Deveyi diken!..

İKİ hafta önce Maraton'da topuk dikeninden bahsettim. Bunu iyi tedavi edebileceğimi de söyledim. Doktor değilim. Ukalalık da yapmak istemem. Aslında abim doktor olduğu için onun yanında gezince bir şeyleri çaktırmadan öğrendim. Ama tabi o da bizim müşterilere yaramaz. Çünkü o kadın doğumcu. Neyse biz aşağılara inip, topuğa gelelim.

Hakemdim, topuk dikeni çıktı. Hoş deveyi diken yaralarmış, o da ayrı bir olay. Ama topuk dikeni bende çok hasar bıraktı.

Kortizonlu iğneler oldum. "Ameliyat" dediler korktum. Sonra bir telefon aldım. Bando, mızıkada çalışan bir astsubay arkadaştan. Bana bir tarif verdi. "Ben bu sayede atlattım" dedi.

Üç günde geçer

Ama bana bu tarifi verdiklerinde "Hadi lan oradan" diye içimden geçirdim. Ama denize düşen yılana sarılır misali oldum. "Sen de dene" dedi. İsterseniz bu tarifi size vereyim, çok basit.

Üçte iki Vicks’i, üçte bir balla bir kapta karıştırıyorsunuz. En az yarım saat ayağınızı bileğinizin bir karış üzerine kadar mümkün olduğu kadar sıcak suda tutuyorsunuz. Suya devamlı sıcak takviyesi yapıyorsunuz. Sonra ayağınızı kuruluyorsunuz. Bu bulamacı iyice masaj yaparak bileğinizin dört parmak üzerine kadar yediriyorsunuz. Sonra da bir parça jöle gibi üzerine sürüp bir ayağınıza naylon torba geçiriyorsunuz.

Doktorlarla tartıştım

Üzerine de çorap. Bu işlemi akşam yatmadan yapıyorsunuz. Sabaha kadar böyle kalıyor. Sabah çıkarıyorsunuz ayağınızı yıkamıyorsunuz. Silip normal çorabı giyip hayata devam ediyorsunuz. Üç gün yapıyorsunuz. Bende bir şey kalmadı 7-8 kişide de bir şey kalmadı. Sonra gittim doktor arkadaşlarla bunu tartıştım.

Topuk dikeni herkeste olabilir. Sizdeki ağrıyordur, başkasında ağrımaz. Sebebi bu topuk dikeni yerinden çıkıp başka yere batınca o ağrıyı veriyor. Siz bu işlemle adaleyi hamur hale getiriyorsunuz. O da eski yerine gidiyor. Geçme sebebi de öyle. Hakemdim bunu geçirdim. O diken hala başka yere girmedi. Ne demişler, "Deveyi diken..."

Spor ve devlet adamlığı

YILLAR önce rahmetli Kenan Onuk, Hıncal ile bana, "Kale Arkası" programını yapmamızı rica etti. O zamanlar Hıncal, bacağından kurşunsuz benzin yemişti. Hem de Alaattin Çaktırıcı tarafından. Yüzde yüz eğitim programı. Muhabbet de iyi oluyordu. Yaşlı, genç, çoluk çocuk herkes seyrediyor.

Program önceleri 23 gibi başlıyordu. Herkes seyrediyordu. Daha sonraları 24'e aldılar. Sonra geceyarısı 01 hatta 01.30'a kadar gitti. Yönetime dedim ki, "Çok geç oluyor. Eğer böyle devam edecekseniz, ben bu programı yapmak istemiyorum." Onlar da dedi ki, "Erman hocam. Sen futbolu, sporu çok önemsiyorsun. Bu iş bu kadar önemli değil. Bizim için magazin, diziler ve diğer programlar daha önemli." Ben de, "Siz bilirsiniz" dedim. Hıncal ile konuştuk, programı bıraktık. Sonra beni Erol Aksoy, Show TV'ye transfer etti.

Bunları niye yazıyorum. Obama, ABD Başkanı oluyor. Olurken de Türkiye'den ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü, ne de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyor. Bu da çok normal. Ama adam geldi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşurken dakika bir, gol bir yaptı.

Nasıl mı? Dedi ki, "Ben bir basketbolsever olarak Mehmet Okur ile Hidayet Türkoğlu'nu seyrederken keyif alıyorum. Onların Türk olmaları ve Türkiye'den böyle sporcuların çıkması beni çok etkiledi. Ben Türkiye'ye gelmeden önce bu iki sporcu beni inanılmaz etkiledi."

Ülkemizden böyle iki adamın çıkması Türkiye'nin ne kadar etkili bir güç olduğu imajını ona verdi. Şunun altını özellikle çiziyorum. Sporu sevmeyen, sporla haşır neşir olmayan, spor yapmayan adamdan, ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan ne de devlet adamı olur.

Doğru demişler

BATUHAN'ı yakından tanıyan kiminle konuştuysam, inanılmaz derecede eksi haberler verdiler. Şunu söylüyorlar, "Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, onu düzgün yola sokamazsınız." Gelen haberler bunların hepsini doğrulamaya başladı.


Dinleyerek görürler

ÜLKER Grubu ile Madrid'e milli maça gidiyoruz. Sabah Yeşilköy Atatürk Havalimanı'ndaki grupta başta Ülker'den Zuhal Hanım olmak üzere bayan arkadaşlarla sohbetteyim. Karşıdan bir kadın ve onun koluna girmiş bir adam bize doğru yürüyorlar. Tuvalete gittiklerini hissediyorum. Çünkü adam kadının koluna girmiş, onun yardımıyla yürüyor. Tam yanımdan geçerlerken eşi olan bayan adamın kolunu sıkarak, "Bak Erman hocam burada" dedi. "Bak" dediği adam da kocası. Adam bir anda döndü ve elini uzattı. Elini sıktım. Hemen devam etti, "Erman hocam, seni pazar akşamları televizyondan seyrediyorum. Çok güzel konuşuyorsun ama Galatasaray'a çok sallıyorsun. Seni hem seviyorum hem de bu yüzden kızıyorum." Ben de "Merak etme. Bundan sonra çok sallamam" dedim.

Etrafımızdakiler hayretler içinde bakarak bizi izlediler. Engelli vatandaş beni görmüyor. Ama gördüğünü söylüyor. Niye? Çünkü, onlar konuşurken çok daha dikkatli dinlerler. Etkilenirler. Bir yerde görürler. Bunlara engelli veya kör denemez. Çünkü, ne görüp de görmeyen körler var etrafımda. Veya görmek istemeyen körler. İllaki engelli olmak gerekmiyor.

Kumarbaz Kılıçdaroğlu

KEMAL Kılıçdaroğlu kumarı ve pokeri sever mi bilmem. Ama sevdiğini zannetmiyorum. Yoksa devlet kademelerinde en üst katlara gelemezdi. Ama kumar oynasaydı inanılmaz bir kumarbaz olurdu. Çünkü onda poker suratı var. Bakıyor, ne düşündüğünü anlayamıyorsunuz. Ne yapacağını da kestiremiyorsunuz. Kendisi sinirlenmiyor. Karşı tarafı fıtık ediyor, hasta ediyor. Güzel bir Allah vergisi. İnşallah daha üst kademelere kadar yürür. Ne de olsa bizim okuldan...

İkisi de hak etmiyor

PAZAR gecesi derbi var. Galatasaray ile Fenerbahçe kapışacak. Oynadıkları futbolla ve mücadeleyle şampiyonluğu haketmiyorlar.

Ali Sami Yen'de o akşam zaten mağlup olanın işi biter. Ama berabere kalırlarsa ikisinin de işi biter. Bakalım, hakeden mi kazanacak.

Yoksa ikisi de kaybedecekler mi? Ama şu anda iki takım şampiyonluğu hakediyor. Birisi Sivas, diğeri Beşiktaş. "Top yuvarlaktır" derler. Dünyada çok şey yuvarlak ama bazen köşeli de olabiliyor. Ne olduğunu lig sonunda göreceğiz.

Cevşen özrü...

İSPANYA'ya 2-1 yenildiğimiz milli maçta "Cevşenleriniz bol olsun!" başlığı ile çıkan maç yorumumdaki bir ifadede yanlışlık yapılmıştır.

"Dünya Kupası'na eğer İspanya ile biz gitseydik, cevşen değil de Allah bizi çarpardı" ifadesinin doğrusu, "Dünya Kupası'na İspanya'nın yerine biz gitseydik, cevşen değil de Allah bizi çarpardı" olmalıydı. Düzeltir, özür dileriz.
Yazarın Tüm Yazıları