Rakibim Kadir Topbaş değil Başbakan Erdoğan

Hakkınızda şöyle bir değerlendirme var: Baykal’ın önündeki en büyük tehlikeydi, Kılıçdaroğlu’nu kurtların içine attı, harcamaya çalışıyor...

- Hayır! Ne münasebet! Ben davet üzerine siyasete girdim. Hayatım boyunca kimseden bir görev talep etmedim. Siyaset kapısını benim için aralayan da Sayın Baykal’dır. Ona müteşekkirim.

Bu sizin hayalinizdeki bir görev miydi?

- Elbette. İstanbul’a başkan olmayı kim istemez?/images/100/0x0/55ea16b0f018fbb8f86a8d34

Ama aday olduğunuzu birdenbire öğrendiniz, daha üç gün önce "Ben istemiyorum" diyordunuz...

- Evet "İstemiyorum" dedim ama "Talip olmadım, ben kimseden bir şey istemedim" anlamında. Yoksa "Bana uymaz, bu görevi yapmam!" anlamında değil. İstanbul’u yönetmek, siyasetin içinde olan herkesin hayalidir. Fakat bana sorulduğunda, bunu hiçbir şekilde dillendirmedim.

Diyebilirdiniz ki, "Kim istemez, çok isterim ama böyle bir talebim olmadı..."

- O zaman da "Koy yan cebime, demek istiyor!" eleştirileri gelirdi.

Siz gururlu, eski adamlardan olduğunuz için bu görevi çok istediniz ama üzerine atlamadınız...

- Aynen. Hayatım boyunca hiçbir göreve atlamadım.

ERDOĞAN’I HER ORTAMDA YENERİM

Size verilmesini beklersiniz...

-
Bana gelir. Bağkur Genel Müdürlüğü de geldi, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü de, müsteşar yardımcılığı da. "Şu görevi de yaparım" demek bana uygun değil, insanlar beni tanır, çalışmamı görür ve değerlendirirler.

Kaybederseniz sonunuz olmayacak mı?

- Yooo.

Bir yerden tekrar mı çıkacaksınız?

- Tabii. Siyaset uzun soluklu bir yol. Yurttaşlarınızla dürüst ve samimi ilişki kurduğunuz takdirde, herhangi bir sorununuz olacağını sanmıyorum. İstanbul’a gitsin kaybetsin, prestij kaybı yaşasın, Sayın Baykal’ın sanmıyorum böyle düşündüğünü...

Etrafta konuşuluyor bunlar, hiç gelmiyor mu kulağınıza?

- Zaman zaman bana da söylüyorlar.

Sayın Baykal, böyle böyle diyorlar demediniz mi?

- Hayır, bu konuları hiç konuşmadık. Zaten Sayın Baykal’la çok az konuşan biriyim. Her şey için telefon açmam. Çok olağanüstü bir olay olursa, telefon açar konuşurum.

Ankara size daha çok yakışmaz mıydı? İstanbul’u yeteri kadar biliyor musunuz?

- Tabii ki. Üç çocuğum da İstanbul doğumlu. 12 yıl burada görev yaptım, iki dönemdir de İstanbul milletvekiliyim. İstanbul’u biliyorum ben.

Siz kendinizde İstanbul’a belediye başkanı olacak ve Erdoğan’ı alt edecek bir karizma olduğuna inanıyor musunuz?

- Erdoğan’ı her ortamda yenebilirim. Hangi konuyu isterse, Sayın Erdoğan’la, onun istediği her platformda tartışabilirim.

Siz onu karizmatik buluyor musunuz?

- Kendi dünya görüşüne göre güven veren bir lider. Bana güven veriyor mu? Hayır! Gerçekten onu her platformda alt edebileceğimi biliyorum. Hem bilgi birikimim, hem de moral değerlerim buna yeter. Beni eleştiriyor çünkü İstanbul belediye başkanlığına beni aday gösterdiler diye korkuyor. O yüzden Kadir Topbaş yerine, hep o cevap veriyor.

Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Demek ki Kadir Bey yetersiz diyorum. Ben aynı konumda olsam, buna kesinlikle izin vermem. "Burada belediye başkanı bensem, kararları ben veririm, o benim muhatabım, sizin değil" derim. Bu davranış bile, bize İstanbul’un nasıl yönetildiği hakkında fikir veriyor.

Kazanamasanız bile, sizden korkmaları bir gurur veriyor mu?

- Hem de nasıl. Bu ülkenin başbakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğum için telaşlanıyor. E haksız da değil. Başkanlığı Topbaş’ın elinden alacağım.

Peki bunu zorlu bir yarış olarak görüyor musunuz?

- Evet zorlu. Her şeye rağmen biz, dünya görüşümüzü, perspektifimizi, projelerimizi, İstanbul’la ilgili neler düşündüğümüzü anlatıyoruz. Karşı taraf ne yapıyor? Doğrusunu isterseniz bilmiyoruz. Sayın Topbaş ile beraber bir televizyon programında İstanbul için neler düşündüğümüzü anlatmayı çok isterdim.

E niye gerçekleşmedi?

- Sayın Topbaş gelmiyor! "Ben ona neden prim yaptırayım?" diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Sen bana prim yaptırma, kendi primini yap ama gel tartışalım. Öyle anlaşılıyor ki özgüveni yok. Özgüveni olmayan bir başkan adayına İstanbullu niye güvensin ki?

Bunca zaman içinde hiç mi iyi bir şey yapmadı?

- Duran saat bile 24 saatte iki kere doğruları gösterir! Sayın Kadir Topbaş, duran saat gibidir. İyi şeyler yapmadı mı? Herkes iyi şeyler yapabilir. Ama iyi şeylerin temelinin de iyi olması lazım. Eğer siz güzel bir şeyi 1 liraya yapmanız gerekirken 5 liraya yapıyorsanız acaba iyi mi yapıyorsunuz? "İstanbul Büyükşehir, Türkiye’nin üçüncü büyük holdingi neredeyse, bütçeyi her santimine kadar açıklayacağız" demişti. Ama tık yok. 23 şirketten 21’inin bilançolarını ben açıkladım. O bilançoları açıklamaktan korkuyor.

Belediye başkanlarıyla ilgili şöyle kötü bir repütasyon var: "Belediye başkanı çalar!" Ya da etrafına rant sağlar. Çalmayan belediye başkanı olmaz mı?

- Kesinlikle olur. O yüzden "Önce İstanbul’u, sonra Türkiye’yi dönüştüreceğiz" diyoruz ya. İstanbul’da dürüstlüğü egemen kılacağız. İlk üç ay içinde İstanbul’un bütün hesaplarını İstanbulluların bilgisine sunacağız. İnternet sitesine koyacağız. Bilançolar, gelir gider tabloları, kim ihale aldı, kaç ihale aldı? Kamu ihale kurumu hangi gerekçeyle ihaleyi iptal etti? İstanbulluların bunları bilmeye hakkı var.

Peki biz nereden bileceğiz seçilirseniz bu dediklerinizi yapacağınızı?

- Benim bir adım var: Kemal Kılıçdaroğlu. Altında imzam var. Buna kesin emin olun. Ben kamuoyunu hiç yanıltmadım. Milletvekili olduğum zaman kendi mal bildirimimi siteme koydum. Bu seçim sürecinde de koydum. Büyükşehir Belediye Başkanı olursam da koyacağız. Sadece benim değil, bütün üst düzey yöneticilerin mal varlığını koydurtacağım.

Şöyle düşünenlere cevabınız nedir: "Uzun zamandır görevdeler, iyi kötü yönetiyorlar. Kim uğraşacak yeni biriyle, gelecek, alışacak, ekip kuracak..."

- Samimi bulmuyorum. Sil baştan bir belediye kurmayacağım ki. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, dürüst çalışanların başımın üstünde yeri var. Onlar gidecek bizim partililer gelecek değil. İstanbul’u akıl yönetecek. Temel hedefimiz o. Bir şey daha: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 23 şirket var. Bu şirketlerin yöneticilerinin yarısı kadın olacak.

Siz gerçekten kazanabileceğinize inanıyor musunuz?

- Kesinlikle! Halktan biriyim ben.

İyi de, bu halkın ne yapacağı belli değil...

- Onlara gidip samimi olarak konuşuyorum. "Hırsızlık yapmıyorum, yolsuzluk yapmıyorum, kul hakkı yemiyorum. Oy verdiğiniz adamlara bakın Allah aşkına? Hırsızlık, yolsuzluk, kul hakkı yeme, hepsi var. Onlara değil, bana verin" diyorum. İşe yarayacağını düşünüyorum.

AİLENİN GELİRİ YOKSA AİLEDEKİ KADININ HESABINA 600 LİRA YATIRACAĞIZ

Deprem?

- O da ayrı bir sorun. İstanbul’un süratle depreme hazırlanması gerekiyor. Dört üniversitenin (Yıldız Teknik, İstanbul Teknik, Boğaziçi ve Ortadoğu Teknik) hazırladığı çok güzel raporlar var. 3 farklı yerde yaptıkları çalışmalar var. Fakat bunlar rafta. Süratle indireceğiz ve İstanbul’u depreme hazırlıklı hale getireceğiz. Yıkılacak binaların saptanması çok önemli. Yaklaşık 250 milyon dolarlık bir kaynağa ihtiyaç var. 10 milyar dolar liralık bütçede bu çok rahat karşılanabilir bir para.

Bir de kent yoksulluğundan söz ediyorsunuz...

- Evet. İki İstanbul var. 1- Merkezde yaşayan İstanbul. 2- Kentin varoşlarında yaşayan İstanbul. Birbirine taban tabana zıtlar. O İstanbul’u da kazanmalıyız. Kent yoksulluğunu mutlaka yenmeliyiz. Bunu yapmak için dedik ki "Eğer bir ailenin geliri yoksa, o ailedeki kadının banka hesabına 600 lira para yatıracağız." Kadın gidecek, parasını alacak, çoluk çocuğunun geçimini sağlayacak. Yoksul ailede kadına güç kazandıracağız. Kadın güçlenecek. Ama kimsenin yoksulluğunu teşhir etmeyeceğiz. Bunu nasıl yapacağız? Üniversite, muhtar ve belediyeyle birlikte yoksulluk envanteri çıkaracağız. İstanbul’un süratle bir yoksulluk envanterine ihtiyacı var.

Bunun peki, AKP’nin kömür dağıtıp oy kazanmasından ne farkı var?

- Birinde "sadaka kültürü"nü geliştiriyorsunuz. Oysa biz, "sosyal güvence kültürü"nü geliştirmeye çalışıyoruz. Batılı ülkelerde bu bir hak. "Benim yoksulluğumu devletin gidermesi lazım, vatandaş olarak bu benim hakkım" diyor. Bir de her ailede asgari bir sigortalı olacak, temel hedefimiz bu.

İSTANBUL İÇİN BAŞKAN DEĞİL CEO SEÇECEKLER

Gelirler Genel Müdürlüğü’nün başına birini getirecek olsanız, tamam o alandan anlayan biri olmalı. Ama belediye öyle değil. Belediye halka hizmet ediyor. Muhtarla belediye başkanı arasında aslında bir fark yok. İkisi de seçimle geliyor. Siz diyebilir misiniz, "Muhtarlık tecrübesi olan birini bulalım." Ya da "Başbakanlıkta tecrübesi olan birini." Bu da onun gibi bir şey, tecrübe şart değil. Bürokrat değil, yönetici seçecekler. Daha doğrusu İstanbul’a bir CEO seçecekler.

BENİ HAYATTA HİÇBİR ŞEY DELİRTEMEZ

"Sakin güç" Mitterrand’ın sloganıydı. Demediniz mi "Benim kendim için kullanmam uygun düşmez..."


- Niye? Ben de öyleyim. Kızmayan, eleştirileri sabırla dinleyen, ondan sonra kararlı bir iradeyle sorunlara kilitlenip o sorunları çözen...

Sizi ne delirtir hayatta?

- Valla, hayatta hiçbir şey delirtemez. O konuda emin olabilirsiniz.

Peki bir insanın dürüst, sakin, keleği, faulü olmayan biri olması, başkan seçilmesi için yeterli mi?

- Tabii ki hayır. Olaylara hakim olmak, gereğini yapmak, bunlar da önemli. İstanbul’un 10 milyar dolarlık bütçesi var, kentin sorunlarına kilitleneceksiniz ve sorunu çözeceksiniz. Bu kadar. Dürüst olan kişi, kaynakları yerinde ve zamanında kullanmakla yükümlüdür. Sayın Topbaş işte bunu yapmıyor.

KADIKÖY’Ü HAKİMKÖY KAPALIÇARŞI’YI DA AÇIKÇARŞI YAPACAKMIŞIM

Hakkınızda demediklerini bırakmıyorlar. Üzülüyor musunuz?


- Yok canım. O kadar acayip şeyler uyduruyorlar ki, özellikle Vakit Gazetesi, gülüyorum. Güya Kadıköy’de propaganda yapmışım, demişim ki "Sevgili Kadıköylüler, seçilince, ilk iş buranın adını değiştireceğim, "kadı" Osmanlıca, buranın adını Hakimköy yapacağım." Kadıköylüler de güya beni protesto etmişler. Siyasi eleştiriye tamam da, kafadan bu kadar uydurmaya...

Başka ne var böyle?

- Kapalıçarşı’ya gitmişim. En azından gittiğim doğru. Çünkü Kadıköy’e hiç gitmemiştim. Kapalıçarşı esnafının sorunlarını dinlemişim, demişim ki, "Burası kapalı. Ben belediye başkanı olduğum, zaman tavanı kaldıracağım, burayı Açıkçarşı haline getireceğim!"

Tekzip filan...

- Diğer gazetelere telefon açıyorum bir yanlışlık varsa. Bu gazeteye hiçbir şey yapmıyorum.

TEK HAT AMA 3 KERE METRO DEĞİŞTİRİYORSUNUZ!

Siz bu metroya neden bu kadar çok taktınız?


- Nasıl takmam? 100 yıldır konuşuyoruz, topu topu 12,5 km metro yapılabildi. Ben seçilirsem iddia ediyorum, 5 yılda 80 km’lik metroyu tamamlayacağım.

Ya "Evdeki hesap çarşıya uymadı" derseniz...

- Yok efendim, alakası yok, bunlar, birinin kendine gerekçe yaratmak istediği zaman söylediği laflar, söylüyorum İstanbul’un 10 milyar dolar parası var.

Niye yapmadılar o zaman bunu?

- Birilerine rant sağlamak istiyorlar. Para aktarıyorlar. Şu komediye bakar mısınız: Şişhane’den biniyorsunuz, Taksim’e geliyorsunuz, Taksim’de metro değiştiriyorsunuz, 4. Levent’e gidiyorsunuz, yine metro değiştiriyorsunuz Atatürk Organize Sanayi Sitesi’ne gidiyorsunuz. Tek hat ama siz 3 kere metro değiştiriyorsunuz! Dünyanın neresinde gördünüz böyle bir saçmalık?

Niye böyle?

- Kadir Topbaş’ın bunu bize açıklaması lazım. Soruyorum. Yanıt yok. Ben söyleyeyim size: Sinyalizasyon sistemleri farklı. Birini Fransızlardan, birini Almanlardan alırsanız uyumsuz olur tabii. Batı’da metro, bir sistemler bütünüdür. Bir bütün olarak ihaleye çıkar. Ama siz sinyalizasyonu başka firmaya, rayları, tüneli başka firmaya yaptırırsanız bu uyumsuzluklar ortaya çıkar. O yüzden akılcı politikaların üretilmesi gerekiyor diyorum.

Karım teyze kızı

Eşinizle nasıl tanıştınız?/images/100/0x0/55ea16b0f018fbb8f86a8d36


- Eşim Selvi, aynı zamanda teyzemin kızı. Birlikte büyümedik, birbirimizi üniversite çağlarına kadar hiç görmedik. O Ankara’daydı, ben Anadolu’nun değişik ilçelerinde okudum. Ve daha sonra üniversite için Ankara’ya geldiğimde tanıştım. Karşılaşınca beğendim, sevdim ve evlenmek istedim. Ben talep ettim yani. Ama çok zorlandım. Evlenme teklif etmenin ne kadar güç bir şey olduğunu kadınlar bilmez. Neyse ki sonra o cesareti gösterebildim.

Nasıl yaptınız?

- "Selvi, karım olanı istiyorum, benimle evlenir misin?" dedim, o da "Tamam evlenirim" dedi.

Demedi mi, biz kuzeniz ne evlenmesi...

-Yoo, o konuda bir tereddüdü olmadı.

Hangi konuda oldu?

-Okulu bıraksın mı bırakmasın mı? Basın Yayın’da okuyordu, bırakmaya karar verdi.

İyi de iki kız kardeşin çocuklarısınız, kan bağı var aranızda, korkmadınız mı, "ya çocuklarımıza bir şey olursa?" diye...

-Üçü de maşallah çok iyi, öyle bir sorunumuz yok. O yaşlarda bu tür şeyleri düşünmüyorsunuz.

Eşiniz Selvi’den söz ederken yüzünüz aydınlanıyor, sanki ensenize floresan takılmış gibi...

-Selvi, benim için özel. Hayat arkadaşım. 36 yıldır birlikteyiz. Evim hep kalemdi, hep sağlam oldu.

Peki nesine vuruldunuz? Neden teyze kızı Selvi?

-Görüşmemiştik ama mektuplaşıyorduk. Ruhen beğenmiştim. Görünce, fiziken de beğendim.

Evdekiler şaşırmadılar mı?

-Hayır. Sadece Selvi’ni babası okulu bıraktığı için üzüldü. Benim babam Ağrı Patnos’ta tapu memuruydu, mektup yazdım, anlattım, "Siz bilirsiniz evladım" dedi, onay verdi.

Peki aşk mı bu?

-Bizimki güçlü bir sevgi...

Evliliğiniz hangi esas üzerine kurulu?

-Güven. Hayatın her alanında güveni egemen kılmak zorundasınız.

Duygu patlamaları yaşayan bir adam mısınız?

- Zaman zaman yaşıyorum, gözlerim doluyor...

Film izlerken filan mı?

- Hayır daha çok toplantılarda, mitinglerde. O duygu selini geniş kitlelerde gördüğüm zaman...

Ağlayan başkana çıkmasın adınız!

- Çıkarsa çıksın...

En son ne zaman ağladınız?

- İzmir’de. Yine bir toplantı için gitmiştik. Oradaki coşkuyu, tezahüratı görünce gözlerim doldu.

"İyi bir eş seçmişim" diyor musunuz?

- Tabii, her gün. Her ailede olduğu gibi bizde de tartışmalar olur ama bu tartışmalar hiçbir zaman şiddete dönüşmez.

Hep siz mi haklısınızdır!

- Yok değilim ama ben sinirlenirsem, konuşmam. İletişim kuramazsınız benimle. Verdiğim en büyük ceza budur: Küsmek.

Demiyor mu eşiniz, "Bari kafandaki neyse söylesene, niye küsüyorsun?"

- Diyor ama benim karakterim böyle.

Eşiniz, başkanlık yarışında olmanızdan memnun mu?

- Hayır, eşim de çocuklarım da istemedi. Yine de destek oluyorlar.

Sizce iyi baba, iyi eş olabildiniz mi?

- Bilmiyorum. "Çocuklara yeteri kadar zaman ayırdım" desem, haksızlık yapmış olurum. Ayıramadım. Sonra bir baktım büyümüşler. Eskiden cumartesi günleri, "Babam gelsin de, gidelim bir yerde hamburger yiyelim" diye beklerlerdi. Yıllarca her cumartesi 2 saatimi çocuklara ayırırdım. Geçenlerde bir cumartesi oğluma dedim ki "Oğlum, gel birlikte sinemaya" gidelim. Dedi ki "Baba sen git, ben arkadaşlarla gideceğim!" Büyüdüler tabii.

Üç çocuğunuz mu var?

- Dörttü. İlk bebeğimizi kaybettik.

Neden?

- Sarılık oldu. 3 aylıktı, hayata gözlerini yumdu. Sonra sırasıyla 76’da, 79’da ve 82’de çocuklarımız oldu. Büyük kızım evli İzmir’de, ikinci kızım burada avukatlık yapıyor. Oğlum ise Bilkent’i bitirdi, şimdi ODTÜ’de master yapıyor.

Hepsi gurur duyuyor mu babalarıyla?

- Sanırım duyuyorlardır. İsimlerini mümkün olduğunca söylemezler. Biri soyada bakıp, "Şunun kızı mısın, oğlu musun?" diye sorarsa, biraz sıkılarak "Evet" derler. Mütevazı çocuklar.

Evdeyken ne yaparsınız?

- O kadar az evdeyim ki. Dizi filan izlemem. Ben sinemaya gitmeyi severim.

En son hangi filmi seyrettiniz?

- Issız adam.

Sevdiniz mi?

Güzel film. Ama öyle söylendiği gibi ağlatacak kadar değil. Ağlamadım ben.

Babanız hayatta mı?

- Hayır kaybettik onu, annem hayatta. Tunceli’de. Ablamla beraber. Ablam da eşini kaybetti, ikisi birlikte yaşıyorlar. Sesim kısık olduğu için birkaç gündür aramıyorum annemi. Meydanlarda konuşuyoruz ya, "Evladım ne oldu sesine?" diyor, sonra da her seferinde sitem ediyor: "Ben sana demedim mi bağırarak konuşma diye"...

SELVİ KILIÇDAROĞLU

En tahammül edemediğim özelliği: SAKİNLİĞİ


Kemal Bey’i ilk gördüğünüzde ne hissettiniz? "Hayatımın erkeği" mi dediniz? "İşte beyaz atlı prens" mi...

- Yok, ikisini de demedim. Biliyorsunuz, teyzemin oğlu. Bir akraba olarak değerlendirdim. Gelmişler, tanışıyoruz. Normal konuştum. Çok bir şey hissettiğimi söyleyemeyeceğim.

İnsan kuzeniyle neden evlenir? Dünyada adam mı kalmadı?

- Kısmet mi desem, öyle mi gerektirdi desem. Benim evlenmek gibi bir niyetim yoktu.

O mu sizi tavladı?

- Biraz öyle oldu. Ama ben de "Tamam" dediğime göre, içimde varmış demek ki.

İtiraz edenler?

- Sadece babam "Okulu bitirseydin de öyle evlenseydin" dedi.

Anneler ağladılar mı düğünde? İki kız kardeşin çocukları evleniyor...

- Tabii tabii. Ben de çok ağladım. Biz 6 kardeşiz, 3 kız, 3 oğlan, ben ailenin en büyük kızıyım. Biraz da sulu gözlüyüm.

Peki aşık oldunuz mu?

- Ayağımı yerden kesen bir şey olmadı açıkçası ama eşimi sevdim. Hálá seviyorum.

Hamileyken korktunuz mu "Allah korusun, akraba evliliği yüzünden ya bir şey olursa?" diye...

- Korkmaz mıyım? Hatta yıllar geçtikten sonra çocuklarım "Anne, nasıl cesaret ettiniz?" dedi. 4 tane de çocuğumuz oldu, birincisi üç aylıkken öldü, diğer 3’ü son derece sağlıklı.

İlk bebeğinizi kaybetmenizin bununla alakası yok değil mi?

- Yok. O sarılık oldu. 3 aylıkken kaybettik. Çok kötü zamanlar yaşadık. O acıyı unutabilmeye imkan yok. Her zaman gözümün önünden geçer, onun yüzü, hali, gülüşü. Ondan sonra üç çocuğum oldu, ama acısı geçmedi. Yaşasaydı şöyle mi olurdu, böyle mi olurdu? Allah kimseye evlat acısı vermesin.

Evde Kemal Kılıçdaroğlu’nu bize nasıl anlatırsınız?

- İyidir, hoştur ve sakindir. Hatta fazla sakin. Kemal hiçbir zaman sesini yükselterek konuşmaz, bağırıp çağırmaz. Ağız tadıyla kavga bile edemezsiniz.

Arada onu sarsmak istediğiniz oluyor mu?

- E tabii.

Birlikte en çok ne yapmayı seviyorsunuz?

- Okuduğumuz bir şey üzerine konuşmak, tartışmak, bir kitap ya da bir yazı. Yürümek...

Siyasete atılmasını istediniz mi?

- Hayır ailecek sıcak bakmadık. Ama kendisi seviyor. Yapacak bir şey yok. Saygı gösteriyoruz.

Biz belediye başkan eşi olmaya hazır mısınız?

- Son aylarda gelişen bir şey, olursa bütün gücümle ayak uyduracağım. Eksiklerim varsa tamamlayacağım.

En tahammül edemediğiniz özelliği?

- Bu kadar sakin olması! Bazen beni gerçekten çileden çıkarıyor.

YARIN KADİR TOPBAŞ:

Belediye başkanlığı CEO’luk değildir
/images/100/0x0/55ea16b0f018fbb8f86a8d38
á Kemal Kılıçdaroğlu belediye başkanlığını Ceo’yu benzetiyor, fena halde yanılıyor. Siz finans sektöründeki bir CEO’yu buzdolabı şirketine CEO yaptığınız zaman başarısız olur. Belediye başkanlığı bir orkestra şefliğine benzer. Kent yönetimi, kent bilinci, şehirde yaşayan insanların davranış biçimlerini, davranış alanları, mekanlarını tasarlama eğitimi aldım. Benim işim bu.

á 30 tane projeden sözediyor, çoğu ya bizim açıkladığımız ya da yapmakta olduğumuz projeler. Anlamadığı, İstanbul 30 projeyle ayağa kalkmaz. 330 projeyle gelse de yetmez, 1330 projeyle de.

á Evet, televizyona çıkıp Kılıçdaroğlu’nun reklamını yapmak istemiyorum. İlk çıkışında dosyaları çıkaran, birtakım iddialardan söz edip de ötesine geçemeyen ve öyle dikkat çekmeye çalışan insanla aynı masaya oturulur mu?
Yazarın Tüm Yazıları