıyor.

Aslına bakarsanız, suç değil, cürüm değil, öyle olsa ne yazar? Kim ne karışabilir?

Ama durum çok farklı bir boyut arzettiği için bunu enine boyuna irdelemek farz oldu.

Fakat her şeyden önce, tahrifatı önlemek için ifadeleri yerli yerine oturtmak gerekiyor.

***

HAYRET, politika terminolojisini çarpıtmak rekorları kıran Türkçe siyaset lûgati bu defa mucize gerçekleştirdi. Çünkü "liberal" deyimi ülkemizde esas olarak doğru kullanılıyor.

"Liboş" (!) aşağı, "liboş" yukarı, bütün sığ ve sathi yarı-münevverler gibi yalap şalap yaladıkları mürekkebi hazmedemedikleri için ancak bel altı çağrışımlı kelime oyunlarından medet uman statüko zaptiyeleri varsın deyimi küfür niyetine telaffuz etsin, durum değişmiyor.

Zira onlar dahi "liberal" derken, farketmeksizin, aslında sözcüğün hakkını veriyorlar.

Yani, tıpkı Yeni Dünya’daki gibi Türkiye’deki sıfat da esas anlama sadık kalıyor.

***

OYSA, "ışıltılı çağ"ın ve pozitif mantıkçılığın çocuğu olan ve geniş çerçevede özgürlükçülüğü, demokratlığı, dayanışmacılığı; daha genel bağlamda ise "serbestiyatçılık"ı tanımlayan "liberal" sözcüğü, onu icat eden Yaşlı Kıta’da hanidir anlam kaymasına uğradı.

Zaman içinde, felsefi ve etik boyut iğdiş edildi. İkinci, hatta üçüncü plana düştüler.

Dolayısıyla da, "liberal" kelimesi, kapitalist piyasa ekonomisinin en bağnaz, en insafsız ve en fırsatçı partizanları için kullanılır oldu. Açıkçası, terminolojinin ırzına geçildi.

O halde evet, "AKP ve liberaller" başlığındaki ikinci kelimeyi ülkemizde kullanılan ve aslında özü yansıtan terim olarak benimsemekte mahsur görmüyorum.

***

AMA birinci kelimede iş çatallaşıyor. Çünkü ne ben, ne de özgürlükçülere küfreden statüko zaptiyeleri "AKP" derken, aslında tabloyu sırf bu politik örgütle sınırlı kılmıyoruz.

Tamam, tabii ki iktidar partisi de denklemin içine giriyor. Üstelik, ilk sırada yer alıyor.

Fakat, "liberal-AKP ilişkisi"nden söz ederken, ikinci sözcükle aynı zamanda daha geniş, daha bütüncül, daha yekpare, daha heterojen bir çerçeveyi çağrıştırıyoruz.

Tarikatlardan partilere uzanan ve imani hassasiyet yansıtan yapılanmaları kastediyoruz.

Yobazdan mütedeyyine dek, skalası elastikileşen bir yelpazeye atıfta bulunuyoruz.

Dolayısıyla, diğerlerine ek olarak, statükocular ve özgürlükçüler burada da, son çeyrek asırdır Türkiye’yi belirleyen en temel çelişkilerden birinde yine ayrışıyorlar. Din eksenli veya duyarlılıklı kurumlara, fikirlere ve tarzlara yaklaşım konusunda birbirlerine zıt düşüyorlar.

Bu zıtlık da her iki tarafın ilkesel tutumlarına ve siyaset pratiklerine yansıyor.

Ve yine her iki taraf, birincisinde stratejik, diğerinde de taktik davranıyorlar.

***

ÖYLE ve nitekim, AKP dün yoktu. Bugün var ama yarın belki olmayacak.

Fakat hem onun, hem statükonun, hem de liberallerin değerleri daha uzun süre olacak.

Dolayısıyla, AKP’nin varlığı veya yokluğu o ilke ve stratejileri değiştirmeyecek.

Zaten örneğin, daha AKP’nin "A"sı bile mevcut değilken ve Erbakan’dan günahı kadar hazetmezken, bu satırlar yazarı da diğer özgürlükçüler gibi, RP’nin post-modern bir askeri darbe ve onun sivil emir erleri tarafından kapatılmasına şiddetle karşı çıktı.

Ve bu yaklaşım liberaller açısından tabii ki ilkesel ve stratejik bir tutum oluşturuyordu.

Zaten statüko zaptiyeleri de kendi açılarından aynı stratejik ilkeselliği uyguladılar.

Yasağı bangır bangır alkışlamak ne kelime, bizzat kumpasın içine balıklama daldılar.

İşte, "liberal-AKP ilişkisi"nin şimdiki siyaset pratiğine yansıyan taktik boyutu da yukarıdaki ilkesel ve stratejik tavrın doğal uzantısını oluşturuyor ki, yarın işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları